Her ebeveyn, kendi bebeğinin özel bir ismi olsun ister. Günümüze doğru daha da ilginç, farklı ve popüler isimler tercih edilse de gelenekesel isimler de tercih ediliyor. Aileler, çocuklarına koyacakları isimleri internet üzerinden aratıyor ve anlamlarını araştırıyor. 2022 en popüler bebek isimlerinin neler olduğunu merak edenler, unisex isimleri de araştırıyor. Bebekleri doğan ailelerin en çok heyecan duyduğu ve araştırdığı konulardan biri olan bebek isimleri listesini sizler için paylaştık. Kulağa hoş gelen, anlamlı ve özel bebek isimleri araştırılıyor. Trend kız ve erkek isimleri listemizde neler neler yok ki... İşte, en güzel, anlamlı, keşfedilmemiş kız, erkek, unisex isimleri...
İŞTE 2022'NİN EN TREND KIZ İSİMLERİ
Açelya: Fundagiller familyasından, kokusuz ama güzel renkli bir çiçek.
Adalet: Hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetmek
Adile: Adaletli olan, doğruluktan ayrılmayan.
Afet: İnsanlığın önleyemediği büyük doğal felaket
Afife: Namuslu, iffetli, temiz ve dürüst
Afitap: Güneş / Çok güzel
Afşar: Atak, uyumlu, Oğuz boylarından birinin adı (Avşar)
Ahsen: En güzel, çok güzel
Ahu: Ceylan / Maral
Ajda: Üzeri çentik çentik, diş diş olan şey
Akgül: Beyaz gül, gül gibi
Akgün: Aydınlık gün
Alev: Ateşin çıkardığı
Alçin: Kırmızı renkli küçük bir kuş türü
Aliye: Yüce, yüksek
Altın (Altun) : Değerli bir metal (paslanmayan, en iyi iletken)
Altan: Kızıl şafak
Arzu: İstek, özlem eğilim
Asiye: Acılı kadın / Direk
Aslı: Kerem ile Aslı hikâyesindeki sevgili
Aslıhan: Kökeni soylu, han soyundan
Asude: Sessiz, sakin, dinlendirici
Asuman: Gök, gökkubbe, sema
Asya: Yeryüzü'nün anakaralarından (kıta) birinin adı
Aşkın: Aşmış, ileri, üstün / Senin aşkın
Atıfet: Allah'ın lütfu
Aybüke: Eski Türk kadın isimlerinden
Aycan: İçi aydınlık
Ayça: Hilâl, ayın ilk günlerindeki hali
Ayçin: Ayçın, ay gibi, aya benzer
Aydan: Aya benzer, ay gibi
Ayfer: Ay ışığı
Aygen: Gönül dostu
Aygül: Ay gibi güzel ve parlak renkli
Ayla: Kadın, eş, zevce / Ay'ın çevresindeki ışıklı daire
Aylin: Ay'ın çevresinde görülen ışıklı daire
Aynur: Ay gibi ışıklı
Aysel: Ay gibi parlak ve güzel
Aysu: Ay gibi berrak su
Aysun: Ay gibi güzel ve parlaksın
Ayşe: Yaşam, dirlik
Ayşegül: Güleç, güler yüzlü
Ayşem: Ayşe + m (benim Ayşem)
Ayşen: Ay gibi neşeli, parlak ve aydınlık
Ayşin: Ay gibi, aya benzeyen
Aytaç: Ay gibi taçlı
Ayten: Ay gibi beyaz tenli
Azime: Azmeden, yapmak için kesin kararlı / İri, kemikli yapılı
Azize: Onur sahibi, yüce, ermiş
Azra: Bakire, el değmemiş
Ateş: Yanıcı maddelerin yanmasıyla ısı ve ışığın ortaya çıkması
Ayşan: Şanı ay gibi parlak olan
Andaç: Bir kimseyi hatırlamak için saklanan şey, hatıra
Alara: Al + ara. Al=Kırmızı, ara=bezeyen, süsleyen, kırmızı süs anlamında bir tamlama
Alarcın: Güzelliğini ateşin kırmızılığından alan
Asena: Türk Mitolojisi'nde Ergenekon Destanı'nda adı geçen dişi kurt
Aybel: Ay gibi dikkat çeken, aya benzeyen güzelliğiyle farkedilen, seçilen
Asrın: Çağdaş, bu çağa ait olan, çağa uygun olan
Aleyna: Esenlik ve güzelliklere sahip, esenlik içinde olan
Aytül: Tül gibi şeffaf ve ince ay ışığı gibi parlak
Ayfer: Ay ışığı
Aleyna: Allah'ın iyi kullarından olanlar
BERGEN: Güzel Huylu Canayakın
BADE: Aşk, kutsal sevgi
BAHA: Değerli, kıymeti çok
BAHAR: Yazla kış arasında olan mevsim
BALA: Yavru çocuk
BALCA: Bal gibi, bala benzer
BALIN: Yar, sevgili
BALKIN: Pırıldayan, parlak
BALKIZ: Bal kadar tatlı kız
BANU: Prenses; Hanımefendi
BAŞAK: Arpa çavdar gibi ekinlerin tanelerini taşıyan baş kısmı
BEDİZ: Resim, tasvir, süs, bezek
BEGÜM: Hanım; Timuroğulları’ndan gelen prenses
BEHİN: İyinin iyisi
BELDE: Memleket, şehir, kasaba
BELEMİR: Peygamber çiçeği olarak biliniyor.Açtığı kokusunun dağilmasıyla anlaşılan gizli çiçek anlamında
BELEN: Bel, geçit; İki dağ arasından geçen yol
BELFÜ: Kar tanesi
BELGİ: İşaret
BELGİN: Kesin ve eksiksiz belirlenen
BELİZ: İşaret, iz; alamet
BENAN: Parmak uçları
BENAY: Ben ayım, ay gibiyim
BENEK: Namuslu kadın
BENGİ: Ölümsüz, sonsuz
BENGİSU: Ölümsüzlük suyu
BENİZ: Yüz
BERGÜZAR: Anılmak için verilen şey, andaç
BERİA: Olgunluk ve güzelliğiyle üstün olan sevgili
BERİL: Zümrüt
BERİN: En yüksek, en ulu anlamında
BERKE: Zerdali, kayısı; Kamçı, değnek
BERNA: Bağlı, bağlanmış; Genç, körpe, delikanlı
BERRAK: Duru
BERRAN: Keskin, kesici
BESİSU: Bitkilerin damarlarında dolaşan besleyici su
BESTE: Bir müzik parçasını oluşturan ezgilerin tümü
BESTENİGAR: Türk müziğinde bileşik bir makam
BETÜL: Erkeklerden çekinen namuslu kadın, Hz. Meryem ve Hz. Fatma'nın diğer isimleri
BEYZA: Çok beyaz, lekesiz
BİHTER: Daha iyi, en iyi
BİKE: Evlenmemiş, çocuğu olmamış kadın
BİLGE: Çok bilgili ve bilgisini yararlı kullanan kişi
BİLGET: Havadis, malumat
BİLGÜN: Bil+Gün
BİLHAN: Çok bilgili
BİLLUR: Pek duru, pürüzsüz
BİNGÜL: BİN+GÜL=Gülü bol; Gül bahçesi
BİNNAZ: BİN+NAZ= Çok nazlı
BİNNUR: BİN+NUR=Çok ışıklı, ışığı gür
BİRAY: Ay gibi tek, eşsiz
BİRBET: Yüzü benzersiz
BİRGEN: Yanlız, yanlızlığa alışkın
BİRİCİK: Bir tane, tek, emsalsiz
BİRSEN: Yanlız sen
BUKET: Çiçek demeti
BURCU: Güzel koku, ıtır
BURÇAK: Bir bitki
BURÇİN: Dişi geyik
BUSE: Öpücük
BÜKÜM: Bükme eylemi
BÜŞRA: Müjde, sevinçli haber
CABİRE: (AR) Cepeden, zorlayan. Galip gelen. Aziz ve kuvvetli olan.
CABİYE: (AR) Hazine (bkz. Semahat). Şam'ın güneybatısında, Çavlan'da bir yer. Havuz.
CAHİDE: (AR) Cehdeden, elinden geldiği kadar çalışan.
CAİZE: (AR) Armağan, hediye. Yol yiyeceği, azık. Eski şairlere yazdıkları methiyeler için verilen bahşiş.
CALİBE: (AR) Kendine çeken, celbeden, çekici.
CANAL: (TR) Gönül al. Kendini sevdir, sevilen biri ol.
CANAN: (FAR) Sevgili, gönül verilmiş, sevilen kadın.
CANAY: (TR) Ay gibi temiz, saf, parlak kimse.
CANDAN: (TR) Samimi, içten, kalbi. Yakınlık belirten davranış.
CANEL: (TR) İçten uzatılan el, dostluk eli.
CANFEDA: (FAR) Canını veren, özverili kimse.
CANFEZA: (FAR) Can artıran, cana can katan.
CANGÜL: (TR) Gül gibi canlı. Güzel, temiz kimse.
CANİPEK: (TR) Yumuşak huylu (kimse).
CANNUR: (TR) Özü aydınlık, nurlu kimse.
CANRUBA: (FAR) Gönül alan, sevgili.
CANSEL: (TR) Hayat veren su. Can ve sel kelimelerinden birleşik isim.
CANSEN: (TR) Sen cansın, sevilensin.
CANSER: (TR) (bkz. Can).
CANSES: (TR) (bkz. Canser).
CANSET: (TR) Küçük kraliçe, prenses.
CANSEVER: (TR) (bkz. Cansın).
CANSIN: (TR) Canım gibisin, canımsın.
CANSU: (TR) Hayat veren su, tazelik. Sevgili, sevimli.
CANSUN: (TR) (bkz. Cansu).
CAVİDAN: (FAR) Daimi kalacak olan, sonrasız, ebedi.
CAVİDE: (FAR) (bkz. Cavidan).
CEBİRE: (AR) Zorlamak. Düzeltme, onarma.
CELİLAY: (AR-TR) Ulu, yüce ay.
CELİLE: (AR) Büyük, ulu.
CEMİLE: (AR) Güzel kadın. Gönül almak amacıyla yapılan davranış.
CEMİNUR: (AR) Işık, nur topluluğu, çok nurlu, aydınlık kimse.
CEMRE: (AR) Ateş. Kor halinde ateş. Şubat ayında azar azar artan sıcaklık.
CENAN: (AR) Kalb, yürek, gönül.
CENNET: (AR) Uçmak. Bahçe. Çok ferah ve havadar yer. Firdevs. Allah'a inanan, günah işlememiş veya günahlarından temizlenmiş olanların gireceği yer.
CEREN: (TR) Ceylan.
CESARET: (AR) Yüreklilik, korkusuzluk
CEVHER: (AR) Öz, maya. Başlı başına, kendiliğinden olan. Tıynet, cibilliyet, soydan gelen, haslet, tabii istidat. Kıymetli taş. Ebcet hesabında yalnız noktalı harfleri hesaplamaya dayanan tarih düşürme şekli. Kılıç namlusuna yapılan menevişli süs.
CEVRİYE: (AR) Haksızlık. Eza, cefa, eziyet, gadir, zulüm, sitem.
CEYDA: (AR) Uzun boyunlu ve güzel.
CEYDAHAN: (bkz. Ceyda).
CEYHAN: (TR) Güney Anadolu'da Toroslar'dan doğan ve Akdeniz'e dökülen nehir.
CEYLA: Olağanüstü güzel gözlü
CEYLAN: (TR) Hızlı koşan, biçimli bacakları olan ve güzel gözleriyle tanınan bir gazel cinsi.
CEZLAN: (AR) Mutlu.
CEZMİYE: (AR) Cezm ile ilgili. Kesin karar ve niyete ait. Kesmek.
CİHAN: (FAR) Dünya, alem, kainat, yeryüzü, yerküresi.
CİHAN BANU: (FAR) Dünyaca tanınmış kadın.
CİHANDİDE: (FAR) Dünyayı gezip görmüş.
CİHANEFRUZ: (FAR) Dünyayı parlatan, aydınlatan.
CİHANFER: (FAR) Cihanı, dünyayı aydınlatan, nurlu, ışıklı.
CİHANGÜL: (FAR) (bkz. Cihan).
CİHANNUR: (FAR) Dünyayı aydınlatan, nurlu, ışıklı.
CİHANSER: (FAR) Cihan'ın başı.
CİHANSUZ: (FAR) Cihan yakan.
CİLVE: (AR) Hoşa gitmek için yapılan davranış. İşve, naz.
CİNAN: (AR) Cennetler.
CİRYAL: (AR) Bir nevi kırmızı boya. Altının kırmızılığı. Temiz renk. Saf.
CUDİYE: (AR) Cömert, eli açık. İyilik severlikle ilgili. Dicle nehri kıyısında bir dağ. Nuh'un gemisinin tufandan sonra bu dağın üzerinde durduğu söylenir.
CÜMANE: (AR) Tek inci anlamında.
ÇAĞILI: (TR) Çağla ilgili. Çakıl. Çağla.
ÇAĞIN: (TR) Yıldırım, şimşek.
ÇAĞLA: (TR) Olgunlaşmamış meyve, bazı meyvelerin olgunlaşmadan, henüz yeşilken yenen hali.
ÇAĞLAR: (TR) Çağlayan, şelale.
ÇAVLAN: (TR) Büyük çağlayan.
ÇELGİN: (TR) Yaralanarak kaçan av hayvanı.
ÇEMAN: (FAR) Salına salına yürüyen. Nazlı sevgili.
ÇEMENZAR: (FAR) Otlak. Çimenlik.
ÇEŞMİAHU: (FAR) Ahu gözlü kadın, ceylan gözlü güzel.
ÇEŞMİNAZ: (FAR) Süzerek bakma, bakış. Nazlı nazlı bakan göz. Güzel gözlü sevgili.
ÇEŞPAN: (FAR) Layık, uygun, münasip, yakışır.
ÇINAY: (FAR) Soylu ay, ayın en parlak zamanı.
ÇIRAĞ: (FAR) Meşale, ışık, kandil.
ÇİÇEK: (TR) Bitkilerin üreme unsurlarını ihtiva eden renkli veya beyaz renkte açan, çok defa kokulu, sonradan meyve veya tohum haline gelen kısımları.
ÇİĞDEM: (TR) Zambakgillerden, soğanlı otsu, çeşitli renklerde çiçek açan kır bitkisi.
ÇİLAY: (TR) Ayın üzerinde beliren açık renk lekeler.
ÇİLER: (TR) Güzel öten, güzel ötüşlü
ÇİNEL: (TR) Doğru, dürüst, namuslu kimse.
ÇİRAY: (FAR) Yüz çizgileri, yüz güzelliği. Beniz, yüz. İnsan resmi.
ÇİSEM:(TR) Çiseleyen yağmur
ÇOLPAN: (TR) Çoban yıldızı. Zühre, venüs.
Daime: Sürekli, devamlı, kalıcı, müdavim.
Dalga: Denizin rüzgarlı, havada kabarıp kıyıya sürüklenmesi. 2. Hareketli su kütlesi. 3. Saçların dalga dalga oluşu.
