100 yıl Poyraz'ın esmesini bekleyen Suriye Türkleri

Geçtiğimiz hafta içinde, 15 Aralık 2022 Perşembe günü Suriye’nin kuzeyinde Fırat Kalkanı Harekât Bölgesi'nde bulunan Çobanbey’de Suriye Türkmen Meclisi’nin davetli olduğum 6. Olağan Kurultayı'na katıldım.

Suriye Türklerinin 2011 yılında teşkil ettiği Suriye Türkmen Meclisi’nin 6. Kurultayı'nda bulunduğum ortamdan ve Türk milliyetçiliğinden muazzam derecede etkilendim ve gururlandım.

Etkilendim, çünkü 100 yıldır Türkiye sınırlarının ardında kalan soydaşlarımız kimliklerini ve dillerini her türlü zorluğa rağmen önemli oranda muhafaza etmişlerdi.

Gururlandım, çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti 100 yıl sonra Suriye’deki soydaşlarımızın bir Meclis çatısı altında toplanmasını sağlamıştı. Bununla da yetinmeyerek kontrol altında bulundurduğu bölgelere sağlıktan organize sanayi bölgelerine, okullardan yollara kadar muazzam alt ve üst yapı yatırımları yaparak 100 yıldır geri bırakılmış bölgeleri tam anlamı ile ihya etmiş, etmeye de devam ediyor.

100 YIL POYRAZ’IN ESMESİNİ BEKLEDİK…

Bölgede ve kurultayda Suriye, Suriye Türkmen, Türk bayrakları hep birlikte idi.

Suriye Türkleri, Türkiye’yi, kuzeyde bulunması nedeniyle ve baskılardan dolayı doğrudan Türkiye ismini kullanmaktan çekindikleri için “POYRAZ” diye adlandırmışlar. Türkiye’nin gelip kendilerine sahip çıkması umutlarını ise “POYRAZ NE ZAMAN ESİP DE BİZİ SERİNLETECEK?” şeklinde ifade etmişler.

Suriyeli Türkmen kardeşlerimiz “100 yıl bekledik bu günleri görmek için” diyorlar ve “Önce Suriye rejimi zulmü sonra IŞİD zulmü gördük, çok şükür ki Türk Silahlı Kuvvetleri geldi ve bizi kurtardı” diye ekliyorlardı.

Ancak Suriyeli Türkmenlerin sorunları çoktur. Suriye iç savaşının ilk yıllarından itibaren rejim unsurlarının Türkmenlere yönelik izlediği şiddetli saldırılar ve Türkmen yerleşim birimlerini hedef alması, IŞİD’in de benzer şekilde Türkmenleri ve Türkmen yerleşim yerlerini hedef alıp, ele geçirmesi neticesinde Türkmen toplumu göçe zorlanmıştır.

Başta Halep ve Bayır-Bucak olmak üzere Humus, Şam gibi bölgelerde yaşayan Türkmenler, başta Türkiye olmak üzere çevre ülkelere göç etmek durumunda kalmıştır.

Dolayısıyla Türkmen nüfusu hem Suriye hem Türkiye hem de diğer çevre ülkeler içerisinde dağılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin istikrar ve güvenliğini sağladığı bölgelere Suriye Türkleri dönmekte, başta Türkiye’nin inşa ettiği organize sanayi bölgelerinde işyerleri, atölye ve hatta fabrikalar açmakta, ürettikleri malları Türkiye ve çevre ülkelere ihraç etmektedir.

SURİYELİ TÜRKLER YURTLARINA DÖNMEK UMUDUYLA YAŞIYORLAR

Suriyeli Türklerin memleketlerine dönmeleri ve siyasi bir birlik içerisinde olmaları her bakımdan çok önemlidir.

Benim bizzat şahit olduğum durum; göç etmek zorunda kalan Suriyeli Türk ailelerinin büyük çoğunlukla geri dönüş umuduyla kamplarda ve Suriye sınırındaki şehirlerimizde yaşadıkları, ailenin başında bir erkeğin aileyi korumak ve geçimin sağlamak üzere bırakıldığı, diğer erkeklerin ise Suriye Milli Ordusu'nda görev aldıklarıdır.

Halkımız da toptancı Suriyeli sığınmacı algısından Suriyeli Türk kardeşlerimizi ayırmalı, bugün diğerleri gibi Türkiye’nin içlerine yayılmadan Suriye’deki yurtlarına dönme umuduyla sınırdaki sığınmacı kamplarında kalanların çoğunlukla Suriyeli Türkler olduğunu bilmeli ve soydaşlarımıza kuvvetli destek vermelidir.

