Abdullah Ağar: S-300’e karşı S-400’mü!

‘Ben seni vuracağım, vurma niyeti taşıyorum ya da en azından vurma niyetiyle seni taciz ediyorum’ demek. Yani tespit-takip-imha süreçlerinde ‘imha’nın tetiği ezme, düğmeye basma safhası. Zaten bu nedenle, bu türden hareketler NATO başta bütün dünyada “düşmanca hareket” olarak nitelendiriyor.

Ve mütekabiliyete hatta misliyle mütekabiliyete kapı açıyor.

Ama şimdi soğukkanlılık zamanı!

Çünkü…

Yunanistan’ın önce Yunan uçaklarıyla gerçekleştirdiği hava-hava güdümlü füze kilitlemelerine ‘Türkiye’nin kabul etmediği’ maske mazeretler altında sözde gerekçeler üretse de son tacizin; ‘düşman sistem olarak’ tanımladıkları ve bu gerekçeyle özellikle ABD’nin baskıladığı Türk S-400’lerin alt versiyonu Yunan S-300’lerle gerçekleşmiş olması son derece manidar ve farklı anlamlar üretiyor.

Öncelikle;

-         ABD’nin Türkiye’nin kullanmasını kesinlikle karşı çıktığı bir sistemin benzerini Yunanlılar kullanıvermiş oluyor. (Kimilerine göre bu Türkiye’ye bir fırsat, hatta S-400’leri kullanmakla ilgili mütekabil bir gerekçe sunuyor.)

-         Hem de bunu bir NATO ülkesine karşı kullanmışlardı.

-         Normalde bir savunma sistemi olmasına rağmen sistemi ‘saldırı maksatlı’ kullanmışlardı. Sonuçta Türk F-16’ların Yunanistan’a saldırdığı filan yoktu. Mutat görevlerini yapıyorlardı. 

-         Bir başka projeksiyonda ise Türkiye’yi S-400 kullanmasına gerekçe/zemin/mütekabiliyet üreterek yeni bir tuzağa çekiyordu. Çünkü S-300 kullanımını gerekçe göstererek Türkiye’nin S-400’leri aktive etmesi, Yunanistan’ın S-300’leri Türkiye’ye karşı kullanımı gibi sessizlik, cılız sesler, sağ kulağının üstüne yatmalar üretmeyecekti. Büyük gümbürtü hatta kızılca kıyamet kopartacaktı. Hele ki Menendez gibiler ekseninde.

Bilinmez, belki de Yunanistan’ın oynadığı bu oyunda Türkiye’yi bu şekilde tahrik edip bu gerginlik ortamında S-400’leri aktive etmesini sağlamak ve ürettiği gerekçelerle çok daha büyük bir oldubittinin içine çekip, kozlar, gerçeklikler üretmek var.

Sanırım burada Yunanistan’a şunu söylemek gerek.

Türkiye S-400’leri Yunanistan’la misket kavgası yapmak için almadı. Türkiye’yi korumak gibi son derece zorlu askeri bir zorunluluğu vardı. O nedenle Türkiye’nin S-400’leri nerede nasıl ve hangi koşullarda kullanacağını Yunanistan’ın tahriklerinden öte, gerçek durumlarla ilgili.

Zaten gerginlik ortamında ortaya çıkan NATO ülkesine saldırı üreten bu S-300’lü garabet, bir yerden ayar yemiş olmalı ki, Yunanistan inkârı seçti ve S-300’leri aktifleştirmedik demeye başladı.

Sonuçta Yunanistan’ın eylemci-inkarcı bu mütecaviz ikircikli tutumu sinirleri test etme, silahı politik araç olarak kullanma, tepkileri ölçme, hamilerin Türk S-400’leri ile ilgili tez ve iddialarını çürütme arasında kalsa da, neden olduğu gerçekliklerle son derece tehlikeli sonuçlara gebe.