Dalım: Tutunacak güç, dayanacak yer anlamında. 2. Ağacın dalı.
Dalince: Dal gibi zarif ve ince.
Dalya: Yıldız çiçeği, çan çiçeği.
Damla: Çok küçük miktarda su. 2. Çok az.
Damlam: Damla kadar küçük, Güzel, bereketli olan.
Darçin: Tarçın, güzel kokulu bir baharat.
Darin: Hüküm sürmek.
Daristan: Orman.
Daye: Süt nine, süt anne, dadı. 2. Çocuk yetiştiren.
Dayehatun: Çok emek vermiş, dadı.
Define: Gömülü duran değerli şeyler.
Defne: Yaprakları güzel kokulu, kış ve yaz yeşil kalan bir ağaç.
Değer: Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan ölçü, kıymet. 2. Yüksek ve yararlı nitelik. 3. Üstün nitelikli kimse.
Değerli: Değeri yüksek olan, kıymetli.
Dehan: Ağız.
Delfin: Bir tür yunus balığı.
Delistan: İçinde çok çeşitli çiçek bulunan bahçe.
Demar: Damar. 2. Hırs. 3. Duygu, sinir. 4. Soy, yaradılış.
Demet: Bağlanarak oluşturulmuş deste. 2. Bitki ya da çiçek destesi.
Demgüzar: Ömür süren, zaman geçiren.
Demhoş: Nefesi güzel kokan.
Demi: Kadife.
Deran: Çaresiz, biçare.
Derem: Para, akçe.
Derim: Çadır.
Derince: Merdiven.
Deryanur: Bilgisiyle ışık saçan.
Deste: Bağlam, demet. 2. Çok.
Destecan: Herkese içtenlikle bağlanan.
Destegül: Bağlanmış gül demeti.
Destegür: Çok gür.
Destegüz: Sonbahar hayranı.
Destenaz: Hayranlık uyandıracak kadar zarif bir nazı olan.
Destenur: Işık demeti.
Destgir: Nazik, kibar, yardıma hazır.
Destgür: Yardım sever, iyiliksever.
Destmal: MendiL.
Deşeni: Zulme uğramış, zalimlerin elinde kalmış.
Devinsu: Suyun ritmik hareketleri, akarsu.
Devrin: Bir kişi veya olayın gündemde olduğu tarih dönemi.
Dewran: Devir, çark. 2. Zaman.
Diba: Altın ve gümüş işlemeli bir tür ipek kumaş.
Dibace: Başlangıç, önsöz. 2. Bir kitabın süslenmiş-olan ilk sayfaları.
Dicle: Ulu ırmak. 2. Doğu Anadolu’dan doğup, Basra Körfezi’ne akan ırmak.
Diclehatun: Ulu kadın.
Didar: Güzel yüz. 2. Görme. 3. Cennet’te Tanrı’nın manevi görünüşü.
Dide: Göz, gözbebeği.
Didem: Gözüm gibi baktığım, sevdiğim, gözüm, sevgilim.
Dila: Gönlümü çalan.
Dilagah. Gönülden anlar, sezgili.
Dilan: Gönüllerce olan, yürekler dolusu. 2. Dans, şarkı.
Dilara: Gönlü okşayan, alan, çelen.
Dilasa: Gönül avutan.
Dilasude: Gönlü rahat, huzurlu.
Dilaşup: Gönül çalan.
Dilay: Gönüllere ışık saçan, aydınlatan.
Dilbahar: Konuşmasının güzelliğiyle insanın gönlünü ferahlatan.
Dilbant: Gönül çalan.
Dilbaz: Gönül eğlendiren, neşeli, civelek. 2. Güzel söz söyleyen, konuşkan. 3. Konuşmasıyla kandıran.
Dilber: Gönlü yakan, güzel. 2. Alımlı, güzel kadın.
Dilbeste: Gönlünü bağlamış, aşık olmuş.
Dilbu: Gönül kokusu.
Dilcan: İçi dışı bir olan.
Dilce: Gönlü dilinde olan.
Dilcu: Gönlü çeken.
Dildade: Gönlünü kaptırmış, gönül vermiş.
Dildan: Sevmek.
Dildar: Gönül almış, sevilen.
Dildaş: Aynı konulan paylaşanlar.
Dileda: Konuşmaya nazlanan.
Dilefruz: Gönül aydınlatan, ferahlatan.
Dilege: Hatiplik yeteneği olan kişi.
Dilek: İstenen, arzulanan, beklenen, talep, rica.
Dilela: Gözü gönlü bir olan.
Dilem: Gönüllere deva olan şey.
Dilem: İkilem, iki seçenekli durum, iki tane.
Dilemma:İkilem.
Diler: İsteyen, dilekte bulunan.
Dilfer: Diliyle herkesin gönlünü ferahlatan.
Dilferah: Gördü geniş, sevinçli.
Dilfigar: Aşk acısıyla gönlü yaralı olan.
Dilfiruz: Gönlü rahatlatan.
Dilge: Güzel konuşan kişi.
Dilgüdaz: Gönle eziyet veren.
Dilgüzar: Herkesin derdine derman bulan.
Dilhan: İçten ve yürekten konuşan.
Dilhayat: Yüreğinin sesini dinleyen.
Dilhıraş: Yürek parçalayıcı.
Dilhun: Yüreği kan ağlayan, gönlü yaralı.
Dilhuş: İçi rahat, gönlü hoş.
Diligüzar: Durmaksızın becerikliliğini öven.
Dilinaz: Konuşmaya nazlanan.
Dilinigar: Resmeden.
Dilinisa: Çok konuşan kadınlar.
Dilinur: Konuşmasıyla , gönüllere ferahlık veren.
Dilisu: Temiz konuşan.
Dilişan: Hatipliğiyle şan şöhret sahibi olmuş.
Dilişen: Şen şakrak konuşmalar yapan.
Dilküşa: İç açıcı, gönül açıcı, yüreği ferahlandıran.
Dilnaz; Nazlı ve işveli bir eda ile konuşan.
Dilnigir: Gönülde resim edilen sevgili.
Dilnişin:Göıiülde yerleşen, oturan.
Dilnur: Konuşmasıyla gönülleri ferahlatan.
Dilnüvaz: Gönül okşayıcı
Dilriş: Gönlü yaralı.
Dilruba/Dilrüba: Gönül kapan, gönül alan
Dilsafa: Gönlü şen şakrak olan.
Dilser: Hatiplik yeteneğini sergileyen.
Dilseren: Hatiplik yeteneğini gözler önüne seren.
Dilsever: Konuşmayı seven.
Dilsitan: Kendine bağlayan, hayran eden.
Dilsoy: Hatiplik yeteneği gelişmiş bir soydan gelen.
Dilsu: Gönlü su gibi berrak olan.
Dilsuz: Gönül yakan.
Dilp: Neşeli, mutlu, memnun.
Dilşah: Günüllerin şahı, sultan. 2. Otoriter.
Dilşan: Hatiplik yeteneğiyle şan şöhret sahibi olmuş.
Dilşat: Gönlü rahat, sevinçli.
Dilşen: Sevinçle dolu gönül taşıyan.
Dilşikar: Çok acıklı, yürek parçalayıcı.
Dilşikar: Gönül avcısı, gönül avlayan.
Dilten: Vücut diliyle konuşan.
Dilyar: Konuşkan sevgili.
Dilşikeste: Gönlü kırık.
Dimağ: Akıl, beyin.
Dinçay: Ayın en parlak, en net görülebilen hali. 2. Aydınlık ilerici kişi.
Diniz: Dingin, sakin.
Dirahşan: Parlak, parıldayan.
Dirik: Diri, canlı. 2. Acar.
Dirim: Yaşam, hayat 2. Yaşama gücü.
Dirisu: Temiz: faydalı, doru su gibi olan.
Didik: Yaşayış, hayat, varlık, sağlık, geçim. 2. Huzur.
Dirok: Tarih, hikaye, öykü.
Diyari: Armağan, hediye.
Doğannur: Işık saçan.
Doğay: Ayın yeni doğuş hali.
Döndü: Henüz evlenmemiş kız.
Döne: İadei ziyaret
Dönem: Belirli bir tarihsel niteliği olan zaman birimi.
Dönüş: Dönmek işi veya biçimi.
Dudu: Kadınlara verilen bir ünvan, hanım. 2. Yaşlı ermeni kadın.
Duducan: Hanımefendiliğinde samimi olan.
Dudugül: Güzelliği ve saygınlığı taşıyabilen.
Duduhan: Sözü geçen kadın.
Duhan: Duman. 2. Tütün.
Duhter: Kız, kerime.
Durean: Ömrün uzun olsun, canlı kal.
Dursune: “Yeter” ismi gibi son çocuk olması arzusuyla verilen isimlerden biridir.
Durugül: Gül gibi temiz güzel.
Durugün: Berrak gün.
Durugür: Sağı solu belli olmayan.
Durugüz: Sessiz geçen sonbahar.
Durukadını Sessiz ve temiz kadın.
Durunaz: Naz yapmak istemeyen.
Durunur: Sakinliğiyle gönüllere ışık saçan.
Durusel: Temiz akan su, akarsu.
Durusev: Sessiz, temiz ve sevilen kadın.
Duruseven: Kendisi gibi olanı seven.
Durusu: Arı, temiz, berrak sular gibi olan.
Duruşan: Şöhretine rağmen sessiz, sakin bir hayat süren.
Durutan: Tan vaktinin sessizliğini yaşayan.
Duruten: Çok temiz, pürüzsüz bir cilde sahip olan.
Duruyar: Sessiz, sakin sevgili.
Duşize: El değmemiş kız, bakire.
Duyal: Hassas, hisli, çabuk duygulanan.
Duygucan: Yüreği çok duygulu olan.
Duygucuk: Sevimli, kendi halinde olan, sevecen ..
Duygudaş: Duyguları başkasıyla aynı olan,
Duygun: Duygulu, hassas, hisli kişi.
Duygugül: Duygulu ve gül gibi güzel.
Duygugün: Doğduğunda duygulu anlar yaşatan ve de gül gibi bir güzelliğe sahip olan.
Duygugür: Duygularını coşkuyla ifade eden.
Duygugüz: Duygularında sonbahar hüznünü yaşayan.
Duygun: Duygulu, duyarlı, hassas.
Duygunaz: Duygularını ifade etmekte nazlanan.
Duygunisa: Duygulu, hassas kadın.
Duygunur: Duygularıyla herkesi aydınlatan.
Duygusal: çevresine duygu saçan. 2. Çok duygusal.
Duygusan: Duygusallığıyla tanınan.
Duygusay: Herkese karşı saygılı olan.
Duygusel: Coşkun duygulara sahip olan.
Duyguser: Duygularını rahatlıkla herkese ifade edebilen.
Duygusev: Duygulu olanı sev.
Duyguseven: Kendi gibi duygulu olanı seven.
Duygusoy: Çok duygulu bir soydan gelen.
Duygusu: Temiz duygulara sahip olan.
Duygusun: Duygularını yansıtan.
Duyguşan: Duygularının saflığıyla tanınan.
Duyguşen: Şen şakrak hisleri olan.
Duygutan: Tan vakti gibi hüzünlü duygulara sahip olan.
Duyguyar: Duygulu sevgili.
Duysal: Duygulan iyi yorumlayabilen.
Duysun: İşitilsin, bilinsin, şöhretli olsun.
Duyu: Hissetme, algılama.
Duyuş: İşitme, hissetme, bilinme.
Düman: Sis.
Dürdane: İnci tanesi. 2. Çok değerli,
Dürefşan: İnci gibi sözleri olan.
Düriye: İnci gibi ışıldayan, parlak.
Dürnev: İnci. 2. İnci tanesi.
Dürre: İnci tanesi.
Düş: Hayal, rüya, güzel rüya. 2. Gerçekleşmesi istenen şey, umut.
Düşsel: Hayal gibi olan.
Düşüm: Hayalimdeki, düşlediğim.
EpU: Kaşe / Hare gibi dalgalı kumaş
ECE: Reis / Ulu / İlerigelen
ECENAZ:Ece ve naz kelimelerinin birleşiminden oluşmuş bir isimdir
ECEGÜL:Gül gibi güzel kraliçe
ECEHAN: Yönetici konumundaki ece,kraliçe
ECEM: Kraliçem, benim sultanım
ECER: El değmemiş, yeni, güzel, acar
ECRE:Mükafat anlamı taşır. Ecr kökünden türemiştir.
ECRİN:Allah’ın hediyesi anlamını taşımaktadır.
EDA: Anlatış yolu ve biçimi / Sevimli olma hali
EDİBE: Edepli, terbiyeli – Edebiyatla uğraşan, yazar
EDİS: Benzerlerinden üstün, yüce
EFLAL:Cennette bir ağacın ismi.
EFSANE:1. Asılsız hikaye. 2. Masal, boş söz, saçma sapan lakırdı. Dillere düşmüş, maşhur olmuş hadise.
EFSER: Taç
EFŞAN:Eklendiği kelimelere “saçan, dağıtan, serpen, silken” manası verir.. Gülefşan: Gül saçan.
EFRAZ:Kaldıran, yükselten. Firar. Yükselten, mümtaz, büyük, meşhur, maruf.
EFTALYA: Bir dönemin ünlü gayrimüslim ses sanatçısı Denizkızı Eftalya’dan
EGE: Bir çocuğu koruyan, ondan sorumlu olan – Bir deniz
EKİM: Ekme, yetiştirme – Yılın onuncu ayı
EKİN: Buğday / Tahılın ekimden harman dönemine kadarki hali / Kültür
ELA: Sarıya çalar kestane rengi
ELASU:Ela ve su kelimelerinin birleşiminden oluşmuş bir isimdir.
ELANAZ:Ela ve naz kelimelerinin birleşiminden oluşmuş bir isimdir
ELÇİM:Deste, demet, tutam
ELÇİN: Deste / Demet / Bir kerede ele alınabilecek kadar az olan nesne
ELDEM: Uysal, uyumlu; içten
ELFİN:Küçük yaramaz, Ele avuca sığmaz
ELGİN : elsever, başkalarını seven; evinden ocağından uzak düşmüş
ELİF: Arap alfabesinin ilk harfi / dost tanıdık / ışık saçan güzel kız
ELMAS: Billurlaşmış karbondan oluşan sert değerli taş
ELNARE:Ülkesinin ışığı, Odlar yurdu Azerbaycan’ın diğer ismi ile de eşanlamlıdır.
ELVAN: Renkli, renk renk / güzel kokuların yayılması
EMEL: Güçlü istek / Umulan ve beklenen şey
EMİNE: Güvenilir, inanılır kimse
EMRA:En güzel sunuş hediye anlamındadır. Emir veren kadın.
ENGİN: Uçsuz bucaksız genişlikte – Denizin karadan uzak geniş bölümü
ENGİNAY : aşağılara doğru inmiş Ay, engine inmiş Ay
ENGİNSU : açık deniz
ENİSE: Sevimli / Dost / Cana yakın arkadaş
ERDA:Beyaz karınca.