Zaten geri dönüş yapanların önemli kısmının Türkler olduğu da söylenmektedir.

SİYASİ YAPILANMA İHTİYAÇLARI

Ancak Türkmenlerin siyasi olarak ciddi bir gelişme kaydettikleri bir gerçektir ama bunun yeterli olduğunu, özellikle Suriye’de çok hızlı değişen konjonktür dikkate alındığında, söylemek mümkün değildir. Zira, Suriyeli Türkmenler arasında da maalesef bölgecilik vardır. Ayrıca;

- Yeterli sayıda yetişmiş kadro eksikliği, 

- Kurumsal yapı eksikliği

- Mali kaynak eksikliği,

- İdeolojik farklılıkların birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmeye engel oluşturması,

- Kamu diplomasisi zayıflığı,

- Eğitimli nüfusun yetersizliği,

- Asimilasyon politikaları neticesinde kendini Kürt ya da Arap sanma,

- Asimile olmanın neticesinde anadil sorunu,

- Yerinden edilmişliğin de etkisiyle demografik dağınıklık Türkmen siyasi birliğinin en önemli problemleri olarak ortaya çıkmaktadır.

SURİYELİ TÜRKLER AZINLIKTA DEĞİLDİR!

Bu noktada Türkiye’de de maalesef sanki Türkmenler Suriye’de azınlıktaymış gibi bir yanlış algı oluşmuş, oluşturulmuştur.

Prof. Dr. Mustafa Kafalı, Töre Dergisi'nde Nisan 1973’te yayımlanmış yazısında Suriye’deki Türkmen yerleşimlerini köy-köy vermektedir. Milli Strateji Araştırma Kurulu’nca yayımlanan aşağıdaki haritada Türkmen büyük yerleşim yerleri gösterilmektedir.

Prof. Kafalı’nın verdiği bilgilere göre, Suriye, Osmanlı hâkimiyetine girdiği 1516 yılından 1918 yılına kadar 400 seneden fazla bir zaman kuzeyde Halep ve güneyde Şam olmak üzere merkeze bağlı iki vilayet halinde idare edilmiştir. Bu iki vilayetten Şam, esas itibariye Arap nüfusunun iskân sahası olduğu halde, Halep vilayeti nüfus bakımından büyük çoğunluğu Türk vilayeti durumunda idi.

Kahramanmaraş, Gaziantep, İskenderun, Antakya, Şanlıurfa ve Rakka ise Halep vilayetinin sancakları yani ilçeleri idi.  Asgarî bir tahminle, Halep vilayetinin nüfusu, merkezi de dâhil olmak üzere, yüzde 80’in üzerinde Türk nüfusun yaşadığı bir bölge durumunda idi. 

Büyük Atatürk’ün olağanüstü diplomatik becerisi ve enerjik politikasının sonucunda 1939’da Hatay vilayeti Türkiye’ye ilhak edilmişse de hâlihazırda Suriye’de bilhassa Hayat Vilayeti* ile Gaziantep vilayetimizin Suriye’ye komşu olan bölgelerinde kesiksiz olarak yüzlerce Türk köyü Suriye tarafında kalmıştır. Yani bazılarının dediği gibi, Suriye-Türkiye sınır boyunca köyler ne Kürt ne Arap köyüdür! Bunlar neredeyse tümü ile Türk yani Türkmen köyleridir.

MÜNBİÇ’TEN LAZKİYE VE GOLAN’A, GOLAN’DAN ÜRDÜN SINIR BOYUNA KADAR TÜRKMEN KÖYLERİ

Golan tepelerinde yaşayan Türkmenlerin de bölgenin İsrail tarafından işgal edilmesi neticesinde Halep ve Şam’a göç etmek zorunda kalıklarını da hatırlatmak isterim. Suriye’de Lazkiye’den Lübnan ve Ürdün sınırına kadar Türkmenler yaşamaktadır. Münbiç’ten Lazkiye’ye, Lazkiye’den Ürdün sınır boyuna kadar, Türkmenlerin yaşadıkları köylerin ve yerleşim yerlerinin isimleri Türkçedir ve Türkiye’deki köy isimleri ile birebir benzerlik göstermektedir. Mesela, Münbiç ilinin güneyinde İsmail Efendi, Ömer Beğ, Ak Çukur, Yalnız Dam, Küçük Köy, Öküz Gözü, Katma, Sıçan, Kazıklı, Çene, Küçük Çene, Küçük El Beğli, Küçük Kara Tepe ve Büyük Kara Tepe köyleri bulunmaktadır.

