Akşener, İmamoğlu ve Yavaş’ı cezalandırabilir mi?
Meral Akşener seçimlere tek başına girmek konusunda kararlı mı yoksa ortam mı yokluyor?
Özellikle İstanbul’da ve Ankara’da ne yapacak?
İmamoğlu ve Yavaş’ın karşısına kendi adaylarını çıkarır mı?
Önümüzdeki günlerin en çok tartışılan konusu bu olacak.
Şimdilik net olan şu; Akşener “Yerelde iş birliği yapılabilir” diyerek kapıyı aralık bırakıyor.
Önceki gün T24’te yer alan bir kulis habere göre, İYİ Parti kurmayları Meral Hanım’ın iki belediye başkanına kızgın olduğunu, yerel seçimde desteklemeyeceğini iddia etmişler.
Acaba Akşener bu iki isme sadece sitem mi ediyor yoksa ciddi ciddi kızgın mı?
Kendisine bu soru 26 Ağustos'ta yaptığı konuşmanın ardından bir grup gazeteci tarafından sorulmuş.
“Kırgın değilim” demiş ve eklemiş:
"İstanbul, Ankara’da iş birliğini daha henüz konuşmuş değiliz. Ama partilerin bir araya gelmesi suretiyle ortak adaylar belirlenmesi gibi bir şey yok”…
"İstanbul kaybedilirse bunun faturasının size çıkartılma ihtimali çok yüksek değil mi?" hatırlatmasına ise "Çıkarsa çıksın" diyerek meydan okumuş.
Zaten Akşener'in 26 Ağustos konuşmasının en dikkat çeken bölümlerden biri İmamoğlu veya Yavaş’ı adaylık konusunda yeterince cesur olmamakla suçlaması ve onların adına da özür dilemesiydi.
Peki seçim yaklaşınca Akşener, Cumhurbaşkanı olarak görmek istediği iki ismi belediye başkanlığında desteklemeyip karşılarına kendi adaylarını çıkarır mı?
Daha doğrusu yaparsa ne kazanır, yapmazsa ne kaybeder?
Diyelim ki İYİ Parti İstanbul’da Prof. Dr. Bilge Yılmaz gibi sevilen bir ismi aday gösterdi, sonuçları ne olur?
Bu durumda muhalefetin oyları bölüneceği için çok yüksek ihtimalle AK Parti’nin adayı kazanır.
CHP tabanı ve sol kesimler Akşener’i bir kez daha ihanetle suçlar.
Fakat İYİ Parti ülke genelinde oylarını yükseltmiş olur.
Oylarını yükseltmiş bir İYİ Parti moral bularak gelecek genel seçimlere daha iddialı bir şekilde hazırlanabilir.
İstanbul özelinde durumu kendi seçmenine anlatması da çok zor değil, zira İmamoğlu muhalif seçmen gözünde zaman içinde yıprandı. Belediye Başkanı olarak performansı sürekli tartışılıyor. Kılıçdaroğlu’nun koltuğunu bırakmaması da CHP’ye karşı ciddi bir öfkeye ve hayal kırıklığına neden oluyor.
Bu elbette riskli bir karar ama Akşener kendi ifadesiyle bu ara seçimde cesur davranmak isteyebilir.
Ankara özelinde ise durum biraz daha farklı. Mansur Yavaş İYİ Parti tabanının sevdiği ve benimsediği bir isim. İdeolojik bakımında da CHP’den çok İYİ Parti çizgisine yakın. Akşener, Yavaş karşısına aday çıkarırsa buna en başta İYİ Partililer tepki gösterecektir.
İYİ PARTİ KURMAYLARI NE DİYOR?
Aslında CHP ile ittifak yapmadan seçime tek başına girme talebi bizzat parti içinden geliyor.
Önceki gün tv100’de yayınımıza katılan İYİ Parti Grup Başkanvekili Erhan Usta “Akşener’in konuşmasında dile getirdiği görüşler tabanın, teşkilatların ve parti yöneticilerinin dile getirdiği hususlardı. Ağırlıklı görüş bu yöndeydi” dedi.
İYİ Parti Kalkınma Politikaları Başkanı Ümit Özlale de "Biz bu iki büyükşehir belediye başkanına cumhurbaşkanlığı önerdik. Ancak biz bu teklifi her götürdüğümüzde aldığımız cevap 'Biz CHP'nin belediye başkanlarıyız ve genel başkanımız ne derse o olur'du. Bunun için Ekrem Bey ve Mansur Bey artık CHP'nin belediye başkanlarıdır" demiş.
Yani Parti içinde de İmamoğlu ve Yavaş'a karşı mesafeli duranlar var.
Ama bu mesafe kesin bir reddediş de değil.