ERDEN: Bakire – El sürülmemiş yer
ERDENAY : Yeni Ay, el değmemiş Ay
ERENSU : ermiş gibi ve su gibi aziz olan
ERGÜL: Erler içinde seçkinleşen, erlerin gülü
ERTAÇ: Erkeklerin baştacı olmuş güzel
ESEN: Sağ salim, rahat, mutlu sağlıklı
ESER: Rüzgarın esmesi/ Ortaya konan yapıt
ESİM:Rüzgarın en tatlı ve hafif esmesi.
ESİN: Rüzgar / İlham /İçe doğan duyguve düşünce
ESMA: Adlar , isimler
ESNA:Bir işin yapıldığı an, sıra.
ESMERAY: Ay güzelliğinde esmerlik
ESRA: Arapça seri kelimesinden (ardarda sıralanan)’den esra
EVDA:Kursağının tüyleri beyaz olan güvercin.
EVREN: Var olan şeylerin tümü – Felek, cihan
EVRİM: Değişim ve gelişmeler dizisi
EVŞEN: Hafif / Şen olan ev gibi de tanımlanabilir
EYLEM: Değişiklikdoğuran davranış, iş
EYLÜL: Yılın 30 gün süren 9. ayı (Güz’ün başlangıcı)
EYŞAN: Şanlı güzel, güzelliği ile ünlü
EZGİ: Belli bir kuralla yaratılan, duygu meydana getiren ses dizisi, şarkı, türkü
EZRA: Sözü, konuşması düzgün
FERHUNDE: İyilik sever
FAZİLET: Erdemli, iyi ahlaklı
FERAH: Aydınlık, iç açıcı
FERAY: Ayışığı, ayın parlaklığı
FERCAN: İnsanın ruhuna aydınlık veren bir içtenliğe sahip olan
FERDA: Gelecek zaman, yarın; Kıyamet
FERHAN: Sevinçli, gönlü hoş
FERZİN: Kraliçe
FEYZA: Bolluk, çokluk
FEZA: Boşluk, sınırsızlık; Uzay
FİDAN: Yeni yetişen ağaç
FİGEN: Yaralayan, kıran
FİLİZ: Tohumdan çıkan sürgün
FİRUZE: Açık mavi renkte, değerli bir süs taşı
FULYA: Nergisgillerden güzel kokulu sarı bir çiçek
FUNDA: Çalı ormanı, çalılık; Püskül, tepelik
FÜRUZAN: Parlayan, parlak
FÜSUN: Büyü
GALİBE: (AR) Muzaffer, yenen. Güçlü kuvvetli, kudretli, hükmeden. Üstün baskın.
GAMZE: (AR) Süzgün bakış. Çene veya yanak çukurluğu.
GANİYE: (AR) Zengin kadın. Zengin kız. Çok hoş. Şarkıcı.
GANİME: (AR) Ganimet alan.
GANİMET: (AR) Savaş sonucu ele geçirilen mal, para, silah gibi metalar.
GARİBE: (AR) Yabancı, acaib. Kimsesiz, memleketinden uzak.
GAYE: (AR) Maksat, meram. Netice, son, hedef.
GAZALE: (AR) Dişi geyik.
GAZİRE: (AR) Yumuşak, mülayim. Tatlı, nazik, uysal.
GELİNCİK: (TR) Yazın kırlarda yetişen kırmızı ve büyük çiçekli bitki. Sansargillerden ince yapılı, sivri çeneli, küçük bir hayvan. Mezgitgillerden, yılan balığına benzer eti sevilen bir balık.
GEYSU: (FAR) Uzun saç, saç örgüsü, zülüf.
GİZEM: (TR) Sır.
GONCA: (FAR) Henüz açılmamış gül, tomurcuk.
GÖĞEM: (TR) Halk dilinde yeşile çalan mor.
GÖKBEN: (TR) Gökle ilgili, uzay sema.
GÖKÇAY: (TR), (bkz. Gökçe) Kuzey Kafkasya da az tatlı su gölü.
GÖKÇE: (TR) Gökle ilgili göğe ait semavi. Mavi, mavimsi. Güzel hoş. Gösterişli.
GÖKÇEN: (TR) (bkz. Gökçe).
GÖKKUŞAĞI: (TR) Düşmekte olan yağmur damlacıklarında güneş ışınlarının kırılıp yansımasıyla gökyüzünde oluşan yedi renkli kemer biçimindeki görüntü alkı.
GÖKMEN: (TR) Mavi gözlü ve sarışın kimse.
GÖKNİL: (TR) Gökyüzüne ait olan, Gök + Nil olarak da düşünülebilir
GÖKSEL: (TR) Semavi, gökçül karşılığı olarak kullanılan sözcük.
GÖKSEVİM: (TR) Sevimli gök.
GÖKSU: (TR) Türklerin birçok akarsuya verdikleri isim. Adana'dan gelerek Akdeniz'e dökülen Seyhan nehrinin önemli kollarından.
GÖKŞEN: (TR) Gökle ilgili, aydınlık ışıklı gök.
GÖKŞİN: (TR) Gök gibi mavi gözlü / Sonsuz mavi derinlik.
GÖNENÇ: (TR) Refah hali, mutluluk.
GÖNÜL: (TR) İnsanın manevi varlığının ifadesi, inancı ve hislerinin kaynağı. İstek, arzu, heves, niyet. Duygu, his, aşk.
GÖRGÜ: (TR) Bir topluluğa ait uyulması gereken nezaket kaideleri muaşeret adabı. Deneme, tecrübe. Görmüş olma durumu, görgü şahidi.
GÖRKEM: (TR) İhtişam, gösteriş . Gösterişli, heybetli.
GÖRSEL: (TR) Görmekle ilgili.
GÖZDE: (TR) Göze girmiş olan sevilen beğenilen, benimsenen. Beğenilen kadın.
GÖZEN: (TR) Bir tür alageyik.
GÖZLEM: (TR) İzlenim, gözlemek.
GÜFTE: (FAR) Söyleniş, söylenmiş. Bir söz eserinin bestelenmiş bulunan manzum sözleri.
GÜHER: (FAR) Gevher, cevher, (bkz. Gevher).
GÜHERPARE: (FAR) Cevher parçası.
GÜL: (FAR) . Çiçek. Bilinen çiçek, gül çiçeği, gülağacı. Başına ve sonuna ek ve isimler getirilerek yeni isimlerin türetilmesinde kullanılan bir isimdir. (Nazlıgül,Ayşegül, Gülay,Gülcan vb).
GÜLAFET: (FAR) Nefes kesen güzellikle. Gül ve âfet kelimesinden oluşmuş birleşik isim.
GÜLBAHAR: (FAR) Bahar gülü. Epu sanatında kullanılan koyu kırmızı renkte toprak.
GÜLBANU: (FAR) Gülhanım. Gül gibi güzel kadın. Gül hatun.
GÜLBEDEN: (FAR) Zarif, ince vücuda sahip.
GÜLBERK: (FAR) Gül yaprağı.
GÜLBEŞEKER: (FAR) Bir çeşit gül tatlısı.
GÜLBEYAZ: (FAR-TR) Beyaz gül.
GÜLBİN: (FAR) Gül kökü, gül biten yer.
GÜLBİZ: (FAR) Gül serpen, gül serpilmiş.
GÜLCİHAN: (TR) Dünyaya bedel gül.
GÜLÇE: (FAR) Gülcük, küçük gül.
GÜLÇİN: (FAR) Gül toplayan, gül devşiren.
GÜLDEHAN:( FAR) Gül ağızlı, ağzı gül gibi olan.
GÜLDEREN: (FAR-TR) Gül toplayan, gül derleyen.
GÜLDESTE: (FAR) Güldemeti, çiçek destesi. Türk müziğinde bileşik bir makam.
GÜLENAY: (TR) Devamlı gülen, ayyüzlü kişi.
GÜLENDAM: (FAR) Gül endamlı, gül boylu, nazik, güzel endam.
GÜLENNUR: (TR) Gülmesiyle etrafı aydınlatan, ışık saçan kimse.
GÜLER: (TR) Gülen, sevinçli, handan.
GÜLFAM: (FAR) Gül renkli. Gül gibi kızıl olan.
GÜLGONCA: (FAR) Açılmamış gül.
GÜLGÜN: (FAR) Gül renkli, gül renginde, pembe.
GÜLHAN: (FAR) Gül evi, ateşhane.
GÜLHANIM: (TR) İyi huylu, nazik hanım. Gül yüzlü hanım.
GÜLHAYAT: (TR) Mutlu, huzurlu bir hayat. Gül gibi güzel hayat.
GÜLİBAR: (TR) - Gül fırtınası. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.
GÜLİN: (TR) Güle ait olan, gülden gelen.
GÜLİSTAN: (FAR) Gül bahçesi, güllük. Azerbaycan'da Karabağ bölgesinde bir mevki.
GÜLİZAR: (FAR) Gül yanaklı. Al yanaklı. Türk musikisinde bileşik bir makam.
GÜLKIZ: (TR) Güle benzeyen kız.
GÜLLÜ: (TR) Gülü olan. Gül desenli (kumaş).
GÜLNAR: (FAR) Hisar, kule.
GÜLNAME: (FAR) Sevgiliye yazılan mektup, kaside.
GÜLNAR: (FAR) Nar çiçeği.
GÜLNAZ: (FAR) Gül yüzlü kadın. Gül gibi, nazlı narin.
GÜLNİHAL: (FAR) Gül fidanı. Gül ağacı.
GÜLNUR: (TR-AR) Etrafına ışık saçan, aydınlatan gül.
GÜLNÜŞ: (FAR) Güliçen. Gülle özdeşleşmiş, gül gibi.
GÜLPERİ: (FAR) Gizli gül. Gül gibi peri gibi güzel.
GÜLRANA: (FAR) Güzel gül, dışı sarı içi kırmızı renkte olan bir çeşit gül.
GÜLRİZ: (FAR) Gül saçan, gül serpen. Meşhur bir çeşit lale.
GÜLRUHSAR: (FAR) Gül yanaklı.
GÜLSEREN: (TR) Gül toplayan, gül dağıtan.
GÜLSEVİM: (TR) Sevimli, güzel, hoş görünüşlü gül.
GÜLSU: (TR) Gül renkli su, taze su.
GÜLSUNA: (TR) Gül gibi çekici kadın. Güzel sevgili.
GÜLSÜM: (TR) Yuvarlak dolgun, güzel yüzlü.
GÜLŞAH: (FA) Güllerin şahı.
GÜLŞEN: (FAR) Gülbahçesi, gülistan, gülizar,
GÜLTANE / GÜLDANE: (TR) Yeni açmış gül, gonca.
GÜLTEN: (FAR) Gül tenli, gül vücutlu.
GÜLZAR: (FAR) Gülbahçesi, gül tarlası.
GÜNAY: (TR) Gündüz, gün aydınlığında ay.
GÜNEŞ: (TR) Çevresindeki sisteme ait gezegenlerin etrafında döndüğü, ışık ve ısı yayan büyük gök cismi, şems.
GÜNEY: (TR) Dört ana yönden biri.
GÜNSEL: (TR) Hızlı akan sel. Işık seli.
GÜRAY: (TR) Dolunay.
GÜZİDE: (FAR) Seçkin, seçilmiş, beğenilmiş.
GÜZİN: (FAR) Seçen, seçilmiş, seçkin, beğenilmiş.
Habibe: Seven, sevgili, dost
Hacer: Taş, kaya parçası, çakıl
Hafize: Koruyucu, esirgeyici
Hale: Ay'ın çevresinde görülen ışıklı halka
Halide: Sürüp gelen, sürekli, geç yaşlanan
Hamide: Şükredici, hamd edici
Hamiyet: İnsanın aile ve ülkesini koruma çabası, iyilik severlik
Handan: Gülen, şen
Hande: Gülüş, gülme / Alay etme, eğlenme
Hanife: Allah'ın birliğine inanan, iman eden
Hanım: Soylu kadın, bayan
Harika: Eşyanın tabiatı dışında, doğa üstü, garip şey, olağanüstü
Hasibe: Kişisel değeri olan, ünlü soydan gelen
Hatice: Erken doğan kız çocuğu
Havva: Allah'ın yarattığı ilk kadın
Hayal: İnsanın beyninde kurduğu düşünceler, kesitler, olaylar
Hayat: Yaşam, doğumdan ölüme kadar geçen süre
Hayriye: Hayırla, iyilikle ilgili
Hayrünissa: Kadınların hayırlısı
Hazal: Haz duy, tad al anlamında
Hazan: Güz, sonbahar
Hediye: Armağan, bahşiş
Hilal: Gül yanaklı
Huri: Cennet kızı, melek
Huriye: Melekle ilgili, melek gibi
Hülya: Kuruntu, hayal
Hümeyra: Aklık, beyazlık
Hüner: Marifet, beceri, herkesin yapamadığı şeyleri yapmak
Hürmüz: Zerdüşt dininde, iyilik ve hayır tanrısı
Hürrem: Sevinçli, hoş vakit geçiren
Hürriyet: Özgürlük
Hüsniye: Güzellikle ilgili, güzelliğe ait
lgın: Akdeniz Bölgesi'nde yetişen bir tür ağaç
Işık: Cisimleri görmemizi sağlayan fiziksel erke
Işıl : Işıklı, parıltı
Işılay : Ay ışığı
Işın : Bir ışık kaynağından çıkıp giden ışık çizgisi
Itır: Güzel koku / Çiçek
İclal: Azamet, büyüklük, ağırlama, ikram
İdil : Kır yaşamını anlatan kısa şiir ya da yazı
İffet: Temizlik, namuslu olmak
İkbal: Baht açıklığı, işlerin doğru gitmesi
İlayda: Su perisi
İlkben: Ben ilk'im anlamında
İlke: Temel düşünce, ana görüş ve inanış
İlknur : İlk + Nur / İlk gelen ışık
İlksen: Önce sen anlamında
İlkyaz: Bahar sonu, yaz başlangıcı
İmge: Zihinde tasarlanan / Düş, hayal gibi gerçekleşmesi özlenen şey
İmran : Bayındırlık, mutluluk, bolluk, bereket
İnci: İstiridyede oluşan küçük değerli süs tanesi
İpek: İpekböceği kozası çözülerek çıkarılan ince parlak tel
İrem: Cennet / Şam ya da Yemen'de bulunduğu ileri sürülen eski ünlü bahçe
İzel: İz + El / El izi anlamında
İclal: Ağırlama ikram, büyüklük ululuk
İdil: Kır yaşamı içinde aşk konusunu işleyen kısa şiir.
İdilsu: Su için yazılmış şarkı.
İdlal: Naz etme, aşırı nazlanma.
İfakat: İyileşme, iyi olma.
İffet: Cinsi konularda ahlak kurallarına bağlılık, Namus.
İkbal: Baht açıklığı, şanslılık. 2. Arzu, istek.
İkram: Konuğu ağırlama. 2. Bir şeyi armağan olarak verme. 3. Sunulan şey.
İksir: Eskiden hayatı ölümsüzleştirmek, madenleri altına çevirmek gibi olağanüstü etkileri olduğuna inanılan sıvı. 2. İç ferahlatıcı ilaç veya içki. 3. Aşk ilham eden büyülü içki.
İlayda: Su perisi.
İlçim: Elçilik görevi.
ilçin: İlde olan, ülke için yaşamak.
