1897 Osmanlı-Yunan savaşından Suriye'ye dersler

Türkiye ve Beşar Esad başkanlığındaki Suriye üst düzey yetkilileri arasında Rusya’nın aracılığı ile yapılan görüşmeler devam ediyor. Bu temas ve görüşmeler neticesinde; yerinden edilmiş insanların yurtlarına dönebilmelerini, akan kanın durmasını, Suriye’de başta Türkmenler olmak üzere can, mal ve siyasi güvenliklerinin sağlanmasını, insan haklarına saygılı bir ortamın tesisi ile neticelenmesini canı gönülden arzu ediyorum.

Ancak, her iki devletin üst düzey yetkililerinin görüşme sürecine, daha doğrusu BAASCI Esad Yönetimi ile görüşülmesine, Türkiye'nin Suriye Rejimi'yle yakınlaşmasına karşı çıkan Suriyeli Arap muhalifler son bir hafta içerisinde Halep ve İdlib kırsalındaki şehir ve kasabalarda taşlı sopalı protestolarda bulundular. Diğer yandan İdlib'in güneyinde silahlı gruplarla Suriye rejim güçleri arasında çatışmalar yaşandı.

İşte bu noktada, Türkiye’nin geçmiş Suriye politikası konusunu tartışmaktan öte, geleceğimizi etkileyebilecek günümüzdeki mevcut durum ve gelişmeleri aktarmak istiyorum.

GEÇTİĞİMİZ HAFTA TÜRKİYE KONTROLÜNDEKİ BÖLGELERDE YAPILAN PROTESTOLAR

Protestocuların ve önde gelen muhalif liderlerin “Suriye rejiminin devrilmesini ve uzlaşılmamasını, Suriye muhalefet güçleri ve fraksiyonları üzerinde baskı kurulmasını ve Suriye Rejimi ile her ne ad altında olursa olsun uzlaşmaya sürüklenilmesine izin verilmemesini” istedikleri gelen haberler arasında.

Hatta Türkiye destekli muhalif liderlerden Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) Başkanı Salim el Muslat da 13 Ocak 2023’de Azez’de düzenlenen protestolara katılmıştı. Ancak göstericiler Türkiye ile Esad Rejimi arasındaki görüşmelere karşı net tavır koymadığı gerekçesiyle taşlar ve sopalarla Salim el Muslat’a saldırdılar. Muslat kalabalığın elinden zor kurtuldu.

Benzer gerekçelerle (Aralık ayı sonunda Moskova'da düzenlenen üçlü toplantıyı memnuniyetle karşıladığı şeklindeki kendisine atfedilen bir açıklamanın ardından) "Suriye Geçici Hükümeti" ve Başkanı Abdurrahman Mustafa'ya da karşı Arap protestocuların tepki gösterdiği ancak Abdurrahman Mustafa’nın o esnada bölgede olmadığı da edindiğim bilgiler arasında. Abdurrahman Mustafa’nın aynı zamanda bir Türkmen ve iyi bir lider olduğunu da belirtelim.

SMDK Başkanı Muslat, olayın ardından yaptığı görüntülü açıklamada, kendilerinin de Esad yönetimine karşı olduğunu ve bu nedenle gösteriye katıldığını yineledi.

SMDK Başkanı Salim el Muslat, iki hafta kadar önce Ankara’da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüşen Suriye muhalefeti heyetinde idi ve görüşmenin ardından Muslat, yaptığı yazılı açıklamada “Türkiye, Suriye devriminin ve muhalif güçlerin güçlü bir müttefiki. 2118 ve 2254 sayılı Cenevre Kararları başta olmak üzere Suriye meselesine ilişkin tüm uluslararası kararlarda Türkiye’nin böyle kalacağını ümit ediyorum” demiş ve Esad Rejimi'nin sözlerini yerine getirmediğini savunarak “Suriyeli muhalifler, halkın acısını dindirmek için siyasi süreci harekete geçirme konusunda istekli. Adalet ve eşitliğe dayalı yeni bir dönem ve Suriye ile bölge ülkeleri için güvenlik ve istikrar tesis edilmeli” şeklinde ifadelerde bulunmuştu.

SURİYE TARAFINDAN HENÜZ YERİNE GETİRİLMEYEN BMGK KARARLARI

Peki nedir bu çözüm için şart koştukları; Cenevre 1 bildirisi, BM Güvenlik Konseyi'nin 2118 ve 2254 sayılı kararları?