Çünkü işin içinde kontrolsüz ya da kurgulanmış yıkıma tehlikeli doğru bir gidiş var.

***

Bu noktada durumu nasıl okumalıyız?

Belli, Yunanistan bir oyun oynuyor. Ve işin daha tehlikeli tarafı bu tehlikeli oyunda yalnız değil.

Yunanistan yaptığı bu hamleleri, hamileri ve konjonktürle oluşturduğu oldubitti bir ortamla Türkiye’yi öncelikle;

-         Taciz,

-         Tahrik,

-         Tehdit

-         Tahkir ediyor, yani onuruyla oynamaya çalışıyor.

Bunlardan da bir amacı var. Türkiye’nin vereceği tepkilere bağlı olarak Türkiye’yi;

-         Mütecaviz,

-         Saldırgan,

-         Haydut Devlet gibi tanımlamak. Ve bunun üzerinden yeni gerekçeler, gerçeklikler, sonuçlar üretmek. Sonuçta onun bu yoluna teşne, hatta yolunu belirleyici hamileri var.

Bir de bunun tam tersi, bir tepkisizlik boyutu var. Yani Türkiye’nin göze almak istemeyeceği risklere dayalı, vermeyeceği/vermek istemeyeceği tepkilere (tepkisizliğe) bağlı olarak sinir uçlarını test ede ede alan genişletmeye ve yeni oldu bittiler yaratmaya çalışmak.

Öte yanıyla Türkiye açısından mesele tuzağa düşmemek veya eline koz vermemek adına tepkisiz kalmakla, protestolarla, şikayetlerle, NATO, BM gibi uluslararası mekanizmalarını devreye koyma çabasıyla sorun çözülmüyor.

Sonuçta Türkiye’nin belirgin şekilde ötekileştirildiği/yalnızlaştırıldığı Yunanistanlı denklemler içinde buna bir çözüm bulması, denge ve caydırıcılık üretmesi gerekiyor. Çünkü ucu onur değerlere, topografik kayıplara, geleceğe, stratejik menfaatlere, enerji kaynaklarına ve jeopolitiğe değiyor.

Sonuçta oyun Ege meseleleri, Akdeniz enerji jeopolitiği, Suriye inisiyatifleri ve ısınmaya başlayan Irak parçalanma senaryolarına bağlı olarak oynanıyor.

***

Önümüzde ders çıkartılacak terör örgütlerinin, devlet dışı aktörlerin, devletlerin aktörlerin kullanıldığı bir vekaletler savaşı vardı. Şimdi artık önümüzde devletlerin kullanıldığı, tuzağa çekildiği, vekil devlet savaşları/gerilimleri var.

Ve belli ki Yunanistan belli kazanımlar karşılığında vekil devlet olmaya çok hevesli.

Belli ki buna da teşvik ediliyor.

Bu ihtirasın nerede duracağı, durdurulacağı ise son derece belirsiz.

Bilinmez belki de büyük bir akılsızlık, şehvet ve açlıkla daldıkları Anadolu’da yaşadıkları kılıçtan geçirilmenin 100. Yılında bir rövanşın, yeni bir şehvetli, ihtiraslı ve hayalci bir maceranın peşindeler.

Türk’ün en zor döneminde 145 bin palikaryayı kılıçtan geçirmek zorunda kaldığını unutuyor olmalılar.

***

Dönem artık vekil devlet gerilim ve (yıkım-yeniden dizayn) savaşlarına evrilmiş durumda.

Artık bu noktada çok dikkatli, soğukkanlı, sağduyulu, dengeli, tuzağa/kurguya karşı uyanık ve HER ŞEYE HAZIRLIKLI olmak gerektiğini söylemeye sanırım gerek yok!

Şu bir gerçektir:

Yunanistan savaşı ve ürettiği yıkımı bilmiyor.

Ne yaptığını da!

@abdullahagar2