İlden: Üzgün, pişman, naçar.
İldeniz: Ülkenin denizi.
İley: Huzur, yan, yön, taraf.
ilginay: Gurbette yaşayan güzel.
İlgün: Başkaları, yabancılar.
İlgür: Gelişkin, güçlü.
İlisu: Sulak yer, hareketli yer.
ilkbahar: Mart, nisan ve mayıs aylarını içine alan zaman aralığı.
ilke: Davranışların düzenli ve kurallı oluşu. Temel düşünce.
İlkgül: İlk açan gül.
İlknaz: İlk göz ağrısı.
İlknur: İlk görülen ışık
İlksal: İlk çocuk olmasıyla övünülen.
İlksay: İlk olmasıyla özen gösterilen.
İlksel: İlk göz ağrısı.
İlksen: İlk gelen kişi.
ilksev: İlk önce sevilen.
İlkşan: İlk göz ağrısı.
İlkşen: İlk önce sevinen.
İlkut: Yurdun için savaş.
İlkyaz: İlkbahar, bahar
İlkyel: Hafif esinti.
İlma: Parlatma. 2. Belirleme, işaret etme.
ilnur: Ülkenin, çevrenin ışığı.
İlser: Yurdu için baş veren.
İlsu: Vatan suyu.
iltaç: Yurdunu taçlandır, onurlandır.
İlterim: Yurdunu koruyan.’
İmbat: Yazın, gündüz denizden karaya doğru esen mevsim rüzgarı, deniz yeli.
İmece: Elbirliği ile yapılan çalışma.
İmer: Zengin, varlıklı.
İmgen: Düşleyen
İmren: Görülen bir şeyi veya benzerini edinme isteği, gıpta.
İnce: Düşünce,duygu veya davranış bakımından insanın sevgi ve saygısını kazanan, zarif.
İnci: Deniz hayvanlarının içinde oluşan değerli küçük taşlar.
İncidil: Değerli sözler söyleyen.
incigül: Gül gibi güzel, inci gibi narin.
İncilay: Işıltı saçan, parıldayan.
İncili: Değerli.
İncinur: İnci gibi ışık saçan.
İncisel: Coşkulu ışık.
İnciser: En güzel inci.
İncisoy: İnci gibi bir soydan gelen.
İndira: Girişim. 2. Önegeçme.
İnsel: İnsani, insana yakışan.
İpar: Güzel koku, amber, misk.
İpek: Kozadan yapılan ince, parlak, dayanıklı iplik ve bundan yapılan kumaş. 2. Kibar, zarif.
İpekel: Eli ipek gibi güzel ve yumuşak.
İpekten: Teni ipek gibi yumuşak ve güzel olan.
İrade: istek, dilek. 2. Buyruk. 3. Bir şeyi yapıp yapmamaya karar verme gücü.
İrem: Cenneti andıran güzel yer.
İren: Özgür, serbest.
İrgün: Sabah, tan vakti.
İris: Mitolojide Thaumas ile Elektra’nın kızı, tanrıların ulağı. 2. Gökkuşağının insanlaştırılmış biçimi.
İrman: Arzu, istek. 2. Davetsiz gelen misafir.
İrva: Suya doyma.
İrza: Gönlünü hoş etme, gönül alma.
İsmiay: Adıda kendi gibi güzel olan
İsmican: içten olması temenni edilen.
İsmigül: Gül gibi güzel olması temenni edilen.
İsminaz: Nazlı, adı nazdan gelen.
İsminur: Nur gibi ışık saçması temenni edilen.
İsmişan: Adı gibi şanlı, şöhretli olması temenni edilen.
İsmişen: Adı gibi neşeli olması temenni edilen.
İsna: Övme, şükretme, değer, yükseltme.
İsra: Yürütme. Kuran-ı Kerim’in 17. suresi.
İstek: isteme, istenilen şey.
İstem: İrade, arzu.
İstemihan: İradeli, arzulu, yönetici.
İşkar: Emekçi, işçi.
İşve: Naz, eda.
İşvebaz: Naz edici, kırıtkan, cilveli.
İşvekar: Nazlı, cilveli.
İşveli. Nazlı, cilveli.
İtibar: Saygı, önem, onur, şeref.
İyem: Güzellik, iyilik
İyimser: İyilik düşünen; her şeyin iyi tarafını düşünen.
İzan: Anlayış, kavrayış, akıl, terbiye.
izel: Elizi.
İzgen: Etkisi olan, izi geniş olan.
İzgi: İyi güzel, akıllı, adaletli.
İzgül: Gül izi.
İzgün: Gün izi.
izlem: İzlemek, gözlemek, görmek. 2. Takip etmek.
JALE Çiğ, kırağı. Sabahları otların üzerinde olan su damlaları KIZ
JALENUR Parlayan, ışıldayan çiğ. KIZ JANSELİ Güneşin Doğduğu Yer (Çerkez İsmi) KIZ
JANSET Güneşin Doğuşu (Çerkez ismi) KIZ
JASMİN Yasemin KIZ
JENGAR 1. Bakır pası. 2. Çöktaşı. 3. Deniz yeşili renk. KIZ
JEYAN Kızan, kükreyen
JİNSAL Çağ, yaş, dönem KIZ
JULİDE Karışık, karmaşık - Derinlik KIZ
JÜLİDE Dağınık, karmakarışık.
Lale: Yaprakları uzun, çiçekleri kadeh biçiminde çeşitli renkleri olan soğanlı bir süs bitkisi
Lamia: Parlak, parlayan
Latife : Yumuşak, hoş, nazik / Espri, şaka
Leman : Titrek / Parlamak / Ekin toplamak
Lemide : Parlak, parıldayan
Lerzan: Titreyiş, titrek
Leyla: Uzun ve karanlık gece
Lütfiye: İyi muamele, güzellik ve hoşlukla ilgili
LİNA: ( Arapça ): Cennet bahçesindeki bir meyve
LİLA: ( Türkçe ): Vişneçürüğü leylak rengi
LOYA: ( Lazca ): Tatlı anlamını ifade eder
Macide: Onurlu, ün kazanmış.
Mağfiret: Tanrı’nın kullarının günahlarını bağışlaması. 2. şefkat, acıma ve yargılama.
Mahbube: Sevgili, yar.
Mahfer: Ay ışığı.
Mahinur: Ay ışığı.
Mahire: Hünerli, becerikli.
Mahiye: Aylık, maaş.
Mahmude: Övülmüş, övülmeye değer.
Mahmure: Sarhoşluğun verdiği sersemlik. 2. Süzgün ve dalgın bakışlı göz.
Mahperi: Güzeller güzeli.
Mahrem: Gizli, saklı. 2. İçli dışlı, sırdaş.
Mahru: Yüzü ay gibi güzel olan.
Mahrume: Yoksun kalmış. 2. Payı kısmeti olmayan, şanssız.
Mahrur: Alevlenmiş, ateşli.
Mahsure: Kuşatılmış, sarılmış.
Mahşer: Kıyamet günü ölülerin dirilip toplanacakları yer ve zaman.
Mahur: Türk müziğinde bir makam.
Mahzure: Çekinme, sakınma. 2. Korku. 3. Savaş.
Maide: Ziyafet, şölen.
Makber: Mezarlık.
Makbule: Kabul edilmiş. 2. Genel olarak istenilen, herkesçe kabul edilen. 3. Beğenilen,
Maksude: İstenilen şey, istek. 2. Niyet, hedef.
Maksure: Kısaltılmış. 2. Elinde olmadan, zoraki. 3. Alıkonulmuş. 4. Camilerde büyükler için ayrılan yüksekçe yer.
Makule: Tür, çeşit. 2. Soy.
Malike: Sahip olan, elinde bulunduran.
Mamure: Bayındırlık . 2. Kent, kasaba.
Mana: Anlam. 2. Düş. 3. İçyüz, 4. Akla yatkın neden.
Manolya: Çiçekleri beyaz, bitkileri parlak, yeşil renkte olan süs bitkisi.
Mansure: Tanrı yardımıyle zafer kazanmış. 2. Yardım görmüş.
Marifet: Ustalık, hüner. 2. Uygun olmayan, hoşa gitmeyen.
Martı: Beyaz ve parlak yeşil renkte deniz kuşu.
Marufe: Bilinen tanınan. 2. Ün kazanmış, ünlü. 3. Dinsel bakımdan iyi bulunmuş, beğenilmiş kimse.
Masume: Günahsız, suçsuz.
Maşuka: Sevgi, sevilen yavuklu.
Maviş: Mavi gözlü güzel kız.
Maya: Yaradılış, öz, nitelik. 2. Dişi deve. 3. Bir tür halk türküsü.
Mayıs: Bahar ayı.
Mazlume: Zulüm görmüş, haksızlığa uğramış, ezilmiş, yıkılmış. 2. Uysal boynu bükük, nazlı.
Mepuke: Kutlanacak, tepike layık kadın.
Mepure: Hayırlı, beğenilmiş
Mebuse: Gönderilmiş, yollanmış. 2. Milletvekili. 3. Öldükten sonra diriltilmiş olan.
Mecide: Şan ve şeref sahibi. 2. Büyüklük, ululuk.
Medar: Dayanak, yardımcı.
Medeniyet: Uygarlık.
Mediha: Övülen, beğenilen, sevilen kadın.
Medine: Kent, şehir . 2. Dünya müslümanlarının kutsal kentlerinden biri.
Mefbaret: Övünülecek şey, övünmeye neden olacak şey.
Mefküre: Ülkü, ideal.
Meftune: Büyülenmişçesine, kendinden geçercesine birine tutkun. 2. Bir şeyi aşırı beğenmekten şaşkın olan vurgun.
Mehcure: Uzaklık. ayrılık, 2.-Bir kenara bırakılma.
Mehin: Dişi at. kısrak.
Mehir: Ay. ay parçası.
Mehlika: Ay parçası gibi. çok güzel kadın.
Mehpare: Ay parçası, ay gibi güzel.
Mehru: Ay yüzlü güzel.
Mehrup: Yoksul, fakir.
Mehtap: Dolunay. ay ışığı.
Mehveş: Ay gibi güzel kadın.
Melahat: Güzellik. 2. Yüz güzelliği. 3. Sevimlilik. güleryüzlülük.
Melaik: Melekler.
Melda: Çok genç, körpe vücut. 2. DuL.
Melek: Tanrı ile insan arasında aracılık yapan nurdan olduğuna inanılan manevi varlık. 2. Huyu güzel kişi.
Melekcan: Çok iyi dost. 2. Karakteri iyi olan.
Melekgül: Çok iyi kalpli.
Meleknaz: Nazlı güzel.
Meleknur: Melek nur.
Meliha: Güzel, şirin, sevimli, zarif.
Melike: Kadın hükümdar, padişah karısı.
Melis: Bal, bal arısı.
Melisa: Tıpta yapraklarından yararlanılan çok yıllık otsu bir bitki.
Melodi: Kulağa hoş gelen ses dizisi, müzik.
Meltem: Karadan denize esen yaz rüzgarı.
Memduha: Övülmüş, yüceltilmiş. 2. Övgüye değer.
Memnune: Sevilmiş, sevinçli.
Menekşe: Mor renkli, kokulu çiçekler.
Meneviş: Renk dalgalanmaları.
Menevşe: Morrenkli, kokulu çiçekler.
Mensure: Saçılmış, serpilmiş.
Menşure: Yayınlanmış, dağıtılmış.
Menzure: Adanmış, adak olarak belirtilmiş.
Meral: Dişi geyik, ceylan.
Meram: İstek, niyet, amaç.
Mercan: Tropik ve ılık denizlerde yaşayan, geniş resifler oluşturan, mercanlar sınıfının örneği olan, kırmızı kalker iskeletli hayvan. 2. Bir çeşit balık.
Meriç: Trakya bölgesinde bir nehrin adı.
Mersa: Liman.
Merve: Mekke’de kutsal bir dağ.
Meryem: Hz. İsa’nın annesi.
Merze: Mercan.
Merziye: Beğenilen, güzel olan.
Merzuka: Rızklanmış, rızkı verilmiş. 2. Rızkı çok, mutlu.
Mesadet: Mutluluk, sevinç.
Meserret: Sevinçli, neşeli.
Mesrure: Sevinmiş, sevinçli. 2. İsteğine kavuşmuş, mutlu olmuş.
Mesture: Örtülü. 2. Gizli saklı. 3. Namuslu, açık gezmeyen kadın.
Mesube: Hayırlı ve yararlı bir işe karşı Tanrı’nın armağanı.
Mesudane: Mutlu olanlar gibi, mutlulukla.
Mesude: Mutlu olan, mutlu.
Meşakkat: Güçlük, sıkıntı, zorluk. 2. Eziyetli, zahmetli iş. .
Meşale: Ucunda, alev çıkararak yanıcı bir madde bulunan, aydınlatmaya yarayan değnek.
Meşale: Işık saçan araç.
Meşine: Ela, ela gözlü
Meşk: Yazı örneği. 2. Yazı ve müzikte alıştırma, uygulama
Meşkure: Beğenilmiş, övgüye değer, teşekkür edilecek değerde.
Metanet: Dayanıklı, sağlam olma.
Metik: Küçük çiçeklerin goncası.
Mevcude: Mevcut olarak, kendisiyle birlikte.
Mevhibe: Tanrı vergisi, bağış.
Mevlide: Doğma, dünyaya gelme. 2. Doğum yeri. 3. Doğum zamanı, tarihi.
Mevlüde: Yeni doğmuş çocuk.
Mevsim: Yılın iklim bakımından ayrılmış dört bölümü.
Mevzune: Biçimli, düzgün. 2. Düzenli, vezinli, ölçülü.
Meygün: Şarap renginde, şaraba benzer.
Meyil: Bir yana eğilmiş olma, eğilim. 2. Sevgi duyma, sevip tutulma.
Meyyal: Meyleden, aşırı istekli. 2. Fazlaca eğilen, 3. Eğik.
Meyyit/Meyyite: Çok zayıf.
Meziyet: Bir kişi veya nesneyi benzerlerinden üstün gösteren ayıran nitelik. 2. Beceri.
Mısra: Manzumenin satırlarından her biri, dizeleri.
Mihman: Konuk, misafir.
Mihriban: İyi yürekli, güler yüzlü. 2. Dost, sevgili, yarendaş.
Mihrican: Sonbahar. 2. Dost, sevgili.
Mihrigül: Güler yüzlü dost, sevecen güzel.
Mihrimah/ Mihrümah: Güneş ve ay.
Mihrinaz: Çok nazlı.
Mihrinisa: Güler yüzlü, faziletli kadın.
Mihrinur: Güldüğünde ışıklar saçan.
Mihrişah: Şahların güneşi.
Mihrişan: Şanlı, şöhretli, güleryüzlü dost.
Mihrişen: Şen, şakrak, güleryüzlü.
Mihriye: Güneşle ilgili.
Mileb: Diren, direngen.
Mimoza: Çiçekleri sarı ve bazı türlerinde beyaz veya menekşe renginde, yaprakları akasya yaprağına benzeyen bir süs bitkisi.
