AKP’li bakanlığın skandal sorusu ve içine düştüğümüz ‘büyük karanlık’…

Rezaleti artık biliyorsunuz:

Birgün’den Timur Soykan’ın haberine göre, İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel, henüz altı yaşında olan kızı H.K.G’yi aynı cemaatin talebelerinden Kadir İstekli’yle ‘’evlendiriyor.” (2004)

Ve ne yazık ki; bu suça anne de ortak ediliyor.

O dönem 29 yaşında olan İstekli ise 6 yaşındaki H.K.G ile ‘’dini nikah’’ kıymakta herhangi bir sakınca görmüyor.

H.K.G’nin savcılığa verdiği ifade, siyasallaşmış tarikat ve cemaatlerin nasıl bir karanlıkta yaşadıklarının en açık göstergesi.

H.K.G’nin verdiği son ifade, çocuklarımızın hiçbir koşulda tarikat ve cemaatlere teslim edilmemesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor.  

BU SATIRLARI HERKES OKUMALI!

Ben biraz sonra buraya aktaracağım satırları okurken, kendimi mideme güçlü bir yumruk yemiş gibi hissettim.

Nutkum tutuldu; ne yazacağımı, ne diyeceğimi bilemedim…

İNSANLIK SUÇU…

Tarih 2004…

H.K.G, 6 yaşında…

“Babam ‘Kızım artık gelin olabilir’ dedi. İki kişi şahidimizdi. Elimde oyuncağım vardı. Nikahım kıyıldı. Abim beni ertesi gün medresenin alt katına götürdü.”

H.K.G, cemaatin karanlığını anlatmaya devam ediyor:

“Abim beni Kadir’in odasına götürdü. Abim çıktı odadan Kadir ile yalnız kaldık. Kadir yanıma geldi. Başımı okşadı. ’Oyun oynayalım mı?’ dedi. Yanımdan kalktı odanın kapısını kapattı. Odanın kapısı camlıydı.”

İnanın yazarken bile midem bulanıyor…

Independent Türkçe'den Cihat Arpacık’ın aktardığı ifadeler, nasıl bir insanlık suçu işlendiğinin en somut kanıtları…

EVLİLİK DEĞİL TECAVÜZ!

H.K.G bu suçu deşifre ediyor ve şöyle konuşuyor:

“Kadir, görünmesin diye cama havlular örttü. Sonra tekrardan yanıma geldi. Benden minderin üzerine yüz üstü yatmamı istedi. Eliyle başımı tuttu, eteğimi kaldırdı. Benden gözlerimi kapatmamı istedi. Ben fermuar sesi duydum, ayaklarımda bir şey hissettim. (Independent Türkçe, ifadenin bu kısmını yayınlamıyor.)

Bana bizim evlendiğimizi söyledi. 'Annen ve baban nasıl evlilerse biz de öyle evliyiz, sen benim karımsın, ben de senin kocanım. (…) Annem ve babam ona 'damadım' diyorlardı. 

“BÜYÜK BİR KARANLIK…”

H.K.G’nin ifadelerine dikkat edin…

“Evlendirildikten” sonraki yıl yaşadığı acıyı şöyle anlatıyor:

“Sapanca’daydık… (…) Benim kıyafetlerimi tamamen çıkarmıştı. Kendi kıyafetlerini de çıkartmıştı. Sonra kendi cinsel organını (…) Ben çok ağladım, çok canım yandı, karnım ağrıdı. Sonra ben büzüşerek yattım. O tekrar bana kızdı. Bana 'ne halin varsa gör' dedi. 7-8 yaşlarındaydım. O gece sonrasını hatırlamıyorum. Sadece büyük bir karanlık hatırlıyorum.

BAKANLIK NE YAPIYOR?

Siz şimdi bu ifadelerin bir kısmını okuduktan sonra isminden ‘Kadın’ın çıkarıldığı Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın bu alçaklığa karşı tavır aldığı ve kişilerin cezalandırılması için harekete geçtiğini düşünürsünüz değil mi?

2020 yılından bu yana devam eden kovuşturma sürecine dahil olduğunu söyleyen AKP’li bakanlık, kadınları korumak yerine, onları “2. sınıf vatandaş” olarak gördüğünü itiraf eden uygulamalara devam ediyor.

SORUYA BAKIN…

Bakanlık, tam da bu rezaletin patladığı günlerde bir anket düzenliyor ve Anadolu Üniversitesi öğrencilerine “Sizce kadınlar çalışmalı mı?”“Çalışmamalı ise neden?” diye soruyor.

Zihniyete bakın…

Birgün’den Mustafa Kömüş’ün ortaya çıkardığı bu rezalet, yeni H.K.G’lerin kurban edilmesine zemin yaratıyor. Tarikat ve cemaatlerin çağ dışı kalmış zihniyeti, bakanlık eliyle meşrulaştırılıyor.

ÜÇ – BEŞ OY UĞRUNA…

Siyasal iktidar, tarikat ve cemaatlerin insan kaynağından beslenmek ve kendisine kitle tabanı yaratmak isterken, Türkiye’yi ise büyük bir karanlığa sürüklüyor.

2020’den bu yana süren kovuşturmanın davasının 2023 yılının mayıs ayının sonuna atılması garip değil mi?

TUTUKLU BİLE YOK

Bu süreçte, tek bir kişinin bile tutuklanmamış olması sanıkların nasıl bir koruma zırhına büründüğünü açıkça göstermektedir.

Gülşen için hemen harekete geçen yargımız, söz konusu cemaat olunca nedense pek bir isteksiz…