28 Şubat
Çevik Bir’in deyimiyle demokrasiye balans ayarı verilmişti. Buna göre askerler doğrudan yönetime el koymuyor, bunun yerine hükümeti deyim yerindeyse felç ediyordu. Medya, yargı, sivil toplum kuruluşları hep birlikte hareket ediyor ve gücü ele geçirip, toplumun çoğunluğuna deyim yerindeyse zulüm ediyorlardı. Faili meçhuller, susurluk olayı, batık bankalar, saadet zincirleri hep bu dönemin sonuçlarıydı. Ülkemiz çok şükür 3 Kasım 2002’de yapılan seçimlerle Anadolu İhtilali yaptı ve 28 Şubat zihniyetini sandığa gömdü.
Geçtiğimiz cumartesi ise muhalefet partilerinden altı lider bir araya geldi. Kılıçdaroğlu ev sahipliği yapıyordu. Çok konuşulmuştu masada oturma düzeni. Yuvarlak bir masayla bu sorun çok ustaca çözüldü. Basına verilen görüntülerde ise herhangi bir anlam, ima çıkarmak çok zor.
Bu görüntü ise yıllardan beridir bir araya gelemeyen, kürsülerde birbirlerine çok sert sözler söyleyen siyasi liderler görüntüsünden çok uzak. Görüşmeye dair aslında en anlamlı olay ise bir daha ki görüşme tarihi; 28 Şubat!
Kılıçdaroğlu özel olarak bu tarihi seçmediklerine dair açıklama yaptı. Ancak masada oturan dört lider 28 Şubat’ın doğrudan mağduru. Demokrat Parti, adıyla ülke tarihinde darbeye ilk maruz kalmış parti. Kemal bey ise son yıllarda demokrasinin abisiyim imajı çizerken böyle bir tarihi, gole çevirmekten geri duracak değil. Belki masada özellikle bu tarih olsun diye konuşulmadı ama bu tarih gündeme geldiğinde özellikle bu tarih olmasın diyen de asla olmadı.
Peki bu demokrasi masasının sonu nereye gider?
Enflasyon bu kadar artar, hayat pahalılığı devam ederse demokrasi masası ülkeyi en az beş yıl yönetir. Aslında elektrik ve doğalgaz faturaları böyle devam ettiği sürece bu altı liderin farklı bir şey yapmalarına gerek yok, seçimi kazanmaları için masada oturmaları kafi!
Elektrik ve doğalgaz faturaları demişken değinmeden olmaz. Kılıçdaroğlu elektriğe yapılan zam geri çekilmediği sürece elektrik faturasını ödemeyeceğini açıkladı. Kıyametler koptu. Demeç savaşları veriliyor. Sivil itaatsizlikten, Kılıçdaroğlu'nu kanunlara uymamaya teşvik ile suçlamaya kadar ithamlarda bulundular.
Elektrik dağıtımı artık özel şirketler üzerinden veriliyor. Dolayısıyla elektrik borcunu ödememek bir suç değil. Ancak bir hukuka aykırılık olur. Anayasa’da hüküm açık bir şekilde, sözleşmeden doğan borcu sebebiyle kişinin hürriyetinin kısıtlanamayacağını söylüyor. Haliyle Kılıçdaroğlu’nun borcunu ödememesi hatta başkalarını ödememeye teşvik etmesi de bir suç değil. Kanunda ifade edilen suç işlemeye teşvik suçunda alenen insanları suç işlemeye yönlendirmeniz gerekmektedir. Bu haliyle Kılıçdaroğlu’nun suç işlediğini söylemek bir hukuk garabetidir.