30 Haziran 2012 tarihinde ilgili kuruluş ve kesimlerin Suriye Eylem Grubu olarak Cenevre'de Birleşmiş Milletler Ofisinde yaptıkları görüşmeler sonunda yayımladıkları bildiride:

“Tam yürütme yetkilerine sahip geçici bir hükümet organı” kurulması,

-  Suriye’de herhangi bir siyasi çözümün ancak herkes tarafından paylaşılabilecek ve kesin takvime bağlanmış bir gelecek perspektifi sunması, herkes için güvenlik, istikrar ve sükûnet ortamı oluşturulması halinde olabileceği,

-  Suriye’de kalıcı demokrasi kurulması,

İnsan hakları, yargının bağımsızlığı, hükümettekilerin hesap verebilirliği ve hukukun üstünlüğü konularında uluslararası standartlara uygun halka açık mekanizmaların tesisi,

Herkes için eşit fırsatlar sunan; mezhepçiliğe veya etnik, dinsel, dilsel veya başka herhangi bir temelde ayrımcılığa izin vermeyen bir devlet yapısı oluşturulması,

-  Bu temelde, anayasal düzen ve hukuk sistemi gözden geçirilerek bir anayasa taslağının hazırlanması ve halkın onayına tabi olacağı hususları belirtilmiştir.

BMGK 27 Eylül 2013 tarihli 2118 sayılı kararıyla; Suriye Arap Cumhuriyeti'nde her türlü kimyasal silah kullanımını, özellikle de Suriye Rejimi'nin 21 Ağustos 2013'te kimyasal silah kullanarak yaptığı GUTA saldırısını kınayarak, uluslararası hukuka aykırı olduğunu ilan etmiş, Suriye'nin bu silahları uluslararası kontrole dâhil etmesini ve kullanmamasını uygulama planına bağlamıştır.

BMGK 18 Aralık 2015 tarihli 2254 sayılı kararıyla; Suriye’de kurulacak bir geçici hükümet vasıtasıyla özgür ve adil seçimlerle siyasi geçişin yapılmasını istemiştir.

İşte Esad Rejimi'ne muhalif güçler Cenevre 1 bildirisi,  BM Güvenlik Konseyi'nin 2118 ve 2254 sayılı kararları gereği yerine getirilmedikçe bir uzlaşma olmasının kabul edilmemesi gerektiğini ısrarla ifade ediyorlar.

PROTESTO GÖSTERİLERİNE KATILMASALAR DA TÜRKMENLER DE ENDİŞELİ

Aslında edindiğimiz intiba, Türkiye kontrolündeki bölgelerde yaşayan sadece Araplar değil, Türkmenlerin de Esad Yönetimi ile yürütülen görüşmelerden kendi gelecekleri açısından kaygı duyduklarını göstermektedir.

Bu noktada hem Türkmenler hem de Araplar Esad Yönetimi'ne güvenmemekte, bu yüzden de Esad ile görüşülüp uzlaşılmasına karşı çıkmaktadır.

Türk Ordusu'nun bölgeden çekilmesi durumunda koyu bir BAAS Rejimi olan Esad Yönetimi'nin ciddi bir zulme başlayacağı yönünde güçlü bir endişe halk arasında taban bulmuş durumdadır. BAAS Rejimi'nin Irak’ta ve Suriye’de on yıllardır yaptığı katliamlar, zulümler ortadadır. Kendi halkına kimyasal silahlar kullanabilen korkunç bir ideolojiden bahsettiğimi unutmayın lütfen.

Türkmenler ve Esad Rejimi'ne muhalif halk kesimleri bu nedenle kendilerinin Suriye Yönetimi'ne terki durumunda, Esad Rejimi'nin eninde sonunda hınç alacağını ve insanları öldürüp katledeceğini, mallarına mülklerine el koyacağından emin olduklarını söylüyor.

Elbette Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendi hak ve menfaatleri çerçevesinde dengeleri gözeterek önceliklerini belirlemekte, politikalarını güncellemektedir.

TÜRKİYE’YE KÜSMEYEN, SIRT ÇEVİRMEYEN VE İKİLİ OYNAMAYAN TEK GRUP; TÜRKMENLER

Tüm bu çetrefilli ortamda bölgedeki Sünni Araplar, Kürtler, Nusayriler ve diğer kesimler açık açık kendilerine ait bağımsız ya da özerk yönetimler isterken, bizim özellikle Türkmenlere sahip çıkmamız önceliğimiz olmak durumundadır.