Mina: Liman. 2. Şişe, cam, billur. 3. Şarap şişesi. 4. Mine
Mine: Metal eşya üzerine vurulan renkli cam katmanı. 2. Saat kadranı. 3. Dişlerin taç kısmını kaplayan beyaz ve sert doku. 4. İnce ve parlak sert nakış. 5. Yapraklan karşılıklı ve oymalı, çiçekleri başak durumunda alacalı, mavi veya menekşe renginde ıtırlı bir bitki.
Minnet: Yapılan bir iyiliğe karşı kendini borçlu sayma, gönül borcu; 2. Bir iyiliğe karşı teşekkür etme, memnuniyet duyma.
Mirari: İnci
Miraz: Amaç, hedef
Mircan: Güneş gibi aydınlık.
Misal: örnek olarak alınabilen, gösterilen şey, örnek. 2. Benzer, eş gibi.
Mişvar: Huy, alışkanlık, tarz.
Mizur: Munzur nehri.
Moran: Sis.
Morgül: Morrenkli değişik bir gül türü.
Muaccel: Acele olunmuş, acelecilik. 2. Peşin, vadesi olmayan.
Muadelet: Değer bakımından eşit olma, eşitlik, denklem.
Mualla: Yüksek, yüce. 2. Rütbe ve mevki bakımından en üst düzeyde olan.
Muazzez: Çok saygıdeğer, onur sahibi. 2. Aziz, değerli.
Mucibe: kap eden, gereken.
Mucide: Bilinen şeylerin yardımıyla hiç bilinmeyen bir şey bulma. 2. Yeni düşünce ve anlamlar bulabilen.
Mucize: İnsanı şaşkınlık içinde bırakan olağanüstü olay.
Muhabbet: Sevgi. 2. Dostça konuşma, yarenlik, sohbet etme.
Muhibban: Sevenler muhabbeti olanlar. 2. Dostlar, ahbaplar. 3. Bir tarikate sevgi duyanlar, bağlı olanlar.
Muhibbe: Kadın dost.
Muhlise: Katkısız, halis. 2. Düşünce, davranış ve duyuşlarında içten olan, samimi.
Muhsine: İhsan eden, iyilik edip bağışta bulunan, cömert.
Muhteşem: Görkemli, gösterişli, büyük ve göz alıcı.
Mukaddes: Kutsal, mübarek.
Mukbile: İkbal sahibi. 2. Mutlu, kutlu.
Mukime: Bir yerde yerleşmiş, orada oturan.
Munise: Alışılan, alışılmış, yabancı olmayan. 2. Cana yakın, uysal, sevimli.
Musiye: Vasiyet eden kadın.
Muslihe: Islah eden, düzelten, iyileştirmeye çalışan. 2. Barıştıran, arayı düzelten.
Muteber: Hatırı sayılan, saygın, güvenilir.
Mübeccel: Yüceltilmiş, ululanmış, yükseltilmiş.
Mübeddil: Değiştiren.
Müberra: Temize çıkmış, arınmış, aklanmış.
Mübeşşer: Müjdelenmiş.
Mübeyyen: Beyan edilen, bildirilen, açıkça söylenen.
Mübine: İyiyi, kötüyü ayıran. 2. Apaçık, besbelli.
Mübtesim: Gülümseyen, tebessüm eden.
Mücber: Zorunlu, zorlanan.
Mücella: Cilalanmış, parlatılmış.
Mücevher: Değerli süs eşyası.
Müçteba: Seçilmiş, seçkin.
Müdebber: Tedbir, önlem alınmış. 2. Her şey düşünülmüş. 3. Azat olması için sahibinin ölümü koşul olarak kabul edilmiş köle.
Müdrike: Anlayan, kavrayan, idrak eden. 2. Yaklaşan, ulaşan.
Müeccel: Tecil edilmiş, sonraki bir zamana bırakılmış, ertelenmiş.
Müedda: Eda edilmiş, ödenmiş. 2. Anlam, kavram.
Müesser: Etkilenmiş olan, tesir altında kalan.
Müeyyet: Sağlamlaştırılmış, güçlendirilmiş. 2. Yardım gören.
Müfide: Anlatan, ifade eden. 2. Yararlı.
Müge: İnce bir sap üzerinde küçük çan biçiminde beyaz çiçekler açan bir süs bitkisi. İnci çiçeği,
Mühire: Aydınlatan.
Mühri: Güneşli.
Müjde: Sevindirici haber, muştu.
Müjdecan: İyilik haberleri getiren
Müjdenaz: Nazlılığıyla kendini sevdiren.
Müjdenur: İnsanın içini ferahlatan haber.
Müje: Kirpik.
Müjgan: Kirpikler.
Mükafat: ÖdüL. 2. Değerlendirici, sevindirici davranış.
Mükedder: Üzgün, acılı, üzüntülü, kederli.
Mükesser: Kırık, kırılmış.
Mükrem: İkram olunmuş, değer verilerek ağırlanmış,
Mükrime: İkram eden güler yüzle ağırlayan. 2. Konuksever, hürmetkar.
Müldüz: Duru, berrak su.
Müleyyen: Yumuşatılmış, mülayimleştirilmiş.
Mülhime: İlham eden, içe doğduran.
Mülzime: Susturan. 2. Gerekli gören.
Mümine: İslam dinine, Tanrı’nın birliğine, Muhammet peygambere yürekten inanan müslüman.
Münciye: Kurtaran, kurtancı.
Münevver: Parlak, aydınlatılmış. 2. Kültürlü, açık düşünceli insan.
Münibe: Başkaldırmayı, azgınlığı bırakarak Tanrı’ya yönelen. 2. Bereketli yağmur.
Münife: Yüksek, ulu, büyük. 2. Ululuk
Münime: Nimet veren, yedirip içiren. 2. İyiliksever, velinimet.
Münire: Nurlandıran, ışıklandıran, ferahlatan.
Münşire: Anlatımı iyi olan sekreter. 2. İyi hatip.
Mürebbi: Çocuk eğiticisi kadın.
Müride: Bir tarikat şeyhine bağlanarak ondan tasavvufun yollarını öğrenen, onun doğrultusunda ilerleyen kimse.
Mürşide: Doğru yolu gösteren kılavuz.
Mürüvvet: İyilikseverlik, cömertlik. 2. Ana-babanın çocuklarının sünnet, askerlik; evlilik gibi mutlu günlerini görme sevinci. 3. Yiğitlik, mertlik.
Mürvet: “Mürüvvet” isminin bir başka söyleniş biçimi.
Müsalemet: Barış içinde yaşama, iyi geçinme.
Müseccel: Sicil defterine, kütüğe yazılmış.
Müsemma: Adı olan, adlanmış. 2. Parası, sayısı tutarı belli. 3. Belli bir zaman süresi.
Müslime: Müslüman.
Müstakbel: İleri bir tarihte beklenen, gelecek. 2. İstikbal, gelecek (zaman).
Müstesna: Bir bütünün veya kuralın dışında olan, kural dışı. 2. Benzerlerinden üstün olan, benzerleri az bulunan. 3. Ayrıcalıklı.
Müteber: Geçerli, sağlam.
Müyesser: Kolaylıkla yapılan, kolay gelen.
Müzehher: Çiçeklenmiş, çiçekli. 2. Çiçeklerle süslenmiş olan.
Müzeyyen: Süslenmiş, bezenmiş.
Naciye: Kurtulmuş, selamete kavuşmuş
Nadide: Görülmemiş, görülmedik, ender bulunan
Nadire : Az bulunur, seyrek, ender bulunan
Naşide : Şiir söyleyen, şiir okuyan
Nalan : İnleyen, feryat eden
Naz: Kendini beğendirmek amacıyla yapılan davranış
Nazan: Nazlanan, işve yapan, cilve yapan
Nazlı: Naz eden, cilveli, işveli
Nazmiye : Vezinli ve kafiyeli sözle, nazımla ilgili
Nebahat: Onur, şeref, ün
Necla: Çocuk, evlat, oğul, kuşak, sülale, nesil
Necmiye: Yıldızlarla ilgili, yıldızlara ait
Neşe: Sevinç, gönül ferahlığı
Nehir : Irmak, büyük akarsu
Nergis: Çiçekleri ayrı ayrı ya da bir kök üzerinde sarı ve beyaz renkte bir bitki
Neriman: Pehlivan, yiğit
Nermin : Yumuşak
Neslihan: Han soyundan gelen
Neslişah: Şah soyundan gelen
Nesrin: Bir tür yaban gülü
Nevin: Yeni
Nevra: Işıklı parlak, çiçek
Nezahat: İç temizliği, paklık
Nezaket: Naziklik, zariflik, incelik
Nezihe: Temiz, pak
Nida: Seslenme, çağırma, seslenen
Nigar: Resim, resim gibi güzel
Nihal: İnce ve düzgün vücutlu, fidan gibi
Nihan: Gizli, saklanmış, görünmeyen, sır, giz
Nil: Afrika Kıtası'nda bir nehir
Nilgün: Mavi renkte, çivit rengi
Nilüfer: Geniş yapraklı, durgun sularda yetişen bir su bitkisi
Nimet: İyilik, iyi bir yaşantı için gerekli şeyler
Nisa: Kadın
Nisan: Yılın 4. ayı
Nükhet: Güzel ve hoş kokulu
Nur: Işık, parıltı, aydınlık, Allah'ın gönderdiği ışık
Nural: Kutsal ışık
Nuran: Işıklı, nurlu, aydın
Nuray: Ay ışığı gibi nurlu
Nurcan: Işık canlı, can ışığı
Nurgül: Işıklı gül, gül gibi güzel ve aydınlık
Nurhan: Aydın hükümdar
Nuriye: Işıklı, ışıktan gelme
Nursel: Sel gibi ışık
Nurseli: Işık seli
Nursen: Işık gibi nurlu
Nurşen: Işık gibi şen ve güler yüzlü
Nurten: Teni ışık gibi beyaz olan
OYA: Bir nesneye oyularak yapılan süs; Genellikle ipek veya ipişim ile iğne, mekik, tığ kullanılarak yapılan ince dantel
OYLUM: Hacim, dirim; İçi oyulmuş, çukur duruma getirilmiş; resimde derinlik, üç boyutluk etkisi, mimarlıkta mekan karşılığı
ÖRGÜN: Türlü ve düzenli parçalardan oluşan
ÖVGÜ: Bir şey veya kimsenin iyi niteliklerini, değerini belirtme
ÖYKÜ: Kısa hikâye
ÖZEN: Büyük hassasiyet göstermek
ÖZGE: Yabancı
ÖZLEM: Bir daha görmek veya kavuşmak arzusu
ÖNİZ: Daha önce iz bırakmış
ÖVÜNÇ: Övünme nedeni
ÖZDE: Bir kimsenin benliğinde, manevi varlığında olan
ÖZBEN: Bireyin kendi varlığı; gerçek ben anlamında
ÖZGE: Yabancı. İyi, güzel. Cana yakın, şakacı. Yürekli, gözü pek
ÖZLEM: Bir şeye karşı duyulan istek, bir kimseyi ya da bir şeyi görme, kavuşma isteği; Hasret
ÖZNUR: Özü ışıklı, aydınlık.
Pakize: Tertemiz, çok temiz, halis.
Paksüt: Süt gibi temiz bir karakteri olan.
Pamuk: Koza biçimindeki meyvesi üç, dört, beş dilimli olan, sıcak bölgelerde yetişen tarım bitkisi. 2. Uysal, yumuşak kişi.
Papatya: Baharda çiçek açan, taç yaprakları beyaz, Ortası sarı kömeçli, bir yıllık otsu bir bitki.
Parçe: Parça, bir bütünden ayrılmış küçük bölümler.
Parlak: Parlayan, ışıldayan. 2. Temiz ve ışıklı. 3. Göze çarpacak kadar başarılı olan.
Parlanur: Nur gibi parla, ışık saç.
Payende: Sürekli, yerinde duran. 2. Kararlı, temelli. 3. Payanda, destek.
Pekay: Ay gibi güzel.
Pelin: Yapraklarında ve öteki bölümlerinde çok acı, ıtırlı bir madde bulunan, hekimlikte kullanılan çok yıllık ve otsu bir bitki.
Pembe: Beyazla biraz kırmızının karışmasından oluşan açık renk.
Pembegül: Pembe renkli gül gibi olan.
Pembenaz: Nazlı güzel.
Pembenur: Pembe renkli ışık saçan.
Perçem: Saç traşından sonra tepede bırakılan saç tutamı. 2. Yele. 3. Kakül. 4. Mızrak, bayrak gibi şeylerin uçlarına konulan püsküle benzer şeyler.
Perestide: Sevgili, sevilen, canan.
Peri: Doğa üstü güçleri olduğuna inanılan, hayali dişi varlık. 2. Çok güzel, alımlı becerikli, hamarat kadın.
Perican: İçtenliğiyle güzelleşen kadın.
Peride: Uçmuş, soluk, solmuş.
Perihan: Peri padişahı.
Perik: Kuş tüyü.
Perinaz: Çok güzel olmasından ötürü nazlanan.
Perinisa: Kadınların en güzeli.
Perinur: Peri gibi güzelliğiyle göz kamaştıran.
Peripeyker: Peri gibi güzel yüzlü.
Perisu: Peri kadar güzel ve su kadar da saf olan.
Periveş: Peri gibi çok güzel.
Periyar: Peri kadar güzel sevgili.
Perizat: Peri çocuğu kadar güzel.
Perize: Kırmızı altın.
Perran: Uçan, uçucu.
Peru: ışığa gelen kelebek.
Perver: Besleyen, besleyici, eğiten, eğitici.
Pervin: Ülker yıldız.
Pesin: Sonraki, en son.
Petek: Anların yumurtalarını bırakmak ve bal depo etmek için yaptığı, düzgün altıgen ağızlı bal mumu yuvacıkları. 2. Arı kovanı. 3. Balçıktan yapılan ve dikine duran sandık biçimindeki tahıl ambarı. 4. Minarelerde külah ile şerefe arasındaki bölüm.
Peya: Gurur.
Peyam: Badem.
Peyker: Yüz, çehre.
Peyma: Ölçen, ölçülü.
Pınar: Yerden kaynayarak çıkan su, kaynak.
Pırıl: Çok parlak, çok ışıklı. 2. Çok temiz, tertemiz. 3. Çok yeni. 4. Kusursuz, eksiği olmayan, tam.
Pırıltı: Parıldayan şeyin çıkardığı ışık.
Pırıltılı: Pırıltısı olan, parlak. 2. Süslü, özentili.
Pıtırcık: Koyu pembe renkli bir bahar çiçeği.
Piraye: Süs, bezek.
Piroze: Güvercine benzer bir kuş türü.
Piruze: Mavi renkli ve değerli bir süs taşı.
Prenses: Hükümdar ailesinden olan kadın veya kızlara verilen ünvan. 2. Hükümdar karısı.
Pürahenk: Çok uyumlu.
Pürçek: Püskül, saçak, şakaklardan sarkan saç.
Püren: Meşenin filizi. 2. Çalı, ot.
Pürenvar: Rengarenk, çok renkli
Pürfeyz: Bereketli
Pürheves: Çok hevesli, çok istekli.
Pürhuzur: Huzur dolu.
Pürşan: Çok şöhretli.
