ABD, Ukrayna ve Avrupa: Yeni Düzenin Sinyalleri! Henry Kissinger'ın Uyarısı "ABD'nin Dostu Olmak Daha Tehlikeli mi?"

"Amerika'nın düşmanı olmaktan daha tehlikeli olan tek şey onun dostu olmaktır."

Bu söz, Henry Kissinger'a atfedilir ve ABD dış politikasının dalgalı, ikircikli ve bazen de öngörülemez seyrini anlamak için kritik çıkış noktalarından biridir. Geçmişte, bugün ve özellikle Türkiye’nin güney komşularıyla ilişkilerine baktığımızda bu sözün anlamını en iyi bilen ülkelerden biri olduğumuz söylenebilir.

Bu jenerik söz kümesi içinde bulunduğumuz günlere pek yakışıyor; ABD Başkanı Donald Trump'ın Ukrayna politikasıyla yeniden gündeme geliyor. Yani, tetikte olmakta fayda var!

Trump, Ukrayna'daki savaşı bitirme adına, Avrupa'yı by-pass eden ve Putin ile doğrudan pazarlığa giren bir yaklaşım izliyor. Bu, hem Kiev hem de Avrupa için derin jeopolitik sarsıntılara neden olabilir. Transatlantik ilişkilerinde, NATO gibi devasa bir çatının altında toplanmış müttefikler arasında huzursuzluğa, hatta giderek güven bunalımına yol açabilir. Türbülans, etkisini ve şiddetini arttırıyor.

Trump-Putin Anlaşması: Avrupa Dışarıda

Trump ve Putin'in Suudi Arabistan'da görüşerek Ukrayna savaşını sona erdirme planı, Avrupa liderlerini masadan dışlayarak yeni bir düzene kapı aralıyor. Washington'un Moskova ile yürüttüğü diplomasinin ana hatları şu şekilde:

• Ukrayna'nın NATO üyeliği gündemden çıkarılacak.

• Rusya'nın ilhak ettiği topraklar fiili olarak tanınacak.

• Ukrayna'ya Kuzey Atlantik Antlaşması'nın 5. maddesi kapsamında olmayan güvenlik garantileri verilecek.

• ABD, ekonomik yardım karşılığında Ukrayna’nın nadir toprak elementlerinden oluşan rezervlerini kullanacak.

Bu anlaşma, Ukrayna’nın yalnızca siyasi olarak değil, ekonomik olarak da baskı altına alınması anlamına geliyor. Apple, Tesla ve Lockheed Martin gibi Amerikan devleri, Ukrayna'nın stratejik maden kaynaklarına büyük ilgi gösteriyor.

Trump’dan her şey beklenirdi ama bu derece sert diplomatik manevra, Avrupa'da derin bir şok etkisi yaratmış durumda. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Trump'ın Avrupa'yı saf dışı bırakan politikasına yüksek perdeden tepki veriyor. Ancak Avrupa, Trump'ın "şahsına özgü" diplomatik hamleleri karşısında henüz birleşik bir tavır sergileyemiyor.

Yalta'dan Riyad'a: Tarihin Tekerrürü

Avrupa'nın kaderiyle ilgili önemli kararlar yine bir Şubat ayında alınıyor. 1945’te Yalta Konferansı'nda Churchill, Stalin ve Roosevelt Avrupa’yı nüfuz sahalarına bölerken, bugün Trump ve Putin, Ukrayna'yı ve Avrupa'nın geleceğini belirliyor. Bu durum, Avrupa'yı soğuk savaş döneminde olduğu gibi bir “pazarlık nesnesi” konumuna sürüklüyor. Avrupa, tıpkı De Gaulle'ün 1945'te Yalta masasından dışlandığı gibi, bugün de Riyad'daki görüşmelerden uzak tutuluyor.

Yeni Düzende Avrupa: Zorluklar ve Fırsatlar

Trump'ın Avrupa'yı "ABD'nin sırtından indirme" planı, ya da kıtanın önde gelen uzmanlarının ifadesiyle “kirli planı” NATO'nun rolünü tartışmaya açıyor. Trump’ın direktifleriyle ana hatları çizilen Pentagon stratejisi, Avrupa’nın kendi savunma harcamalarını artırmasını ve ABD'nin Asya-Pasifik bölgesine odaklanmasını öngörüyor. Hatta Amerikan askerlerinin başta Almanya olmak üzere mevcut üslerden büyük ölçekli geri çekilmesi de gündemde.

ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth'in "Ukrayna'nın 2014 öncesi sınırlarına dönmesi gerçekçi değil" açıklaması, Trump yönetiminin Ukrayna'ya verdiği mesajın açık bir göstergesi. Washington, Ukrayna’nın savaşının daha fazla silah ve kaynak yutmasını istemiyor. Trump'ın mesajı net: "Ukrayna, savaştan çıkmak istiyorsa, Donbas ve Kırım'ı unutmalı."

Bu strateji, Ukrayna tarafından kesin bir şekilde reddedilse de, Avrupa'daki çatlakları derin yarıklara dönüştürüyor. NATO’nun Ukrayna'ya verdiği desteğin sürdürülebilirliği sorgulanırken, ABD’nin geri çekilmesi Avrupa’nın kendi güvenliğini nasıl sağlayacağı sorusunu gündeme getiriyor.

Avrupa'nın Tepkisi: "ABD Olmadan Güvenlik" Mümkün mü?

