Abdullah Ağar: Nükleer Krizin Gölgesinde 3’lü Zirve…
Tabii bir de gündeme yansımayanlar vardı. Bunlara dair yapılan açıklamalarda bir başlık daha kendisini gösterdi. Ukrayna’nın savaştan sonra yeniden imarı.
Şu ana kadar Ukrayna altyapısının ciddi oranda hasar gördüğü biliniyor. Çok net hesaplanması bugün mümkün olmasa bile 1 trilyon doları aşmış bir yıkımdan ve zarardan bahsediliyor.
Koskoca bir ülkenin yeniden imarı ya da ‘savaştan çıkmış gibi’ değil, tam ‘savaştan çıkmış bir ülkenin’ yeniden imarı!’
Son derece zor ve son derece güçlü bir cümle.
Türkiye bu süreçte gerçekten önemli bir rol oynayabilir.
Ama savaş biterse!
Çünkü bu savaşın bitmesi çok zor.
Elbet bir gün bitecek, ama nerede duracak ve ne zaman bitecek? Bilinmez, belki de yayılacak. Sonuçta bu savaş sadece Rusya-Ukrayna’nın savaşı değil. Jeopolitik bir fay hattının kırılması, jeopolitik bir hesaplaşma. Yani savaşın bitmesine savaşı yapanların tek başlarına karar vermeleri son derece zor. Tabii sadece jeopolitik hesaplar değil, bir de savaşı yapan Ukrayna ve Rusya’nın kendilerine ait jeopolitik hassasiyetleri ile onur ve gurur değerleri var.
***
Peki bu yeniden imar iş birliği anlaşmasının altında ne var?
Bir tarafıyla fayda-maliyet ve zorunluluk hesapları, bir tarafıyla savaş sırasında dahi gelişen iş birlikleri. Ve bunların içerisinde son derece önemli, çarpıcı bir başlık var: ‘Savunma ve güvenlik alanında iş birliği.’
Zelenski Erdoğan’ın ziyaretini; ‘Güçlü bir ülkeden güçlü bir destek mesajı’ olarak tanımlıyor.
Savaşın ürettiği gerginlikler içerisinde dönem dönem kutuplaşmalar ve zıtlaşmalar olsa da Ukrayna ile Türkiye arasında başta savunma ve güvenlik iş birliği olmak üzere gerçek ve büyük bir iş birliği kırılganlıklarıyla birlikte devam ediyor.
Türkiye ile Ukrayna arasındaki savunma ve güvenlik iş birliğine dair, tam resmi açıklamalar olmasa da, ciddi bir kısmı stratejik katmanın konusu 50’den fazla ortak projenin varlığından bahsediliyor.
Peki bu projelerin yürütülmesinde Ukrayna’daki en önemli merkez neresi?
Savaşın hemen yanı başındaki Ukrayna’nın başat sanayi-endüstri ve teknoloji merkezi Harkov. Ya da diğer adıyla Harkiv.
Lviv’de yapılan 3’lü zirveyle, Türkiye ve Ukrayna arasında atılan imzalarla eş zamanlı ve oldukça manidar bir Rus saldırısı yaşadı Harkov. Saha kaynakları saldırıların çok ağır olduğunu, 20 civarında insanın yaşamını yitirdiğini, 50 civarında insanın yaralandığını söyledi.
Bu saldırı ve nazire güncesinde Ukrayna tarafı da boş durmadı. Birbirleriyle bağlantılı, son derece sert ve büyük iki tepkiyle karşılık verdi. Biri Rus toprakları içinde Belgorod şehrinde, diğeri Kırım’da. Ukrayna ordusu Harkov’a nazire edercesine Rusların hassasiyet ürettiği iki noktadaki askeri üsleri, askeri havaalanlarını ve mühimmat ikmal noktaları vurdu.
Erdoğan’ın ziyaretiyle ve yapılan anlaşmalarla bir ilgisi var mıydı? Çok keskin yorumlar yapamayız, ama son derece manidar olduğunu ifade edebilir, eşgüdüm ürettiğine dikkat çekebiliriz.
Kesin bilgiyi ise ancak Putin ve generallerinden öğrenebiliriz.
***
Diğer bir başlık tahıl meselesi ki, ağır aksak da olsa umut verici gelişmelerle devam ediyor. Şu ana kadar 622 bin ton tahıl Odesa limanlarından ihraç edilmiş. Yeterli mi? Hayır, kesinlikle değil. Ukrayna’nın hedefi aylık en az 5 milyon ton.
Mümkün mü?
Çok zor.
Silolardaki 22 milyon ton tahılın büyük bir hızla gemilere yüklenmesi ve boşalan silolarda yeni hasada (yaklaşık 50 milyon ton) yer açılması gerekiyor.
Tam bir zamanla ve savaşla yarış.
Yağmur mevsimine doğru kısa günler büyük bir hızla azalıyor.
***
Bir diğer önemli konu ise Zaporijya nükleer santralinin ürettiği riskler.
Taraflar çoktan;
- Nükleer psikolojik harbe,
- Nükleer algı savaşlarına,
- Nükleer kamu diplomasisine,
- Nükleer satranca,
- Nükleer (gri-kara-beyaz) propagandaya başlamış durumdalar.
Ancak bütün bunların ötesinde dikkat çekilmesi gereken gerçeğe dair bir risk var. Taraflardan biri savaş ortasında kalmış nükleer santrali, savaş gerekçeli (kaza, kaza süsü, yangın, müdahale hatası, bakım eksikliği, personel yetersizliği, zafiyeti, mühimmat patlaması, inek içti dağa kaçtı vb.) maniple ederse ya da gerçekten orada bir haltlar ortaya dönerse, işte o zaman nükleer silahların kullanılması dahil, savaşın şeklinin, katmanlarının ve alanlarının değişmesiyle ilgili riskler de ortaya çıkar.
Bir de nükleer bir kaza başta iş kontrolden çıkarsa nükleer yayılma ile ilgili yapılan projeksiyonlar hiç de iyi görüntüler vermiyorlar. Bırakın nükleer manipleyi, savaşın doğallığında ortaya çıkabilecek bir hata bile, etkilenmenin ürettiği acı ve öfkeyle nükleer bir kriz çıkartabilir.
Yani sözün kısası:
Nükleer Santral, nükleer silah gibi kullanılmaya kalkılırsa, gerçek nükleer silahların kullanılmasıyla ilgili cini şişeden çıkartıverir.
Saygılarımla…