Pürşen: Neşe dolu.
Pürtaravet: Taptaze.
Püser: Oğul vermek.
Rabia: Dördüncü. 2- Tanzimattan sonra sivil rütbelerin yukarıdan aşağıya dördüncüsü
Rabian: Dördüncü olarak,
Raciye: Rica eden, yalvarıp yakaran.
Radife: Kabullenen, rıza gösteren. 2. Boyun eğen.
Radiye: Kabullenen, rıza gösteren. 2. Boyun eğen.
Rafia: Her türlü destek, ayaklık.
Rafiha: Bolluk içinde, rahat yaşayan.
Rağbet: İstek, arzu. 2. Beğenme, itibar.
Rahile: Kervan, yolcu kafilesi.
Rahime: Acıyan, merhametli.
Rahşende: Parlayan, parıldayan, ışıldayan.
Raife; Esirgeyici, merhametli.
Raika: Sade, saf, katıksız
Rakabe: Köle, cariye.
Rakkas: Rakseden, dans eden oynayan. 2. Sarkaç.
Rakkase: Geçimini dans ederek sağlayan kadın.
Rasiha: Sağlam, kökten güçlü, 2. Bir bilgi dalında, özellikle din bilimlerinde çok bilgisi olan.
Rasime: Eskiden kalma görenek. 2. Merasim, tören.
Raşide: Doğru yoldan giden, hak dinini kabul etmiş olan. 2. Akıllı.
Ratibe: Maaş, aylık. 2. Görev.
Raufe: Çok merhametli, pek esirgeyen.
Ravza: Suyu yeşilliği bol olan yer, bahçe.
Rayiha: Koku, güzel koku.
Razber: Nisan ayı.
Raziye: Kabul eden, boyun eğen, rıza gösteren, gönlü olan.
Rebia: Baharla ilgili.
Refaket: Arkadaşlık, yol arkadaşlığı.
Refia: Yüksek, yüce.
Refiha: Rahatlık ve huzur içinde yaşayan.
Refika: Zevce, eş. 2. Kadın arkadaş.
Rekin: Gururlu, ağırbaşlı, yüksek.
Remziye: İşaret ile ilgili. 2. Simgesel.
Rengin: Renkli, boyalı. 2. Hoş, latif ve güzel. 3. üslü bezeli.
Rengial: Al renkli.
Renim: Bağırma, çığlık.
Renk: Işığın cisimlere verdiği görüntü niteliği; boya, tarz, şekil, usül.
Resmiye: Devlet tarafından ya da devlet adına olan. 2. Törenle ilgili. 3. Çok ciddi, sert.
Reşide: Doğru yolu tutan. 2. Ergin, akıllı, olgun, doğru davranışlarda bulunan.
Reşik: Göz bebeği.
Reviş: Yürüyüş, gidiş.2. Tarz, usul, yöntem, üslup.
Reyhan: Fesleğen.
Reyyan: Çok, sulak
Rezik: Gelenek, töre, yöntem.
Rezvan: Bağ, bağcı, üzüm.
Rezzan: Ağırbaşlı, Ciddi.
Rızaiye: Eski Urmuye şehri.
Rikkat: Acıma, yumuşaklık, 2. incelik, zariflik, içlilik.
Roman: Uzun öykü. 2. Çingene.
Ronahi: Işık, aydınlık.
Roni: Aydın ışıklı, berrak.
Rosa: Gül rengi, pembe kırmızı arası bir renk.
Ruhan: Güzel kokulu.
Ruhcan: Üretken insan, hareketli, yaratıcı kişi.
Ruhinur: Yüzü nurlu,
Ruhiye: Ruhla ilgili.
Ruhsar: Yanak. 2. Yüz, sima, çehre.
Ruhsel: İçi içine sığmayan, coşkulu.
Ruhuay: Ruh güzelliği olan.
Ruhucan: Samimiyeti yürekten olan.
Ruhugül: Gül kadar temiz bir ruha sahip olan.
Ruhugülen: Şen şakrak bir ruh yapısına sahip olan.
Ruhugüz: Hüzünlü bir ruh yapısına sahip olan.
Ruhunaz: Nazlı, nazenin bir karaktere sahip olan.
Ruhunur: İçindeki enerjisini herkese yansıtan.
Ruhuşan: Şöhret arzusu içinde olan.
Ruhuşen: Neşeli bir ruh yapısı olan, şen şakrak,
Rukiye: Büyü, sihir.
Rüveyda: Hoş, ince, nazik.
Rüya: Düş. 2. Gerçekleşmesi imkansız durum, hayal. 3. Gerçekleşmesi beklenen şey, umut.
SABA: 1. Gündoğusundan esen hafif ve tatlı rüzgar, 2. Türk müziğinde bir makam
SABAH: Günün ağarmasıyla başlayan ilk saatler
SAHRA: Kır, ova, çöl
SALİHA : Yararlı, iyi, elverişli
SANAL: Sanlı ol, ünlen
SANEM: Çok güzel kadın, put
SARA: Halis, saf, katkısız
SARE: Olmak, oldu, cemaat, topluluk, ihtiyaç, susuzluk
SARGIN: Albenili, çekici, büyüleyici, yıldızı şirin, hoşa giden, sevimli, güzel
SAYE: 1. Gölge, 2. Koruma, yardım, sahip çıkma
SAYGIN: Sayılan, sevilen
SAYIL: Her zaman saygı gör
SEBLA: Uzun kirpikli göz
SEÇİL: Beğeni, sevgi, üstünlük gösterilen
SEÇKİN: Benzerler arasında nitelikleriyle göze çarpan, elit
SEDA: Ses; Doğa veya bir engele çarpıp geri dönen ses, yankı
SEDEF: Midye ve istiridye gibi deniz hayvanlarının kabuğunda bulunan pırıltılı, beyaz madde SEDEN: Uyanık, tetikte; Gözü açık olmak
SEHER: Tan ağartısı
SELDA: Bir söğüt cinsi
SELEN: Haber, müjde
SELİN: Gür akan su
SELMA: Barış içinde,huzur,erinç.
SELMİN: Barış ve sevgi duygusuyla dolu olan
SEMA: Gökyüzü; göç
SEMEN: Yasemin çiçeği. Semizlik.
SEMRA: Esmer kadın.
SENEM: Kars dolaylarında kadın ve erkeklerin karşılıklı olarak oynadıkları bir halk dansı; Arapça'da put; Arapça'da kendine tapılacak kadar güzel olan kadın, sevgili, güzel
SERAP: Çorak yerlerde, çölde, sıcak ve ışığın etkisiyle, ileride, yakında ya da ufukta su veya yeşillik var gibi görünmesi olayı
SERAY: Ay gibi güzel
SERMA: Kış soğuğu
SERPİL: Gelişmek, büyümek
SERPİN: Yağmur
SERRA: Rahatlık, kolaylık
SERTAP (SERTAB): İnatçı anlamında
SEVAL: Severek al anlamında
SEVDA: Vurgunluk, tutkunluk, aşk; Heves, arzu, kuvvetli istek
SEVGİ: İnsanı bir şeye ya da bir kişiye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu
SEVİL: Her zaman sevilen biri ol
SEVİM: Sevmek eylemi; Bir kişi ya da bir şeyde bulunan o kişi ya da şeyi başkalarına sevdiren özellik
SEVİNÇ: İstenilen şeyin olmasıyla duyulan coşku
SEVTAP: Tapılacak kadar çok sevilen.
SEYLAN: Sel, akma, akış
SEZEN: Hisseden, sezgili
SEZER: Açık bir kanıt olmaksızın, olmuş ya da olacak bir şeyi duyumsar
SEZGİ: Sezmek eyleminden sezgi; Sezme yeteneği
SEZİN: Sezinleme işi, sezme. Duygulu, anlayışlı.
SİBEL: Henüz yere düşmemiş yağmur damlası
SİMGE: Anlamı olan harf, bitki gibi işaretler
SİNEM: Yüreğim, çok sevdiğim
SUMRU: Bir şeyin yüksek yeri, tepesi
SUNA: Boylu, poslu, yakışıklı. Yaban ördeği.
SUZAN: Yakan, yakıcı.
ŞADAN: (FAR) Keyifli, neşeli, sevinçli.
ŞADİYE: (AR) Memnunluk, sevinç, gönül ferahlığı. Güzel sesle şarkı okuyan, şiir söyleyen.
ŞADUMAN: (AR) Sevinçli, neşeli, memnun.
ŞAHANDE: (FAR) Mutlu, memnun.
ŞAHANE: (FAR) Hükümdarlara yakışacak kadar güzel, eksiksiz olan.
ŞAHBANU: (FAR) Hükümdar eşi, şah hanımı.
ŞAHDANE: (FAR) İri inci tanesi.
ŞAHESER: (FAR) Değerli, üstün nitelikli. Kalıcı, değerli, üstün yapıt.
ŞAHHANIM: (FAR) Hanım sultan. Şah ve hanım kelimelerinden birleşik isim.
ŞAHIGÜL: (FAR) Gül dalı.
ŞAHİKA: (AR) Zirve, doruk, dağ tepesi.
ŞAHMELEK: (FAR-AR) Melekler kadar güzel, güzellikte lider.
ŞAHNAZ: (FAR) Çok nazlı.
ŞAHNİSA: (FAR-AR) Hükümdar kadın, hükümdar karısı. Kadınların şahı.
ŞAHNUR: (AR-FAR) Kaynak, ışık kaynağı. Münevver.
ŞAHSINUR: (AR) Nurlu kişi, aydınlık kimse.
ŞAİKA: (AR) İstekli, hevesli, şevkli.
ŞAKİRE: (AR) Şükreden, durumundan memnun olan. Allah'a şükreden.
ŞAYAN: (FAR) Uygun, yakışır, münasip, layık.
ŞÂYESTE: (FAR) Layık uygun, münasip.
ŞAYLAN: (TR). Çok övünen, gururlu kimse. Sevinçli, neşeli.
ŞAZİMET: (AR) Kimseye benzemeyen, farklı, tek, eşsiz.
ŞAZİYE: (AR) (bkz. Şadiye).
ŞEBNEM: (FAR) Havada buhar durumundayken gecenin serinliğiyle yerde ya da bitkilerin üzerinde toplanan su damlacıkları, çiğ.
ŞEBNUR: (AR-FAR) Gecenin nuru, gecenin ışığı, aydınlığı.
ŞEFAKAT: (AR) Şefkat, acıyarak ve esirgeyerek sevme.
ŞEFİKA: (AR) Şefkatli, acıması olan, esirgeyici.
ŞEFKAT: (AR) Sevecenlik, acıma ve sevgi duygusu.
ŞEHADET: (AR) (bkz. Şahadet).
ŞEHBAL: (FAR) Kuş kanadının en uzun tüyü.
ŞEHNAZ: (FAR) Türk musikisinde mürekkep bir makam ve perde. Çok nazlı.
ŞEHPER: (FAR) Kuş kanadının en uzun tüyü.
ŞEHRAZAT: (FAR) Kendi kendine yaşayan, özgür.
ŞEHRİBAN: (FAR) Şehrin büyüğü, ileri geleni.
ŞEHRİNAZ: (FAR) Türk müziğinin en eski makamlarından.
ŞEKİBE / ŞEKİPE: (FAR) Sabır, tahammüllü, dayanıklı.
ŞEKURE: (AR) Çok şükreden, şükredici, değer bilen.
ŞELALE: (AR) Büyük bir akarsuyun yüksekten düşmesiyle meydana gelen büyük çağlayan, çavlan.
ŞEMİME: (AR) Güzel kokulu şey.
ŞEMİNUR: (AR) Mum ışığı, mum aydınlığı.
ŞEMSİNİSA: (FAR-AR) Kadınların güneşi. Güneş gibi kadın.
ŞEMSİNUR: (AR) Güneşin ışığı, nuru.
ŞEN: (FAR) Neşeli, sevinçli.Daha çok iki isimlerde kullanılır. Şener, Şenol.
ŞENAL: (FAR-TR) (bkz. Şen).
ŞENEL: (FAR-TR) Şen ve mutlu ev. Bölge, il.
ŞENGÜL: (FAR-TR) Gülün en güzel hali.
ŞENGÜN: (FAR-TR) Sevinçli, ferah gün.
ŞENAY: (FAR-TR) Ayın parlaklığı, güzelliği.
ŞENNUR: (FAR-TR) Neşeli ve nurlu insan.
ŞENOL: (FAR-TR) Şen ve mutlu ol.
ŞERARE: (AR) Kıvılcım.
ŞERİFE: (AR) Şerefli, kutsal. Soylu temiz.
ŞERMENDE: (FAR) Utangaç, çok utanan, mahcup.
ŞERMİN: (FAR) Utangaç, mahcup.
ŞEVKİYE: (AR) Şevkle ilgili, şevke ait, neşeli.
ŞEVVAL: (AR) Hicri takvime göre yılın 10. ayı, ilk üç günü şeker bayramıdır.
ŞEYDA: (FAR) Aşk çılgını, çok tutkun, aşık.
ŞEYDAGÜL: (FAR) (bkz. Şeyda).
ŞEYDANUR: (FAR-AR) (bkz. Şeyda).
ŞEYMA: (AR) Bedeninde ben veya benzer bir izi olanlar.
ŞİİR: Zengin sembollerle uyumlu seslerle ortaya çıkan edebi anlatım biçimi
ŞİRAZE: (FAR) Kitap ciltlerinin iki ucunda bulunan ve yaprakları muntazam tutan, ipişimden örülmüş ince şerit. Esas, düzen, nizam.
ŞİRİN: (FAR) Sevimli, cana yakın.
ŞÖHRET: (AR) Şöhretli, ünlü, şöhreti ağızlarda dolaşan.
ŞÖLEN: (TR) En üst idareci tarafından bütün halka verilen, yemek, ziyafet.
ŞÜLE: (AR) Alev, yalım. Alevli ateş.
ŞÜKRAN: (AR) İyilik bilme, gönül borcu, minnettarlık.
ŞÜKRİYE: (AR) İyilik bilme, minnettarlıkla ilgili, iyilik bilen.
ŞÜKUFE: (FAR) Çiçek
Taçnur: ışıktan nurdan taç. 2. Ferahlatan güzellik.
Tadım: Tat aldığım, güzelim .
Taflan: Gülgillerden, kışın yapraklarını dökmeyen, çiçekleri salkım durumunda ve beyaz olan, süs bitkisi olarak bahçelerde yetiştirilen küçük bir ağaç.
Tahire: Temiz.
Tahsine: Beğenip alkışlama. 2. Güzelleştirme, süsleme, bezeme
Tahsire: Hasret bırakılma, özletme.
Tahsine: Beğenme, güzelleştirme.
Taibe: Tövbe eden, pişmanlık: duyan.
Talia: Doğma, doğuş.
Talibe: isteyen, istekli, talepte bulunan.
Taliha: Rastlantıları düzenlediğine ve insanlara iyi veya kötü durumlar hazırladığına inanılan doğa üstü güç, şans, felek.
Tamay: Dolunay, ayın ondördü.
Tamgül: Gül gibi güzel olan.
Tandan: Tan güzelliğinden olan.
