3 yılın ardından Ukrayna'da ne değişti? Başlatırken sormadı, bitirirken de sormuyor
Rusya-Ukrayna savaşının üçüncü yılını geride bırakırken, bu çatışmanın uluslararası ilişkilerde bir paradigma değişimine yol açtığını görüyoruz. Süreç küresel güç dengeleri, ittifaklar ve jeopolitik stratejiler açısından önemli sonuçlar doğurdu.
Savaşın başında Avrupa’daki müttefiklerini muhatap görmeyen, onları sürecin dışında bırakarak Kiev yönetimiyle birlikte savaş planları hazırlayan ABD, savaşın sonunda da aynı yönteme başvurmaya hazırlanıyor. Savaşı durduramadıkları için “parçası haline gelen” Avrupa’nın vizyon yoksunları şimdi müzakere sürecinin dışında tutulmanın sancısını yaşıyorlar. Bu nedenle Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Trump’ı ziyaret ediyor. Ancak Trump ve ekibinin bundan sonra mecbur kalmadıkça Avrupa’yı müzakerenin parçası yapmayacağı, Ukrayna’nın yer altı ve yer üstü zenginliklerini paylaşmayacağı açıkça görülüyor. Bu nedenle Rusya ile varılacak bir anlaşma sadece Ukrayna’ya değil, aynı zamanda Avrupa’ya da dayatılacak. Ukrayna ve Avrupa’nın Rusya’yı karşısına “ABD’siz” alma olasılığı zayıf olduğu için, Trump’ın eli güçlü görünüyor.
Savaş ilk patlak verdiğinde Sovyetler Birliği sonrası bölgesel dinamikleri hızlandırarak Avrupa Birliği’ni Rusya ve çevre ülkelerle ilişkilerini yeniden gözden geçirmeye zorladı. Putin yönetiminin Baltık denizinde artan talepleri ve Kaliningrad’ı daha aktif bir askeri üs konumuna çevirmesi bölgede gerginliğin temel sebeplerindendi. Gürcistan’dan Güney Osetya ve Abhazya’yı, Moldova’dan Transdinyester’yi ve Ukrayna’dan Donetsk ve Luhansk’ın doğusunu dilimleyen Putin Rusya’nın yüzyıllara sari,16. yüzyıldan itibaren başlattığı genişleme siyasetini kararlı şekilde sürdürüyordu.
NATO bu yayılmanın önüne geçmek iddiasıyla stratejik konseptini 2000’lerin başından itibaren soğuk savaş dönemi belgelerinde olduğu gibi yine Rusya eksenli oluşturmaya başladı. Rusya’nın yeniden hasım ilan edilmesiyle Ukrayna gerginliği artık bir iddia ve çekişme alanından çıktı. Önce sıcak çatışmanın ateşinde, sonra dondurulmuş vaziyette rafta bekletildi. Ne var ki Ukrayna dosyasının yakıcılığı ve tehlikesi tüm taraflarca bilinmekle beraber, işlerin bir büyük savaşa yol açabileceği Batı kampında değerlendirilemedi.
Thomas Friedman savaşın başladığı günlerde şaşkınlığını ifade ederken, Ukrayna savaşının modern dünyada bir kırılma noktası olduğunu belirtmiş ve, “Bu, süper bir gücün 18. yüzyıl tarzı kaba bir toprak işgali girişimi—ancak 21. yüzyılın küreselleşmiş dünyasında gerçekleşiyor”, demişti.
Ukrayna savaşının başlaması için Kiev yönetimine açık çek vererek cesaret veren ülke ABD idi. Başta Almanya ve Fransa olmak üzere birçok ülkenin savaşı durdurmak için başlattıkları diplomatik görüşmeler, ABD’nin dayatmaları sonucunda başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Savaşı dayatan ABD, Avrupa ile Rusya arasında ekonomik ve siyasi ilişkilerin kesilmesiyle belirlediği hedeflerinden birine daha en başta ulaştı.
NEDEN SAVAŞTILAR, NE KAZANDILAR?
Savaşın nedenleri üzerine hala konuşuluyor. Görüşlerden biri; Batı’nın Rusya’yı bir yıpratma savaşıyla diz üstü çökertip hegemonyasına alması, üzerine kurulu stratejisi. Ancak, “bir büyük nükleer güce karşı uygulanacak en doğru yöntemin bu olduğu görüşünü” Putin boşa çıkarmış görünüyor. En azından Trump, stratejiyi kökten değiştirerek Putin’in istediğini veriyor.