Sacır Suyu’nun güneyinde ise Avşar Bucağı, Küçük Hamam, Büyük Hamam, Tavşan Köy, Keçici, Köpekli Kuyusu, Küçük Yılanlı, Büyük Yılanlı, Kersen, Domuzlu, Mağara, Kara Sofu, Küçük Merkez, Kara Seki, Yusuf Paşa Kışlası, Keçili Kuyu, Nafi Paşa Bahçesi, Küçük Sandal, Büyük Sandal, Şaşı Köy, Yukarı Uçkuna, Aşağı Uçkuna, Orta Uçkuna köyleri yer alır. Böyle binlerce Türkçe yerleşke ismi vardır.

1921 ANKARA ANTLAŞMASI'NDA SURİYE’DE TÜRK VARLIĞI

Suriye’de Türkmen varlığı o kadar güçlüdür ki, 20 Ekim 1921’de Fransızlarla imzalanan 13 maddelik Ankara Antlaşması’nda Türkmenlere ve Türkmenlerin varlığının korunmasına ilişkin özel maddeler vardır. Mesela Antlaşma'nın;

-   7. maddesine göre Fransız hakimiyeti altında kalan Türklerin hakları korunacak ve bu bölgelerde Türkçe “Resmî Dil” mahiyetinde olacaktı.

-   9. maddesine göre ise Fırat boyunda bulunan Caber Kalesi ve burada bulunan Süleyman Şah’ın, Türk Mezarı diye bilinen yeri Türk toprağı olarak kabul edilerek, buraya Türk bayrağı çekilecek ve bir Türk Garnizonu bulunacaktı.

-   12. maddesine göre Halep Şehri’nin su ihtiyacını karşılamak üzere Antep’in 15 km güneyindeki, Çağdan pınarından çıkan ve bir kanalla Halep’e bağlanan Halep Arığı veyahut da Kuveyt suyu, Halep’e kadar yol boyunca bulunan Türkmen köy ve kasabalarının da istifadesine açık tutulacaktı.

-   13. maddesine göre de hududun güneyinde kalan Türkmenler mer’a, emlak ve arazilerinden istifade edip, vergiye tâbi olmaksızın istedikleri zaman Türkiye’ye serbestçe girip, çıkabileceklerdi.

O tarihlerde dahi Suriye’de 600 binden fazla Türk’ün yaşadığının kayıtlarda geçtiğini hatırlatalım. 1900’lerin başında Suriye bölgesinde yaşayan nüfusun aşağı yukarı 1 milyon 720 bin olduğu düşünüldüğünde, Türk nüfusun yüzde 35 olduğu görülüyor. Ne söylendiğine değil, söylenenin arkasına bakmadan gerçekleri görebilmek mümkün değildir. Yıllardır söylenenin aksine, Türkler başta Suriye ve Irak’ta olmak üzere Orta Doğu’da kesinlikle azınlık nüfus değildirler. Masada cetvelle çizilmiş coğrafya hikâyelerinde bizlere azınlık olduğu anlatıla gelse de bölgenin asli unsurudurlar.

SURİYE’DE İKİNCİ BÜYÜK ETNİK GRUP TÜRKLERDİR

Bugün Suriye’de Türk nüfusunun 4 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir ki, bu da Türklerin Suriye’de Araplardan sonra ikinci büyüklükte etnik grup oluğunu gösterir.

Suriye rejimi tarafından Türklere karşı baskı, asimilasyon ve göçe zorlama politikaları yıllar boyu devam etmiştir. Suriye rejimi, Ankara Antlaşması hükümlerine aykırı olarak, Türklerin, arazi ve mülklerini devletleştirmiştir. Suriye hükümeti bunu yapmakla, 900 yıllık vatan parçasından bu bölge Türklerinin toplu halde Türkiye’ye göç etmelerine zemin hazırlıyordu. Çünkü arazi ve mülkleri devletleştirildikten sonra bölge Türklerinin, onları bu toprağa bağlayan vatan ve yurt kavramı ortadan kaldırılmış olacaktı. Böylelikle hudutların belirlenmesinden on yıllar sonra, asırlardır Türk yurdu olan bu topraklar, Türk nüfusunu kaybederek, Araplaşacaklardı.

SURİYE’DE TÜRKSÜZLEŞTİRME POLİTİKALARI

İşte Suriye iç savaşı tüm kötülüklerine rağmen Suriye rejimine bu fırsatı doğurmuş ve Türkler yurtlarını terk etmek zorunda kalmışlardır. Suriye Devlet Başkanı Esat’ın zaman zaman “rejim aleyhtarlarından kurtulduk” sözleri de bu durumdan kaynaklanmaktadır.