Trump’ın Ukrayna konusunda Avrupa'yı dışarıda bırakması, AB liderlerini alarma geçirdi. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Başbakanı Olaf Scholz ve diğer Avrupa liderleri, Paris'te bir araya gelerek "Avrupa Ukrayna Planı" tasarlamak için kriz toplantısı yaptı. Ancak Avrupa'nın savunma stratejisi konusundaki bölünmüşlüğü, Trump’ın "Avrupa'ya ihtiyacım yok" çizgisini daha da güçlendirdi.

Münih Güvenlik Konferansı'nda NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, Avrupa'nın savunma harcamalarını artırması gerektiğini belirterek, "Yüzde 2 harcama hedefi eskidi, daha fazlasına ihtiyacımız var" dedi. Bu açıklamalar, Avrupa’nın kendi güvenliğini sağlamak için ABD’ye daha az bağımlı hale gelmesi gerektiği fikrini güçlendiriyor.

Yeni Dünya Düzeni: NATO'nun Geleceği Ne Olacak?

Münih Güvenlik Konferansı’nda bu yıl “çok kutupluluk” kavramı öne çıktı. ABD'nin Avrupa'dan uzaklaşarak Hint-Pasifik bölgesine odaklanması, NATO'nun Avrupa'daki rolünün zayıflamasına neden olabilir.

Pentagon'un yeni stratejisi şu maddeler üzerine kurulu:

• Avrupa, kendi savunmasını üstlenmeli.

• ABD, Asya-Pasifik bölgesine odaklanmalı.

• NATO'nun Avrupa'daki etkinliği kademeli olarak azaltılmalı.

• ABD, Ukrayna meselesini bir ticaret unsuru olarak kullanmalı.

Eski Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham’ın "Ukrayna'yı savunmak Avrupa'yı savunmaktır" sözleri, Trump döneminde geçerliliğini yitirdi. Avrupa, ABD'nin gölgesinden çıkmak zorunda.

Avrupa'nın önündeki seçenekleri ise şunlar:

• NATO'yu güçlendirerek ABD'yi Avrupa'da tutmaya çalışmak.

• Fransa ve Almanya öncülüğünde yeni bir Avrupa güvenlik mimarisi inşa etmek.

• Rusya ile yeni bir dengenin peşinden gitmek.

Ancak bu seçenekler arasında bir yol bulmak kolay değil, çünkü kıtanın sakinleri arasında mutabakata varmak kolay görünmüyor. Hemen hepsi ayrı telden çalan hükümetlere sahip… Özellikle Avrupa Birliği çapında askeri ve ekonomik kararlar almanın zorluğu düşünüldüğünde, Avrupa'nın geleceği belirsizliklerle dolu.

Avrupa Ordusu: Bütünleşme mi, Hayal mi?

Avrupa, NATO'ya alternatif olarak kendi savunma mekanizmasını oluşturabilir mi? Avrupa Ordusu fikri, 1950'lerden bu yana tartışılsa da, siyasi ve ekonomik engeller nedeniyle hayata geçirilemedi. Ancak Ukrayna savaşı ve ABD'nin Avrupa'dan uzaklaşması bu fikri yeniden gündeme getirdi. Peki Avrupa Ordusu kurulursa ne olur?

Güçlü Yönler:

• Savunma harcamalarının paylaşılması maliyetleri düşürebilir.

• NATO bağımlılığının azalması, Avrupa'nın bağımsız bir askeri güç olmasını sağlayabilir.

• Rusya tehdidine karşı ortak bir savunma mekanizması oluşturulabilir.

Zayıf Yönler:

• NATO ile çelişme riski bulunuyor.

• Karar alma süreçleri yavaş olabilir.

• Bazı Avrupa ülkeleri ABD’nin desteği olmadan böyle bir yapının etkin olamayacağını düşünüyor.

Sonuç olarak, ABD'nin Ukrayna konusunda Avrupa'yı devre dışı bırakması, kıtanın jeopolitik anlamda büyük bir dönüşüm sürecine girdiğini gösteriyor. NATO’nun Avrupa’daki rolü azalırken, Avrupa devletleri kendi güvenlik mimarilerini inşa etmek zorunda kalacak.

Avrupa’nın geleceği, ABD’ye bağımlılığı azaltmak ve daha güçlü bir savunma politikası geliştirmek üzerine şekillenecek. Ancak bu süreç, büyük riskler ve zorluklarla dolu. Avrupa, Trump sonrası dünyada nasıl bir aktör olacağını belirlemek zorunda.

Diğer yandan yakın bir vadede Ukrayna, hem ABD hem de Avrupa'nın “mecburen” zayıflayan ilgisi ve desteği nedeniyle savaşta yalnız kalma tehlikesiyle karşı karşıya. Putin'in sabır stratejisi, Washington ve Brüksel arasındaki kopuşu tetiklerken, Trump kendi jeopolitik tasarımını uygulamaya koyuyor.

Avrupa, ya jeopolitik olarak özerk bir aktör haline gelecek ya da bir kez daha büyük güçlerin pazarlık masasında figüran olmaya devam edecek. Trump, Ukrayna savaşını "tarihindeki en iyi anlaşma" olarak tanıtabilir mi? Yoksa bu yeni jeopolitik dönem, Avrupa'nın daha da zayıflamasına mı yol açacak?

Her şey bir yana, en dikkat çekici tespit; Ukrayna için geri sayımın başladığıdır. Avrupa için ise kritik bir uyanış kaçınılmaz görünüyor.