Üstelik 11 yıllık Suriye İç Savaşı süresince Türkmenler, Türkiye’ye küsmeyen, sırt çevirmeyen ve ikili oynamayan tek grup olarak karşımıza çıkmaktadır.  

Türkiye elbette Suriye Yönetimi ile menfaatleri gerektiriyorsa masaya oturmalıdır. Türkmenlerin Suriye’nin asli kurucu unsurlarından biri olduğu da unutulmamalıdır. Bu görüşmelerde, Suriye’de Türk varlığının korunması ve güçlendirilmesinin öncelikli olarak hedeflenmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum.

Bu hedef doğrultusunda en azından:

- Suriye’den Türkiye’ye tehdit oluşturan hiçbir oluşuma (terör ya da başka) izin vermeme garantisinin alınması,

- Ankara Antlaşması hükümlerinden de istifade ile Türkiye’nin Kıbrıs’ta olduğu gibi Suriye’deki Türklerin hak ve özgürlüklerinin yanı sıra yönetimde yer almalarının garantörü olacak bir mekanizma oluşturulması,

- Sığınmacıların geri dönüşlerinin, can ve mal güvenliğinin sağlanması

Türkiye sınırı boyunca belirlenecek bir derinliğe kadar (mesela 60 km) alanın birlikte yönetimi konusunda mutabakat sağlanması,

- Eğer Suriye’de özerk bölge ve yönetimler oluşturulacaksa öncelikle mutlaka Türkmen özerk bölge ve yönetimlerinin oluşturulması gerekir düşünüyorum.

HER DAİM İBRETLİK DERS 1897 OSMANLI-RUS SAVAŞI: SAHADA TÜRK ZAFERİ, MASADA YUNAN ZAFERİ

Yunanistan'ın Osmanlı idaresindeki Yanya ve Girit Rumlarını isyana kışkırtmaya devam etmesi üzerine çıkan ve Osmanlı Ordusu'nun kesin zaferiyle sonuçlanan 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı (diğer adıyla Otuz Gün Savaşı, 17 Nisan-19 Mayıs 1897)’ neticesinde:

- Rusya’nın baskısıyla İstanbul Antlaşması imzalanmış,

Osmanlılar sanki savaşta yenilmiş gibi, savaş sırasında ele geçirdiği Teselya’yı boşaltmış,

- İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya'nın baskısıyla Girit'in muhtariyeti (özerkliği) ilan edilerek adadaki Türk hâkimiyeti fiilen sona erdirilmişti.

Buradan çıkarılacak ders; Suriye’deki terör odaklarını temizlemek hedefimizken ve bölgeyi kontrol altına almışken, Rusya (ve ABD) aracılığında yapılacak bir antlaşma ile sözde Kürt özerk bölgeleri adı altında PKKİSTAN-TERÖRİSTAN kurulması, Türkmenlerin katli, ellerinden mal ve mülklerin alınması neticesi ile karşılaşmayalım da… 1897’de yaşadığımızın benzerini tekrar yaşamak olur.

TÜRK DÜNYASININ ORTADOĞU POLİTİKASININ MERKEZİNDE TÜRKMENLER OLMALI

Sözün özü;

-   Türk dünyasının Irak ve Suriye politikasının merkezinde Türkmenler olmalıdır.

-   Türkmenleri Suriyeli ya da Iraklı gibi toptancı söylemlerin dışında tutmalıyız.

-   Büyük Türkeli (Türkmeneli) haritası daima aklımızda olmalıdır.

-  Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğü içerisinde Türk varlığının korunması, desteklenmesi ve güçlendirilmesi birinci önceliğimiz olmalıdır.

-  Irak ve Suriye Türklerinin iş birliği ve eşgüdümünün temini ve tek bir kültürel bayrak (TÜRKELİ YA DA TÜRKMENELİ BAYRAĞI) da bu bakımdan büyük fayda ve güç sağlayacaktır.

 

Diliyorum en kısa zamanda Süleyman Şah’ın kabri de ait olduğu Türk toprağı Karakozak’daki türbesine nakledilir ve TOPRAĞIMIZA TÜRK BAYRAĞI TEKRAR ÇEKİLİR.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin çok güçlü olduğuna ve toprağımıza tekrar Türk Bayrağını tekrar çekeceğine inanıyorum.

Türkiye, Suriye Türklerinin 100 yıldır esmesini beklediği POYRAZ’dır!

POYRAZ esmiştir ve şüphesiz Suriye’de yaşayan kardeşlerini bir daha asla bırakmaz evvel Allah!

Devletimizin güneşi parlak, yolu açık, ömrü ebedi olsun!