Suriye’de gerek baskı ve asimilasyon ve gerekse göçe zorlama şeklinde “Türksüzleştirme Politikaları” uygulanmış ve uygulanmaya da devam edilmektedir. Asimilasyon politikaları neticesinde bir Türkmen Yörük aşireti olan Karakeçili Türkleri Kürtleştirilmeye çalışılmaktadır.

PKK/YPG Türk kimliklerinin farkında olan ve aşiretin de farkına varmasını sağlamaya çalışan Karakeçili aşiret mensup ve liderlerini katletmekte ya da para ile katlettirmektedir.

Son olarak 18 Nisan 2002’de Türkmen Karakeçili Torunları Derneği Başkanı Hasan Halle, Suriye'nin Güvenli Bölgesi diye bilinen El Bab Başköy kasabasında aracına konulan EYP'nin patlatılması sonucunda şehit oldu.

Rahmetli Hasan Halle ile ben de Suriye’nin kuzeyinde geçen yıl görüşmüştüm. Terör örgütünün onlarca yıldan beri Karakeçili Türkmen aşiretini farklı etnik yapılara yamama çabalarına karşın, tarihi gerçekleri ortaya koyup Karakeçili aşiretinin öz Türk aşireti olduğunu savunan ve şehadetinden iki hafta önce aşiret otağını Başköy’de kuran kahraman bir Karakeçili Türkmen Aşireti lideriydi. Mekânı cennet olsun inşallah.

Sözün özü halen Suriye’de Arapça ve Kürtçe de konuşan çok sayıda Türk vardır. Türk kimliğinin bu soydaşlarımıza hatırlatılması ve Türkçe’nin öğretilmesi ve yaşatılması çok önemlidir. Bu zaten Ankara Antlaşması'ndan doğan hakkımızdır.

SURİYE VE IRAK POLİTİKAMIZIN MERKEZİNDE TÜRKMENLER OLMALIDIR

Bu çerçevede Türkiye’nin ve Türk dünyasının Suriye ve de Irak’a ilişkin politikalarında Suriye ve Irak Türklerini (Türkmenlerini) merkeze alması son derece önemlidir. Türklerin bölgedeki siyasi gücü böylece artacaktır. Suriye ve Irak’ta Kürtlerin muhatap alınması durumunda Türk varlığının kendi elimizle zayıflatıldığının ve zayıflatılacağının görülmesi gerekir.

Büyük Türkeli (Türkmeneli) haritası daima aklımızda olmalı, Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğü içerisinde Türk varlığının korunması, desteklenmesi ve güçlendirilmesi birinci önceliğimiz olmalıdır. Bu noktada Irak ve Suriye Türklerinin iş birliği ve eşgüdümünün temini de büyük fayda ve güç sağlayacaktır.

Türkiye elbette Suriye yönetimi ile masaya oturmalı ama birinci önceliği Türk varlığının korunması ve bu bağlamda Ankara Antlaşması hükümlerinden de hareketle Türkiye’nin Kıbrıs’ta olduğu gibi Türkmen hak ve özgürlüklerinin garantörü olması olmalıdır.

Türkiye, Suriye Türkmenlerini, Suriye yönetiminin insafına bırakmamalıdır. Suriye Türkmenlerinin en büyük korkusu budur. Suriyeli Türkmenlerin Türkiye için özel konumu olduğu daima ön planda tutulmalı ve ifade edilmelidir. Suriye’nin asli kurucularından olan Türkmenlerin can ve mal güvenliğinin yanı sıra, Suriye’nin geleceğinde hak ettikleri yeri alabilmeleri garanti alınmalıdır. Türkmenlerin haklarının ve yönetimde yer almasının garanti altına alınması ve Türkiye’nin bu konuda garantör kabul edilmesi hedefimiz olmalıdır diye düşünüyorum.

Diliyorum en kısa zamanda Süleyman Şah’ın kabri de ait olduğu Karakozan’daki türbesine nakledilir ve Türk bayrağı toprağımıza tekrar çekilir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin çok güçlü olduğuna ve gereğini eninde sonunda yapacağına inanıyorum.

Türk'ün güneşi parlak, yolu açık, Kızılelma’sı yakın olsun!

*Hatay’ın güney sınırının hemen Suriye tarafında Lazkiye’ye bağlı Hayat bölgesi kastediliyor.