Rusya lideri “Kazanılması mümkün olmayan savaş” fikrini Avrupa’daki enerji bağımlılığı ve ABD siyasetindeki değişimler sayesinde Batı kampında yerleştirmek için sabırla bekledi. Trump yönetimi de kendi ekonomik çıkarlarını sebep göstererek geleneksel dış politika yaklaşımlarını değiştirme yoluna girdi. ABD’nin NATO ve Ukrayna konusundaki belirsiz duruşu, transatlantik ilişkilerde yeni sorular doğuracak. Bu durum, Avrupa ülkelerinin savunma politikalarını yeniden değerlendirmelerine neden olacak.
AB, Rusya’ya enerji bağımlılığını azaltmak ve savunma politikalarını güçlendirmek için artık iddialı bir strateji benimsemek zorunda. Avrupa ülkeleri, bu süreçte hem ekonomik hem de askeri işbirliklerini artırarak bölgesel güvenliklerini sağlamlaştırmayı hedefleyecekler. Bunun kısa zamanda gerçekleşmesi Birlik içerisinde pek çok konuda ayrı telden çalan üyelerin tutumları yüzünden hayli zor ama imkansız değil. Avrupa’nın ortak aklı, Rusya’nın ilerleyişine karşı caydırıcı bir güç oluşturmayı amaçlayan hamleyi, Trump’ın Putin’le “neyi ne ölçüde paylaşacağını” görerek yapacak. Tabii o akıl “eğer hala kaldıysa”! Savaşla birlikte Avrupa’da başlayan ABD’den ayrı bir güç merkezi olma hesapları altüst oldu ve AB ülkeleri yeniden ABD eksenine mecbur bırakıldı.
Savaştan en fazla zarar gören ülkelerden biri ekonomik olarak ABD’nin rakipleri arasında yer alan Almanya oldu. Rusya’dan ucuz enerji seçeneğini yok etmek zorunda bırakıldı. Rus doğal gazını doğrudan Almanya’ya taşıyan Kuzey Akımı I ve II devre dışı bırakıldı. Almanya ihtiyaç duyduğu doğal gazın bir bölümünü ABD’den daha pahalıya satın almak zorunda kaldı. ABD’nin Avrupa’ya sattığı sıvılaştırılmış doğal gazın yüzde 80’i Almanya’ya gönderiliyor.
Savaşta Ukrayna’ya askeri ve mali olarak en fazla destek veren ülke ABD oldu. Ukrayna’ya son üç yılda toplamda yaklaşık 267 milyar avro yardım yapıldı. Bunun yaklaşık 130 milyar avrosu (yüzde 49) askeri, 118 milyar avrosu (yüzde 44) mali ve 19 milyar avrosu (yüzde 7) insani yardıma tahsis edildi. Avrupa toplam yardım bakımından ABD’yi geride bıraktı. Avrupa 70 milyar avro mali ve insani yardım, 62 milyar avro askeri yardım yaptı. ABD, 64 milyar avroluk askeri, 50 milyar avroluk mali ve insani yardım yaptı. Ülke olarak en fazla yardımı yapan ABD olurken, ikinci olarak onu Almanya takip ediyor. ABD ve Avrupalı silah ve enerji tekelleri son üç yılda kar rekorları kırarken, bu tekellerin borsadaki değeri de savaş nedeniyle katlanarak büyüdü.
Avrupa kendi güvenlik mimarisini tasarlamak zorunda olduğunun farkında. Rusya’yla ilişkilerini, bunu ne ölçüde gerçekleştireceğine bağlı olarak düzenleyecek. Rusya’nın temel hedefi ise, Ukrayna’nın NATO ve AB’ye entegrasyonunu engelleyerek eski Sovyet alanındaki etkisini korumak. Bu arada Ukrayna, işgal altındaki topraklarını geri almayı ve Batı’dan uzun vadeli güvenlik garantileri elde etmeyi amaçlıyor. Çatışmanın uzun süredir devam etmesi, askeri bir çözümün artık zor olduğunu gösteriyor. Diplomatik müzakereler ve karşılıklı tavizler, sürdürülebilir bir barışa ulaşmada kritik rol oynayacak. Ancak bunu Trump’ın tarzı ve talepleriyle gerçekleştirmek de başlı başına bir sorun. Uluslararası toplumun arabulucu olarak devreye girmesi ve olası bir anlaşmanın uygulanmasını sağlaması gerekirken, bunun günümüz gerçekliğinde boş bir umut olduğu aşikar. O halde yola “Trump dayatması” ile devam edilecek.
Savaşın asıl kaybedeni ise Ukrayna; Ukrayna halkı ve bölge halkları oldu. Yüz binlerce Ukraynalı, “filler tepişirken” onların savaşına kurban edildi, milyonlarcası yerini yurdunu terk etmek zorunda kaldı. Bölge halkları ise savaş ve silahlanma nedeniyle daha fazla yoksullaştı. Doğal gaz ve petrolü Rusya’dan alan ülkelerde enerji fiyatları kısa sürede iki katına çıkarıldı, fatura en alt tabakalara kesildi.
Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya’nın yayılma planları daha somutluk kazandı. Bu nedenle özellikle Rusya’ya sınırı olan Baltık ülkelerinden başlayarak diğer Avrupa ülkelerine kadar, savaş nedeniyle askeri harcamalar rekor düzeyde arttırıldı. NATO’nun yüzde 2 kriterini kısa sürede yerine getiren bu ülkeler Batılı “kodaman” ülkeler tarafından bundan sonra da Rusya korkusuyla silahlandırılmaya devam edilecek.
ÇÖZÜM NASIL BULUNACAK, TÜRKİYE NEREDE YER ALACAK?
Şurası açık ki Ukrayna sorununa Avrupa ve Rusya arasında dengeyi gözeten adil bir çözüm bulunması hayli zor. Ukrayna’nın toprak tavizleri ve NATO üyeliği veya koruması taleplerinden vazgeçmesi Putin’in önceliği. Trump’ın Ukrayna’ya “savaş tazminatı” ve borç faturası karşılığında “maden ve liman işletme tahsisi” beklentisi de çözüm yolunda yüksek bir engel. Bunların aşılabilmesi ve sürecin hız kazanması için Kiev’deki mevcut yönetimin işbaşından ayrılması gerekiyor. Trump bu fikri benimsediği için Zelenski’ye “diktatör” demekten artık çekinmiyor.
Türkiye, savaşın başından itibaren arabulucu olarak önemli bir konumda yer aldı. NATO üyeliği ve hem Rusya hem de Ukrayna ile tarihi bağlara sahip olması, Ankara’yı kritik bir diplomatik aktör haline getiriyor. Tahıl koridoru anlaşmasındaki başarısı ve barış görüşmelerine ev sahipliği yapması, Türkiye’nin çatışmayı sonlandırmaya yönelik çabalarının somut örnekleri. Özellikle Ukrayna için “güvenli bir arabulucu” olarak görülen Türkiye bu konumunu sürdürebilir. Fakat Putin ABD’de artık doğrudan görüşebildiği bir yönetimle muhatap. Bu yüzden Türkiye’ye ekstra “prestij ve stratejik alan hakimiyeti” kazandırabilecek konum vermeyi uygun bulmayabilir. Rusya nihayetinde Türkiye ile Suriye’de kaybedilmiş bir karşılaşma yaşamış ve potansiyel rekabete Afrika’da da girmiştir.
Rusya-Ukrayna savaşı, küresel güç dengelerini yeniden şekillendirdi, uluslararası ilişkilerde derinlerden gelen ama güçlü sarsıntılara yol açtı. AB’nin savunma politikalarındaki dönüşümü, NATO’nun doğu kanadındaki güç dengesini yeniden ele alması ve ABD’nin belirsiz Ukrayna politikası, savaşın geleceğini belirleyecek faktörler arasında. Rusya tehdidi ya da korkusunu kullanılarak Finlandiya ve İsveç bu üç yıl içinde NATO’ya üye yapıldı. Böylece NATO’nun Rusya sınırına dayanma planı Ukrayna üzerinde olmasa da en uzun sınıra sahip Finlandiya üzerinden gerçekleşmiş oldu. Bu nedenle Ukrayna’nın NATO üyeliği bundan sonra ABD ve müttefikleri için çok belirleyici olmayabilir. Putin İsveç ve Finlandiya’yı NATO’ya kaptırdı ama Romanya ve Baltık ülkelerine “gözüm üzerinizde” tehdidinden vazgeçmeyecek.
Ukrayna’da 2014 öncesi sınırlarına dönmek bir hayal. Kırım, bu savaşın en kritik takası oldu. Rusya’nın Karadeniz’deki var olma mücadelesine devam edeceği ortada. Türbülans şiddeti azalsa da paradigma değişikliğinin ortaya çıkardığı yeni manzara bize Putin Rusyası’nın kolay pes etmeyeceğini gösteriyor. Putin gitse de tüm zamanların ötesinde bir “Rusya Gerçeği”ni unutmamak gerekiyor, ki Ukrayna savaşından çıkarılacak en önemli ders bu olmalı. Trump şimdilik Rusya’yı sakinleştirirken, Moskova’yı kendisiyle uyumlu çalışmaya ikna ederken, asıl hedefi Çin’e yönelebilir. “Kral” henüz Çin’le ilgili planlarını açığa çıkarmadı ama sürprizleri bekleyebiliriz.
Sözün özü; Ukrayna’da silahlar sussa da gerilimler azalmayacak, Trump siyasetinin paradigmayı değiştiren hamleleri, bunun yarattığı dalga etkisi Türkiye dahil pek çok ülkenin kıyılarına vurmaya devam edecek.