Dün konuştuğum İYİ Partili üst düzey bir yetkili "Meral Hanım İstanbul ve Ankara'da ayrı aday çıkarmayı ciddi şekilde değerlendiriyor" dedi ve ekledi:
“Bizi CHP'nin uydu partisi olarak konumlamak istediler. Bizim bu cendereden kurtulmamız lazım. CHP'nin kongresi olacak, İmamoğlu ne yapacak hepsi su götürür, bekleyip görmek lazım. 2019 yerel seçimlerinden sonra İYİ Parti ne aldı? İBB'de İYİ Parti'nin iki genel müdürlüğü var, Ağaç AŞ. Diğeri de Güvenlik AŞ… Başka hiçbir genel müdürlük yok.”
Bütün bu konuşmalardan benim çıkarımım şu…
Eğer ki CHP, İYİ Parti'ye “İstanbul'u ben alıyorum, Ankara'yı sana bırakıyorum” ya da “Antalya ve Mersin'i ben alıyorum Adana'yı sana bırakıyorum” gibi cazip bir teklifle giderse işin rengi değişir.
Aksi halde Akşener ülke geneli oylarını artırma ve üçüncü yol açma hedefiyle CHP’den ayrı bir yol seçebilir.
PROF. DR. ACEMOĞLU BİLE KILIÇDAROĞLU’NA TEPKİLİ
Dünyaca ünlü ekonomist Prof. Dr. Daron Acemoğlu dün T24'ten Cansu Çamlıbel'e önemli bir röportaj verdi.
Hatırlarsanız Acemoğlu seçimden önce muhalefeti desteklediğini açıklamıştı. Kılıçdaroğlu kazansaydı kendisinin ekonomi alanındaki danışmanlarından biri olacaktı.
Buna rağmen, "Gelecek beş sene içinde muhalefet gelse de -altı kutuplu, yedi kutuplu bir şekilde- bugün yaşanan sıkıntıları çok hızlı bir biçimde çözebileceğini sanmıyorum. Muhalefette de ben benzer zayıflıkları görebiliyorum" diyor.
Kılıçdaroğlu'nun seçim yenilgisine rağmen istifa etmemesine de tepki gösteriyor.
“Ben, bu kadar seçim kaybeden bir ana muhalefet partisi genel başkanın parti başında kaldığı başka bir ülke bilmiyorum. On bir mi oldu, on iki mi oldu kaybedilen seçim sayısı? Varsa bilen, buna bir örnek versin” diye yakınıyor.
Acemoğlu’nun bu açıklamaları aslında muhalif seçmendeki genel bir ruh halini yansıtıyor.
6'lı masa ve Kılıçdaroğlu seçimi kaybetmekle kalmadı, hem seçime haftalar kala yaptıkları ciddi hatalar hem de seçimden sonra birbirleri aleyhine açıklamalar ile yakın gelecekte de kendilerine duyulan güveni yerle bir ettiler.
Masada çıkan krizler, milletvekili pazarlıkları, seçimden sonra karşılıklı suçlamalar…
Ümit Özdağ ile yaptığı gizli protokol ortaya çıkınca Kılıçdaroğlu’na en ağır eleştiriler İYİ Parti, Gelecek ve DEVA kurmaylarından geldi.
Hem Ali Babacan hem Ahmet Davutoğlu milletvekili meselesinden dolayı CHP’ye tepki gösteren açıklamalar yaptı.
Akşener önceki gün Kılıçdaroğlu’nu ve masayı bir kez daha yerden vurdu.
En sessiz görünen Temel Karamollaoğlu bile “Yedi kişi birden konuşmamız yanlış oldu” dedi.
Birbirini yiyen bu siyasiler altı ay sonra seçmen karşısına tekrar el ele tutuşup çıkarsa halkı nasıl ikna edebilir ki?
Aslında muhalefet ittifakının önerdiği modelin başarısız olacağı ayan beyan ortadaydı.
Yedi başkan yardımcısının olduğu bir hükümet tek kelimeyle istikrarsızlık izlenimi veriyordu.
Yeni kurulmuş ve toplumda karşılığı test edilmemiş küçük partilerin büyük partilerle eşit söz hakkına sahip olması, cumhurbaşkanının vereceği her karara müdahale edebileceklerine dair açıklamaları gelecekte hükümet krizi çıkacağının ispatı gibiydi.
En önemli konu olan cumhurbaşkanı adayının belirlenmesinde yaşanan kriz ise masada anlaşmazlık olduğunu açıkça ortaya koyuyordu.
Kılıçdaroğlu Erdoğan karşısındaki en zayıf adaydı, bu da görmezden gelindi.
Bütün bunlar ortadayken yine de değişim umudu taşıyan milyonlar Kılıçdaroğlu'na oy verdi.
Demokrasi ve çok seslilik adına 6'lı masaya büyük umut bağlayanlar, bugün "İyi ki seçimi bunlar kazanmamış" noktasına geldi.
Bu durum muhalefet adına seçimi kaybetmekten çok daha vahim ama belli ki farkında değiller.
Ekonomide yaşanan derin kriz ve belirsizliğe karşın halka umut aşılayabilen bir muhalefet figürü yok.
Ülkenin yarısını yaptıkları hatalarla siyasete küstürdüler.
Buna rağmen hakiki bir özeleştiri hiçbirinden gelmiyor…