28 Şubat ve toprağa gömülen Kuran-ı Kerim’ler
12 Eylül 1980 askeri darbesi PKK terör örgütünün palazlanmasına, 28 Şubat 1997 postmodern darbesi Fetulahçı Terör Örgütü’nün palazlanmasına sebep oldu.
Necmettin Erbakan nezdinde Müslüman ahali cendereye alınırken “Başörtü teferruattır” diyen ve her kılığa giren FETÖ terör örgütü “boşalan kadrolara” hızla yerleşti.
Mütedeyyin diye görevinden uzaklaştırılan vatansever subay ve hâkimlerin yerine FETÖ’cüler yerleşti.
15 Temmuz 2016 Darbe Kalkışması aslında 28 Şubat’ın vesayetini kıran milletin fiilen meydanlara çıkıp “Amerika’ya ve onun örgütlerine dur diyoruz” mesajıydı.
Eğer bu darbeler yaşanmasaydı Türkiye’nin kişi başı milli geliri 18-20 bin dolar seviyelerine, emekli maaşları 25 bin TL’den başlayan seviyelere gelebilirdi. KAAN, Kızılelma, İHA ve SİHA’lar on yıllar önce göklerde olabilirdi.
Geç de olsa ayağa kalkabildik. Şimdi koşma vaktidir.
Geçmişi unutmadan, ama geçmişe de çok takılmadan ileriye gitme vakti…
Asılan hocalar, toprağa gömülen Kur’an-ı Kerim’ler, yaşı büyütülüp idam edilenler, şiir okudu diye hapse atılanlar, kumpas olduğu sonradan anlaşılan/anlatılan dava silsileleri, yeniden yargılama bekleyen masumlar!
Türkiye ne kaoslardan geçti.
Aydın Doğan köşe yazımdan dolayı dava açtığında bir avukat dostum şöyle demişti: “Düzgün hâkime denk gelirse bunun cezalık tarafı yok, ama ideolojik bakışa sahip hâkime denk gelirse işi uzatabilir.”
Bu gün bile bu tehlike milletin ensesinde…
Daha alınacak yol var.
“MEDİNE NİNE”
2002’de Ak Parti iktidara geldi ama başörtü yasakçılığı 10 yıl daha sürdü, hiçbir şey bir anda düzeltilemedi.
“Vesayet” denilen şey tam da böyle işte!
Kuaförlerde “Türban üstü peruk yapılır” tabelaları vardı. Çünkü başörtü ile kamu kurumlarına girilemiyordu. Peruk takmak çözüm değildi, lakin insanların içine düştüğü “bunalım” bu şekilde tecelli etmişti.
Türkiye 28 Şubat sürecinde “Taliban zihniyetinin” benzerini yaşıyordu.
Kızlar okullara alınmıyordu; çağdaşlık adına…!
O bunalımı yüreğinden söküp atamayanların ülkesi…
Sene 2024 olmuş, lakin vicdanlarda “Acaba?” sorusunun sızladığı mevsimler hiç unutulmuyor.
Unutursan bir daha yaşarsın!
Çünkü unutmak bir nevi ölmekle eşdeğer!
Çünkü unutmak aslında bir nesnenin eskiyip çöpe atılması gibi bir şey!
Ahde vefa yok…
Yıllarca giydiği paltoyu bir çırpıda çöpe atanlar…
Vücudunun kıvrımları ve kokusu sinmiş elbiseler…
Elbiseye de ahde vefa olur mu?
Olur!
Ama modernizm denen barbarlık çizgisinden hallice çağlar artık bu durumları “romantizm ve sürrealizm” addediyor.
Sene 2002!.. İstanbul Üniversitesi rektörü Kemal Alemdaroğlu! 71 yaşındaki Medine Bircan’ın başı kapalı fotoğrafının olduğu sağlık karnesi reddedilerek yerine başı açık fotoğraflı karne isteniyor! Bu karne gelmediği için Medine Bircan ölüm döşeğindeyken bile tedavi edilmiyor. Oğlu gidip fotoshopla annesinin fotoğrafına saç ekletiyor. Ve Medine nine o gün vefat ediyor!
Bu yaşananlar bu gün birilerine “La Fontaine’dan masallar” gibi gelse de yaşandı o günler kardeşim!
Bir daha yaşanmasın!
Türkiye, dünyaya biat eden değil; dünyayı yöneten ülke olacaktır.
Yeter ki Türkiye’yi Türkler yönetsin; bugün olduğu gibi!
SON SÖZ: AK Parti'de 20 sene vekillik yap, belediye başkanlığı yap; AMA bir seçimde aday göstermediler diye başka partiden aday ol! CHP'de 20 sene vekillik yap, belediye başkanlığı yap; AMA bir seçimde aday göstermediler diye başka partiden aday ol! İlkesel olarak her iki durum da yanlıştır.