6’lı masa çıkmazı
Tarihin en büyük felaketlerinden birini yaşadığımız bu süreçte 6’lı masa bileşenlerinin ciddiyetten ve nezaketten uzak çocukça çıkışlarına şahitlik ediyoruz. Türkiye’nin deprem, kuraklık, ekonomi, kalkınma, dış politika, terör, eğitim, sağlık, barınma ve göç gibi hayati öneme sahip konuları ve çözüme kavuşulması gereken birçok sorunu varken, 6’lı masanın cumhurbaşkanı adayı meselesi iki yılı aşkın süredir ülke gündemini kilitledi.
Toplantılar, deklarasyonlar, ortak mutabakat metinleri, imzalar, baskılar, dayatmalar, kaos, kriz derken bir türlü açıklanamayan, malumun ilanı cumhurbaşkanı adayı nihayet seçime iki ay kala kamuoyu ile paylaşıldı. 6’lı masanın cumhurbaşkanı adayı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu oldu.
Aylarca aday tarifi yapıldı. Kılıçdaroğlu’nun adı “kazanamayacak aday” olarak ilan edildi. Kılıçdaroğlu baştan itibaren kaçak dövüşmek yerine “ben adayım” deseydi masada kalan kalır, giden giderdi. Aslına bakılırsa böyle olacağı belliydi, kriz adım adım, göz göre göre geldi ve devam edecek gibi de duruyor.
Aday konusunu karara bağlamakta zorlanan bir masanın, anlaşma sağlayıp başarılı bir seçim süreci yürütmesi, iktidar olmaları halinde ülkeyi yönetebilme ihtimali çok düşük. Altı lider bir araya gelip bir adayı belirlemede kriz çıkarıyorsa burada iktidara alternatif oluşturacak bir siyasi oluşumdan bahsedemeyiz.
Nitekim 6’lı masa iktidara geldiğinde, kadrolar belirlenirken, karar alma aşamalarında neler yaşanacağının, ülkenin nasıl yönetileceğinin fragmanını izlemiş olduk. Geri getirmekle ilgili vaat ettikleri Parlamenter Sistem'de, çıkan siyasi krizler sebebiyle yıkılan koalisyon hükümetleri dönemini hatırladık. Her şey kamuoyunun gözleri önünde gerçekleşti.
Yeterince açık olan bir konuyu ayrıntılarıyla izah etmeye gerek var mı? Başı ve sonu belli, fotoğraf net, ne var ki yansıtılmak istenen çok başka. Bazı muhalif çevreler yaşanan hadiseleri bir başarı öyküsü gibi anlatsa da 6’lı masanın kazananı yok. Hepsi birden kaybetti. Böyle durumlarda ne diyorduk? "Görünen köy kılavuz istemez."
Siyasette güven önemli. Güven, sağlıklı iletişimi, karşılıklı etkileşimi ve ilişkileri ayakta tutan en temel ilkedir. Muhalefette anlaşmazlık vuku bulduğunda, tarafların birbirlerine saldırma biçimini ve artan gerilimi gördükçe, iktidara olan bağlılığı, güveni ve beklentiyi anlamaya çalışmak lazım.
Türkiye siyasetinde bir değişime ihtiyaç duyulduğu gerçeğini inkâr edemeyiz. İktidar partisinin gidişatından memnun olmayan karasız seçmen kitlesini de yok sayamayız. Bir tarafta kendi krizini yönetemeyen muhalefet, bir tarafta her şeye rağmen toplumun sorunları çözmek için bir irade ortaya koyan iktidar var.
Türkiye’yi yönetmek çocuk oyuncağı değil. Kendi ihtirasları ve hırslarına yenik düşenlerin işi hiç değil. Türkiye’yi yönetmek ciddiyet ve sorumluluk ister. Siyaset kişisel menfaatlere hizmet etme alanı olmaktan çıkarılmalı. En ufak hatada istifa mekanizması çalışsın, siyasi kanunlar kapsamında sıkı denetim ve ceza sistemi devreye girsin bir bakalım kaç kişi bu ağır yükü ve sorumluluğu sırtlanmak istiyor.
Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda iktidarı terk eden seçmen muhalefete gitmiyor. Çünkü 6’lı masa hafızalarda değişimi, umudu, huzuru değil kaosu, dayatmayı ve baskıyı çağrıştırıyor. Seçmen boşlukta, tutunacak dal arıyor ve 6’lı masadan çıkış olmadığını görüyor.
Sonuç olarak, iktidarın kendini yeniden formatlayıp, yeni bir vizyonla ortaya çıkması bekleniyor. Bu durumda Cumhur İttifakı’nın tek rakibi kendisi. Seçimi kazanmak istiyorsa kazanır, kaybetmek istiyorsa kaybeder…