Tanegül: Gül tanesi, tek gül.
Tangül: Şafak rengi gül.
Tangüz: Güz mevsiminde tan vakti.
Tannur: Tan vakti ışığı.
Tanseli: Şafak vakti gelen, sel.
Tanyeli: Tan vakti esen rüzgar.
Tanyeri: Şafak vakti, gün açan yer.
Tanzer: Sarı altın rengindeki tan.
Tarçın: Kabuğu bahar olarak kullanılan bir bitki.
Tasvir: Tasarlama, bir şeyi sözle veya yazıyla anlatma, göz önünde canlandırma.
Tatlı: Şeker tadında olan. 2. İnsanı çeken, göze kulağa hoş gelen.
Tavge: Şelale, çağlayan.
Tavık: Güneşli havada yağan yağmur.
Taya: Dadı.
Tayyibe: İyi davranış. 2. Yatıştırıcı hoşa giden söz.
Taze: Dinç, yıpranmamış, yorulmamış. 2. Yeni, son, zamanı geçmemiş. 3. Genç kadın.
Tazegül: Yeni kopartılmış gül.
Tebessüm: Gülümseme.
Tekane: Biricik, tek.
Tekgül: Eşsiz güzellikte olan.
Teknur: Eşsiz bir ışık saçan.
Teksin: Eşsizsin, bir tanesin.
Telvin: Renk verme, renklendirme, boyama.
Temayül: Bir yanı tutma, o tarafa eğilim gösterme.
Temen: Değer, kıymet. 2. Kıymet bilme.
Temenni: Dileme, dilek.
Temime: Nazarlık, nazar boncuğu.
Temsil: Benzetme. 2. Bir şeyin tıpkısını yapma. 3. örnek söz. 4. Tiyatro oyunu. 5. Biri yada bir topluluk adına davranış,
Tenay: Ay tenli, teni ay gibi parıldayan, ışıldayan.
Tendü: Yiğit, cesur.
Tenigül: Güzel tenli olan.
Tennaz: Nazlı, teni güzel olan.
Tennur: Nur gibi tenli, aydınlık güzel.
Tennure: Mevlevi dervişlerinin sema ayını sırasında giydikleri kendine özgü geniş etekleri olan giysi.
Tenperver: Yeyip içmeyi, keyfini rahatını düşünen.
Teren: Nesteren gülü.
Terlan: Dişi şahin.
Teşekkür: Yapılan bir iyiliğe karşı duyulan kıvanç ve gönül borcunu anlatma.
Teşrife: Onurlandırma, şereflendirme. 2. Gelmesiyle bir yeri onurlandırma.
Teşrinisani: Kasım ayı, yılın 11. ayı.
Tevfika: Uydurma, uygun duruma getirme. 2. Uzlaştırma, barıştırma. 3. Tanrı’nın yardımına kavuşma.
Tevger: Töre, adet, gelenek.
Tevhide: Birleştirme. 2. Tanrı’nın tek olduğuna inanmak. 3. Allahın birliği inancını işleyen manzume. 4. Tektanrıcılık.
Tevrat: Hz. Musa’ya bildirilen Tanrı buyruklarını kapsayan, İpanilerin din kitabı.
Tezay: Çabuk ol.
Tezgül: Güzelliğiyle çabuk serpilen.
Teznur: İçi içine sığmayan.
Tezsal: Aceleciliğiyle tanınan.
Tijen: Taç, taçlar.
Tilbe: Derviş, gezgin,
Tiraje: Gök kuşağı. 2. Koni biçiminde tepe.
Tomurcuk: Bir bitkinin üzerinde bulunan ve ileride sap, çiçek veya yaprak verecek olan filiz. 2. Özellikle çiçeği verecek olan gonca.
Topay: Dolunay, ayın ondördü.
Topaz: Kahverengi, veya soluk sarı renkte değerli süs taşı
Tuba: Cennette bulunduğuna inanılan, kökü yukarıda, dallan aşağıda bulunan büyük ağaç. 2. Güzellik, iyilik. 3. Rahat
Tuğba: “Tuba” isminin bir başka söyleniş biçimi.
Tuğçe: Küçük tuğ.
Tuhfe: Armağan, hediye. 2.Yeni çıkma, hoşa giden güzel şey.
Tula: Çok uzun, uzun boylu.
Tulen: Boyca, boyunca uzun.
Tuluğ: Doğma, doğuş ile ilgili.
Tulu: Doğuş, doğma (Güneş için) anlamında.
Turçin: Sevinç kaynağı olan kız.
Tülay: Ayın ince ışığı.
Tülcan: İnce yürekli, nazenin.
Tülen: İlk defa çocuk sahibi olan kadın.
Tülin: Ayın çevresinde görülen ışık halkası, ayna.
Tülinay: Ayın “Tülin” hali.
Tün: Gece.
Tünay: Gece ve ay.
Tünaydın: Akşam üzerleri söylenen bir selamla sözü.
Türkan: Kraliçe. 2. Güzel kız.
Türkü: Hece ölçüsüyle yazılmış ve halk ezgileriyle bestelenmiş manzume.
Ubeyde: Tanrı’nın kölesi.
Uğurgül: Uğurlu gül.
Uğurgün: Uğurlu olduğuna inanılan gün, 2. Uğurlu bir günde doğmuş olan.
Uğurgüz: Sonbaharın uğur getirmesi
Uğurnaz: Nazlı, şanslı.
Uğurnur: Işığıyla şans veren.
Uğurşan: Uğurlu, şanlı, şöhretli,
Uğurşah: Uğurlu, güçlü.
Uğurten: Teninin güzelliğiyle uğur saçan. 2. Şanslı güzel.
Uhde: Birinin yapmakla yükümlü olduğu iş, görev. 2. Sorumluluk üstünde olmak, sorumluluk altında olmak.
Ulufer: Yüce, aydınlık, ulu ışık.
Ulunay: Ayın yüceliği.
Ulviye: Yüce, ulu, yüksek.
Ulviyet: Yücelik, ululuk, yükseklik.
Ulya: En yüce, en ulu, en yüksek.
Umay: Devlet kuşu.
Umran: Bayındırlık. 2. Uygarlık, medeniyet 3. İlerleme, mutluluk, refah.
Unan: Sadakat, bağlılık, hak.
Unat: Doğru yolu bulmuş.
Uraz: Şans, talih.
Urza: Hedef, amaç.
Uslu: Toplumu, çevresini rahatsız etmeyen, edepli. 2. Akıllı, zeki.
Usul: Bir amaca erişmek için izlenen, tutulan yol, yöntem, tarz. 2. Yavaş. 3. Alaturka müzikte tempo.
Usun: Hüzün.
Uşi: Salkım, ahenk.
Uysal: Başkalarına kolayca uyabilen, sözlerini dinleyip karşı gelmeyen,yumuşak başlı.
Uzam: Bir nesnenin uzayda kapladığı yer.
Uzan: Yetişen, büyüyen, gelişen.
Uzca: Uzmanca, yetenekli, becerikli,
Uzlet: Tek başına yaşama.
Uzviyet: Canlılık.
Übabe: Şiddetli, taşkın sel suyu
Übeyde: Köle, kölecik, kul.Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır
Üçel: Yüce, yüksek
Üçgül: Yaban yoncası
Üftade: Düşmüş, düşkün. Aşık.
Üge: Ünlü, şöhretli
Üke: Onur, şeref
Üksüm: Çayırı, çimeni çok güzel bahçe
Ülez: Batmakta olan güneş
Ülfer: İrmak, büyük su
Ülfet: Dostluk, arkadaşlık
Ülken: Senin yurdun, senin vatanın
Ülkenur:Yurdunu aydınlatan ışık
Ümame: Peygamber efendimizin torununun ismi. Anlamını bilen ziyaretçilerimiz bize yardımcı olabilirler
Ümit: Umut
Ümmet: Bir peygambere inananların hepsi. İslam dinine bağlı olanların hepsine verilen ad.
Ümmiye: Anneye ait, anneyle ilgili
Ümmü:Umut vermek uğur getirmek
Ümmühan:Hükümdar anası
Ümniye:Umut
Ümran:Uygarlık, ilerleme, gelişmişlik
Ünal:Tanın, ün kazan
Ünan: İnleme, nalan
Ünlem: Ses, seda, çağrı
Ünsa:Kadın, kız, nisa
Ünsaç:Her yana ününü duyur
Ünseven:Tanınmayı, ünlenmeyi seven
Ünsever: Ünlü olmayı sever
Ünsevin: Ünlü ol ve sevin
Ünsiyye: Alışmış, sokulgan
Ünver:Tanın, ünlen
Ünzile:Gönderilmiş
Ürmegül: Sarmaşık
Ürünay:Ürün ay
Ürüşan. Ürü (Üremek yani çoğalmak) ve Şan ( Şöhretli soylu) kelimelerinin birleşiminden meydana gelmiştir. Tam manası Soylu, Şanlıkimse dir.
Üstün:Diğerlerinden daha iyi olan, Vasfiye nitelikli
Üzüm:Asmanın taze ya da kuru olarak yenen ve salkım durumunda bulunan meyvesi
Vabile: iri damlalı yağmur
Vacibe: gerekli, lüzumlu
Vacide: vücuda getiren, yoktan var eden
Vafiye: yeter, tam sözünde duran, sözünün eri
Vahdiye: birlikte
Vahibe: hibe eden, bağışlayan
Vahide: tek yalnızca bir tane
Vakıa: vuku bulan, olan, düşen, olagelen, rastlayan geçen, geçmiş olan
Vala: yüce, yüksek, şanı yüce olan
Valihe: şaşakalmış, hayret etmiş, hayran
Vamıka: aşık, seven
Varide: gelen, erişen, söylenti
Vasfiye: beyan ve tarife ait, nitelikli
Vabile: iri damlalı yağmur
Vacibe: gerekli, lüzumlu
Vacide: vücuda getiren, yoktan var eden
Vafiye: yeter, tam sözünde duran, sözünün eri
Vahdiye: birlikte
Vahibe: hibe eden, bağışlayan
Vahide: tek yalnızca bir tane
Vakıa: vuku bulan, olan, düşen, olagelen, rastlayan geçen, geçmiş olan
Vala: yüce, yüksek, şanı yüce olan
Valihe: şaşakalmış, hayret etmiş, hayran
Vamıka: aşık, seven
Varide: gelen, erişen, söylenti
Vasfiye: beyan ve tarife ait, nitelikli
Vasıfe: vasfeden, vasıflandıran, bir şeyin mahiyeti, sıfatı, tabiatı, karakteri ile bunların tarif ve sayılması
Vasıla: ulaşan, kavuşan, yetişen
Vassale: eski yazma eserlerin kenarlı kısmına kağıt ilavesi suretiyle yapılan tamir şekli
Vasile: ulaşan, kavuşan, yetişen
Vaize: dinsel öğütlerde bulunan kimse
Vazahat: vazıhlık, açıklık
Vecahet: zenginlik
Vecazet: sözün, veciz kısa oluşu
Vecdet: zenginlik
Vecdiye: coşkunlukla ilgili, coşkunlukla oluşan
Vechiye: yüzle ilgili, yüze ait
Vecne: yanak yumrusu, elmacık
Vecibe: ödev, boyun borcu, vazife
Vecihe: güzel görünüşlü
Vecihiyye: özel isim
Vecize: derin anlamlı, özlü, güzel söz
Veda: ayrılırken söylenen selamlama sözü, ayrılma, ayrılış
Vedia: korunması için bırakılan emanet
Vedide: sevgisi çok olan
Vefia: verdiği sözü yerine getirme
Vefika: uygun, aynı fikirde, yoldaş
Vefire: çok, bol
Vehbiye: tanrı vergisi, doğuştan
Vehbiyye: Allah’ın ihsanı sonucu olan, Allah vergisi, fıtri
Velaya: ermiş kadınlar
Velayet: velilik, ermişlik, veli ve ermiş olan kimsenin hali ve sıfatı, başkasına sözünü geçirme, dostluk, sadakat
Velud: doğurgan, çok doğuran
Velide: yeni doğmuş çocuk, cariye
Velime: düğün ziyafeti, evlenme, düğün
Veliye: ermiş, evliya kadın
Venüs: bir gezegen, çoban yıldızı, aşk tanrıçası
Vera: alem, kainat, haram ve günahtan kaçınmak için şüpheli şeylerden uzak durma, dürüst, haklı
Verda: gül
Verdinaz: nazların gülü
Verka: yabani güvercin
Verziş: çalışma, işletme, çalışmış
Vesamet: güzellik
Vesika: inanılacak sağlam delil,belge
Vesile: yol, araç, bahane, neden, sebep, kavuşma
Vesime: hoş, güzel
Vezime: hediye
Vezire: idareci kadın, komutan
Vicdan: iyiyi kötüden ayırmaya yarayan şuur, ahlak, kişiyi davranışları hakkında yargıya iten güç
Vidade: sevme, sevgi, dostluk
Vildan: kullar, köleler, yeni doğmuş çocuklar
Vira: durmadan, aralıksız, sürekli
Vuslat: sevgiliye kavuşma, kavuşma, yetişme, ulaşma
Vüreyka: yaprakçık, küçük yaprakçık
Yağış: Yağmur, 2. Yağan yağmur veya kar miktarı.
Yağmur: Bulutlardan yeryüzüne düşen su damlacıkları. 2.Çok ve sık düşen, gelen şey. 3. Çokluk, bolluk.
Yakar: Güzelliği ile yürek yakan.
Yakut: Pembe veya erguvan tonlarıyla karışık koyu kırmızı renkte, saydam olan değerli bir süs taşı. 2. Kuzeydoğu Sibirya’da yaşayan bir Türk topluluğu ve bu topluluktan olan kimse.
Yaldız: Eşyaya altın veya gümüş görünüşü vermek için kullanılan, sıvı veya yaprak durumundaki, altın gümüş ve bunların taklidi olan madde. 2. Aldatıcı dış görünüş, göz boyama.
Yalınca: Sadece, çıplakça.
Yalıncan: İçi dışı bir olan, içten dost.
Yapıncak: Seyrek taneli, kırmızı benekli bir tür üzüm.
Yaprak: Bitkilerin solunumunu sağlayan, yeşil ve türlü biçimlerdeki ince bölümü.
Yar: Çok sevilen, sevgili. 2. Dost, tanıdık. 3. Yardımcı.
Yarcan: Çok sevilen, sevgili.
Yarence: Yaren gibi, yarene benzer.
Yarkınbüke: Güneş aydınlığı gibi güzel.
Yarpuz: Çiçekleri birbirinden ayrı halka biçiminde, nane türünden, kısa saplı, az veya çok tüylü, güzel kokulu bir bitki.
Yasemin: Çeşitli renklerde, kokulu çiçekleri olan bir bitki.
Yaşagül: Yaşamın boyunca gül, mutlu ol.
Yaşıl: Yeşil.
Yaşın: Işık parlaklık, şimşek.
Yaşmak: İnce yüz örtüsü, hafiflik.
Yazgan: Süsleyici, sürekli yazan.
Yazgı: Alın yazısı, kader
Yazgül: Yaz gibi sıcak, gül gibi güzel.
Yazgülü: Yazın açan gül çiçeği. 2. Havalı güzel.
