1982 Darbe Anayasası’ndan geriye ne kaldı?
41 yıl önce yürürlüğe giren ve “darbe” ürünü olarak değerlendirilen 1982 Anayasası’nın bugüne kadar birçok defa değiştirilmesine rağmen üzerine yapılan tartışmalar hiç bitmiyor. Her seçim döneminde Türkiye'nin daha özgürlükçü, daha demokratik, sivil bir anayasaya ihtiyacı olduğunu belirten, mevcut anayasayı değiştirme önerileri sunan siyasi parti temsilcilerini görüyoruz.
2023 genel seçimleri sürecinde 6’lı masa bileşeni DEVA Partisi’nin Genel Başkanı Ali Babacan, "Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür" ifadesinin yer aldığı 66. maddenin revize edilmesi gerektiğinin altını çizdi. Öncesinde ülkede "uygun iklim" olduğunda Anayasa'nın ilk dört maddesi üzerinde de tartışılabileceğini savunmuştu. Sonrasında aldığı tepkilerden dolayı geri adım atmak durumunda kalsa da seçim sonuçlarına bu çıkışın olumsuz etkisi yansıdı.
Demokrasi ve özgürlük sınırlarını kim belirliyor? CHP’de diktatörlük, tek adamlık rejimi kuran, genel başkanlık koltuğunu bırakmayan, ilk dört maddesi de dâhil gelin anayasayı bütünüyle değiştirelim teklifini öne süren Kemal Kılıçdaroğlu mu? Ali Babacan mı veya Ahmet Davutoğlu’mu yoksa aynı ittifakın içinde yer alan Meral Akşener mi? Yeşil Sol Parti mi? Türk milleti, Türk devleti ifadesini hazmedemeyen bölücü unsurlar mı? Demokrasi ve özgürlüklerin en büyük düşmanı terör örgütlerine açık destek verenler mi?
Örneğin Anayasa’nın 66. maddesi değişirse herkes kendini bu ülkenin eşit ve özgür vatandaşı mı hissedecek? Hayır, tam aksine ayrışmalar, kamplaşmalar, baskılar, çatışmalar eşliğinde millet, devlet kavramının içi boşaltılacak…
Türk milleti ifadesi hiçbir ayrımı, bölücülüğü kabul etmeyen bir bütünü temsil eder. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 10. maddesi, eşitlik ilkesinin koruma altına alındığı temel hükümdür. Bu maddede “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” denir. Yani Anayasa önünde herkes eşit vatandaşlık haklarına sahiptir.
Bu metin en kapsayıcı şekliyle karşımızda duruyor. Başka bir tanıma ihtiyaç var mı? Uygulamada aksaklıklar yaşanıyorsa vaat edilen yeni anayasa için de değişen bir şey olmayacak demektir. Kâğıt üzerinde çok iyi hazırlanmış anayasa metinlerine sahip olup uygulamada sorun yaşanıyorsa burada sorgulanması gereken anayasa değil, anayasanın ihlal edilmesidir…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 12 Eylül askeri darbesinin 43'üncü yıl dönümü nedeniyle Ulucanlar Cezaevi Müzesi’nde düzenlenen 'Yeni Anayasa Sempozyumu'nda; “12 Eylül yönetiminin ülkemizin kabine sapladığı en büyük hançer, üzerinde halen konuştuğumuz, tartıştığımız 1982 darbe anayasasıdır. Her ne kadar 1987'den itibaren 23 kez değiştirilmiş, hatta 2017'de tarihi bir yönetim sistemi değişikliğine gidilmiş olsa da elimizdeki metin hâlâ bir darbe anayasasıdır” açıklamasında bulundu.
Öncelikle şunu belirtmekte fayda görüyorum. Milletin gündeminde “yeni anayasa” yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesinde yer aldığı gibi 23 kez değiştirilmiş, 2017’de sistem değişikliğine gidilmiş bir anayasadan bahsediyoruz. TRT Haber canlı yayınına katılan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, bugüne kadar toplamda 176 maddesi olan 1982 Anayasası’nda 184 maddenin değiştiğini, bunun bir maddenin birden fazla kez değiştiği anlamı taşıdığını belirtti. Dolayısıyla darbe anayasandan geriye kalan pek bir şey de yok.
2017’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçtik. Türkiye’nin önünü açan önemli bir gelişmeydi. Sistem anayasal zeminde, adaletten şaşmadan doğru yönetilir, boşluklardan oluşan eksiklikler giderilir, kuvvetler ayrılığı ilkesinin işlevselliği tam anlamı ile temin edilirse Türkiye güçlü, demokratik, özgür bir ülke haline gelir.
Türk milleti, etnik kimliklere, mezhepsel ayrışmalara, çeşitliliğe atıf yapılarak gündeme gelen anayasa tartışmalarına mesafeli yaklaşıyor. Böyle bir zeminde tartışılan ve hayata geçirilmek istenen anayasa milletten destek görmez…