Yediveren: Yılda bir kaç defa çiçek açıp meyve veren bir bitki.
Yegah: Doğu müziğinin en eski makamlarından.
Yegane: Biricik, tek.
Yelcan: Rüzgar gibi hızlı olan.
Yelda: Uzun. 2. Yılın en uzun gecesi.
Yeler: Rüzgar gibi hızlı, aceleci.
Yelesen: Rüzgar gibi esen.
Yeliz: Ferah yer, aydınlık, havadar.
Yelkin: Hazır duruma gelmiş, ayaklanmış.
Yelten: Davran, teşebbüs et.
Yenal: Üstün gelen, zafer kazanan, muzaffer.
Yenigül: Yeni açmış gül kadar güzel.
Yenigün: Yeni başlayan gün, yeni zaman.
Yeşil: Genç, taze, doğa rengi, bitki rengi.
Yeşim: Açık yeşil ve pembe renkli kolay işlenen değerli bir taş.
Yeter: Yeterli, kafi. Son olması için çocuğa verilen isim.
Yıldanur: Nurlu yıl, şanslı yıl.
Yıldız: Gökyüzündeki ışıklı cisimlerin her biri. 2. Sinema veya sahne sanatçısı, star 3. Bir toplulukta veya bir meslekte üstün başarı gösteren kimse. 4. Şans, talih, baht
Yıldızhan: Güçlü şans.
Yomut: Uğur, şans getiren hediye.
Yonca: Çiçekleri kırmızı veya mor renkli çayır bitkilerin genel adı.
Yöre: Bir bölgenin belli bir yer ve çevresini kapsayan sınırlı bölümü, havali.
Yudum: Bir içimlik sıvı.
Yumak: Top biçiminde sarılmış iplik.
Yumuk: Yumulmuş olan, yumulmuş gibi duran. 2. Tombul
Yuna: Yıkanmış, temiz, pak.
Yunak: Yıkanma yeri, banyo, hamam.
Yunar: Temiz kişi. 2. Temizlik yapan kadın.
Yurdagül: Ülkesini gül gibi güzel gören.
Yurdum: Vatanım, ülkem.
Yurtsevil: Vatanı gibi sevilmek arzusunda olan.
Yurtsevin: Vatanıyla sevinen.
Yücenur: Nurlu, ulu kişi.
Yükselen: Yükseklere çıkan. 2. Durmaksızın aşama gösteren.
Zafire İnce ve nazik tavırlı, güzel şık
Zahide Dinin emirlerini yapan yasaklarından kaçan
Zahire Parlak yıldız
Zaide Artan, çoğalan
Zaime kefil, Prenses, şah
Zakire Zikreden
Zambak Güzel iri çiçekli bir süs bitkisi
Zarafet İncelik, güzellik, zariflik
Zarife İnce, hoş tavırlı, bu tavırlarıyla hoşa giden
Zatinur Aydınlık, nurlu kişi
Zayiçe Yıldızların belli zamandaki yerlerini gösteren cetvel
Zebercet Zümrütten daha açık yeşil olan, zümrüt kadar değerli olmayan bir süs taşı
Zehra Çok beyaz, parlak yüzlü
Zehrevan Kur’an’daki sure-i Bakara ile Sure-i Al-i İmran
Zekavet Zeka, zeki-lik
Zekire Belleği güçlü olan, unutmayan
Zekiye Zeka sahibi, kavrayışlı
Zelal Berrak anlamında kullanılmaktadır
Zelem Tüyü ve demir ucu bulunmayan küçük bir ok çeşididir
Zeliha Züleyha, su perisi
Zemherir Gündönümünden sonraki şiddetli soğuklar, kara kış
Zenan Kadınlar
Zennişan Ünlü, tanınmış kadın
Zennur Zinnur, nurlu, ışıklı
Zerak Mavi, gök renkli
Zerare Saçıntı, saçılan şey
Zerefşan Altın saçan, altın saçıcı. Altın kakmalı. Bir lale türü
Zeren Anlayışlı, zeki
Zergun Altın renkli, altın gibi san olan
Zergül Altın gibi değerli gül
Zeria Vesile, bahane, fırsat
Zerin Altından olan, altın gibi parlak olan, san olan
Zerişte Altın tel, sırma
Zerka Gök gözlü. Gök mavisi
Zernigar Altınla işlenmiş, yaldızlı
Zernişan Kılıç gibi şeylerin üzerine kakma altınla yapılan işleme, süs
Zerrin Altından yapılmış, altın renginde, bir cins çiçek, fulya
Zertar Altın tel, sırma. Güneş ışını
Zerver Altın yaldızlı olan
Zerya Okyanus demek
Zevahir Parlak yıldızlar
Zevkan Zevk bakımından, zevkçe
Zevra Dicle nehri. Bağdat şehri.
Zeycan Candan, cana yakın
Zeynep Değerli taşlar, mücevherler
Zeyniye Süsle, bezekle ilgili
Zeyyal Uzun etekli
Zeyyan Süsler, pırıltılar
Ziba Süslü, güzel
Zibaru Güzel yüzlü, dilber
Zican Canlı, canayakın, candan
Zinet Süs, bezek
Zinnur Nurlu, ışıklı
Zinnure Nurlu, ışıklı, aydınlık
Zirve Doruk, tepe noktası
Zişan Şanlı, şerefli, bir tür lale
Ziver Süs, bezek
Ziynet Süs, bezek
Zöhre Mitolojide, şehvet, müzik ve aşkı temsil eden ve divan edebiyatımızda zühre olarak adlandırılan bir yıldız
Zuhal Satürn
Zuhur Görünme, meydana çıkma, baş gösterme
Zübeyde Öz, asıl
Zühdiye Her türlü zevke karşı koyarak kendini ibadete veren
Zühra Cennette bir çiçek
Zühre Venüs, sabah yıldızı, Çoban yıldızı, çolpan, Tarık yıldızı, diğer yıldızların içinde en büyük ve parlak olanı
Zülal Hafif soğuk, tatlı su
Züleyha Su perisi, hz. yusuf’un karısı
Zülfa Yakınlık, yaklaşma
Zülfiyar Sevgilinin zülüflü saçı
İŞTE 2022'NİN EN TREND ERKEK İSİMLERİ
Âbidin : İbadet edenler kulluk yapanlar.
Affan : Çirkin şeylerden kaçınan, iffetli, namuslu.
Âgah : Bilgili, basiretli, haberdar, uyanık.
Âhi : Arkadaş, dost, cömert, yiğit.
Alişir : Aslan Ali.
Alpaslan : Korkusuz, yiğit, güçlü, kuvvetli.
Altemur : Demirin korlaşmış kırmızı hali.
Âmir : İmâr eden.
Ammâr : Bir yeri bakımlı hale getiren.
Aşkın : Aşmış, ileri, üstün, seçkin.
Ata : Baba, dede, yaşlı, tecrübeli, bilgili.
Atalay : Tanınmış, ünlü.
Atâullah : Allah'ın hediyesi, ihsanı, lütfu.
Avşar : İşi hemen yapan.
Aykan : Kanı parlak ve canlı.
Aytekin : Ay gibi tek ve biricik olan, çok değerli.
Ayvaz : Koca, eş.
Baha : Değer, kıymet, zariflik, üstünlük.
Barın: Güç, Kuvvet
Battal : Kahraman, cesur, çok büyük.
Batu : Güçlü, kudretli.
Bedir : Dolunay. Ayın ondördü gibi güzel.
Behcet : Sevinç, güler yüzlü, şirin.
Behnan : İyi huylu, güler yüzlü, herkesçe sevilen.
Behram : Merih yıldızı.
Bektaş : Akran, eş.
Bera : Fazilet, meziyet sahibi.
Berkan : Şakıyan, parıldayan.
Berkin : Güçlü, sağlam.
Beşer : İnsan.
Bilgehan : Derin bilgi sahibi hakan.
Bişr : Güler yüzlü.
Câbir : Cebreden, zorlayan, galip gelen.
Candar : Silahlı asker.
Canib : Yan, taraf, yön.
Cârullah : Allah'a yakın olan, Allah dostu.
Cezmi : Azimli, kararlı.
Cihad : Din uğrunda düşmanla ve nefsi ile savaşan.
Cihangir : Cihanın büyük bir bölümünü ele geçiren.
Cihanşah : Dünyanın padişahı.
Cübeyr : Küçük kahraman, küçük yiğit.
Dâhi : Üstün zekalı, son derece zeki, anlayışlı.
Dâi : Dua eden, duacı, hak dine çağıran.
Dânâ : Çok bilen, bilgili.
Daniş : Bilgi, bilme, biliş, ilim.
Danişmend : Bilgili, âlim.
Dâver : Doğru ve insaflı olan, âdil hükümdar.
Dilhan : İçten, gönülden söyleyen.
Dilaver : Yiğit, yürekli, erkek.
Dülger : Marangoz.
Ecmel : En güzel, en yakışıklı.
Ecvet : En cömert, varını yoğunu dağıtan. En iyi olan.
Ede : Ata, büyük kardeş, ağabey.
Efken : Atıcı, yıkıcı.
Eflah : Tamamiyle kurtulan, en çok talihe kavuşan.
Ekmel : En olgun, mükemmel.
Elvan : Renkli, renk renk.
Emced : Çok şerefli, ve haysiyet sahibi.
Ercümend : Muhterem, şerefli, itibarlı.
Erkam : Rakamlar, isimler.
Erkin : Bağımsız hareket eden.
Esat : Çok uğurlu ve mutlu.
Fahreddin : Dinin büyüğü, dinde övülmeye layık.
Fâlih : İsteğine kavuşan, başaran. Çiftçi.
Faris : Yiğit, mert, binici, at yetiştiricisi.
Fasih : Güzel, düzgün ve açık konuşan.
Fatin: Zeki, anlayışlı.
Faysal : Kesin hüküm vereni. Keskin kılıç.
Feda : Kurban olma, gözden çıkarma.
Fedai : Canını esirgemeyen, can vermeye hazır.
Feramuz : Şanlı, şerefli, ün kazanmış.
Feramuş : Hatırdan çıkan, unutulan.
Ferhan : Sevinçli, neşeli, ferahlı, şen, memnun.
Feridüddin : Dinin en üstünü.
Gevheri : Pırlanta gibi temiz insan.
Gıyas : Yardım eden.
Gürbüz : Toplu, güçlü dinç erkek.
Habbab : Seven, sevgili, dost.
Habil : Yumuşak ve temiz huylu.
Hacib : Kapıcı, kapıcı başı.
Hafi : Güler yüzlü, çok ikramcı, gizli.
Hafid : Torun.
Hakem : Hüküm veren.
Haki : Hikaye eden, anlatan.
Huzeyfe : Küçük testici, çömlekçi çırağı.
Hüccet : Senet, vesika, delil.
Hüdâvendigâr : Hükümdar, sultan, âmir, hâkim.
Hüdayi : Hüdânın kulu.
Hümayun : Mübarek, mutlu, padişaha olan.
Hüsameddin : Dinin keskin kılıcı.
Hazım : ihtiyatlı, basiretli, gözü açık, hazımlı.
Hicabi : Mahcup, utangaç, hayalı, edepli, terbiyeli, iffetli.
Hişam : Haya eden, utanan.
İhvan : Sadık, samimi, candan dost.
İkrime : Kerem sahibi, cömert.
İlhami : İlham sahibi.
İmadeddin : Din direği, devleti ayakta tutan.
İnayetullah : Allah'ın lütfu, ihsanı.
Kabil : Kabul eden, önde olan.
Kadem : Ayak, adım.
Kadîr: Çok güçlü, çok kudretli.
Kadı : Hüküm, karar ve hakimlik.
Kalender : Dünyadan el etek çekip boş dolaşan derviş.
Kamran : İsteğine kavuşmuş, mutlu, bahtiyar.
Kâzım : Öfkesini, gazabını yenen.
Key : Büyük hükümdar, padişah.
Keşşaf : Keşfeden, sırları çözen, gizlileri açığa çıkaran.
Kiram : Soyu temiz olanlar, şerefli ve cömert olanlar.
Mahdum : Hizmet edilen, evlat.
Memun : Korkusuz, tehlikesiz, sağlam, emin.
Mecdeddin : Dinin büyüğü.
Mestan : Mest olmuş, bayılmış.
Mir : Amir, kumandan, bey, vali, hükümdar.
Misbah : Lamba.
Mithat : Methetme, övme.
Muhyiddin : Dini ihya eden.
Muktedi : İktida eden, tâbi olan, uyan.
Muktedir : iktidarlı, gücü yeten.
Muktefi : İktifa eden, izinden takip eden, örnek tutan, birine uyan.
Muslih : Islah eden, düzelten.
Nabi : Haberci, haber veren.
Namdar : Meşhur namlı, ünlü, tanınmış.
Nebi : Haberci, haber getiren, peygamber.
Neccar : Dülger, marangoz, doğramacı.
Necdet : Kahraman, yiğit, efe.
Necih : Başarılı, galip, muzaffer.
Necmi : Yıldız
Nuaym : Hayat güzelliği, refah.
Öktem : Gösterişli, korkusuz, güçlü.
Racih : Üstün, kıymetli, faziletli ve itibarı fazla olan. Tercihli.
Refah : Bolluk, rahatlık, her türlü sıkıntıdan kurtulma.
Re'fet : Acıyan, merhamet eden.
Resül : Yeni bir kitap ile gönderilen peygamber.
Reşat : Hak yolunda yürüme, doğru yol.
Reşid : Akıllı, iyi ve olgun.
Rifat : Yükseklik, yücelik, büyük rütbe.
Rüçhan : Üstün olan.
Sadullah : Allahü teâlânın saadeti.
Sadun : Uğurlu olan, uğur getiren.
Saffan : Saf, halis.
Sâman : Servet sahibi, zengin, rahat, dinç, düzenli.
Server : Baş, reis, seyyid, bir topluluğun ileri geleni.
Sevban : Elbiseli, giyinmiş, kuşanmış.
Şevki : Şevkli, neşeli, istekli.
Şeyban : Saçlarına ak düşmüş, ihtiyar, yaşlı.
Şihab : Cesur, parlak yıldız, kıvılcım.
Şihabeddin : Dinin parlak yaldızı.
Taceddin : Dinin tacı.
Taci : Taçlı.
Taki : Günahtan kaçınan, dinine bağlı.
Tekin : Uğurlu, hayırlı.
Timurtaş : Demir ve taş gibi sağlam.
Turanşah : Cesur Türk hükümdarı.
Turgay : Küçük kuş, sığırcık.
Vakkas : Savaşçı, okçu.
Vakur : Ağırbaşlı, temkinli.
Vâlâ : Yüksek, yüce.
Vecdi : İlahi aşka dalan, vecde gelen, kendinden geçen.
Vecit : Vecde gelen, İlahi cezbe ile bayılan.
Vecihi : Bir kavmin büyüğü.
Yekta : Tek, eşsiz, benzersiz.
Zâfir : Zafer kazanan, üstün gelen.
Zamir : Yürek, iç, vicdan.
Zeyd : Artan, çoğalan.
Zeynel : Süslü.
Ziver : Süs, ziynet ehli.