Artık gol yememeyi değil, gol atmayı hedefleyelim
Yine bir 24 Nisan daha sözde Ermeni Soykırım iftira kampanyaları ile geçti…
Hadi uluslararası iftiraları anlıyorum da içimizdeki bazılarının da “Ermeniler 1915 yılında çok kötü şeyler yaşadı” sözleriyle bu iftira kampanyalarına doğrudan veya dolaylı destek vermesini hiç anlayamıyor ve sindiremiyorum...
Hâlbuki sözde Ermeni Soykırımı'nın tarihi gerçeklere aykırı bir siyasal yalan olduğunu ve aslında Ermenilerin Türk ve Müslüman halka karşı soykırım yaptığını tarihi belge ve vesikalar açıkça göstermektedir.
Bu tarihi belge ve vesikaların çok detayına girip, sizi sıkmayacağım.
Ama bu siyasi yalanın esiri olmayıp da gerçekleri belgeleri ile okumak isteyenler başta Türk Tarih Kurumu yayımları olmak üzere birçok yayını alıp ya da internetten indirip okuyabilirler.
Özetle Türk Tarih Kurumu’nun Ermeni soykırımı iddialarını ilişkin yaptığı kapsamlı araştırmalarda ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Milletler Cemiyeti arşivi, Rusya ve İran arşivlerinin tümü taranmış, on binlerce belge analiz edilmiş ve incelenmiş fakat bu belgelerde Ermenilerin katledildiğine veya devlet eliyle bir katliamın yapıldığına dair herhangi bir kanıt bulunamamıştır.
Aslında Ermenistan ve Ermeniler de bulamamış, bu nedenle de arşivlerin açılıp ortak incelenmesi davetimizi de kabul etmemişler ama siyasal hedefleri doğrultusunda bu iftiralara devam etmişlerdir.
Bu siyasi Ermeni meselesi Osmanlı Devleti'nin zayıf dönemlerinde Rusya, İngiltere ve Fransa tarafından gündeme getirilmiştir.
Hepsi de Ermenileri kullanarak nüfuzunu genişletmek istemiştir.
Ermeniler de asırlarca barış, huzur ve güvenlik içinde yaşadıkları devlete ve halka bu emperyalist güçlerin bir aracı olarak içten saldırmışlardır.
Ki o içeriden saldırdıkları devlet ve halk onları “Millet-i Sadıka”, yani “dost, sadık millet” olarak adlandırmıştı… Onları devletin en üst makamlarında dahi görevlendirmişti…
Tam anlamıyla “besle kargayı oysun gözünü” misali…
EMPERYALİST GÜÇLERİN MAŞASI OLDULAR
O döneme ilişkin olarak araştırma yapanların Ermeni hareketleri ve emperyalist güçlerin yönlendirmesine ilişkin görüşleri ise şöyle…
Ünlü tarihçi Bernard Lewis, “Modern Türkiye’nin Doğuşu” kitabında, 1915’de gerçekleşen “Ermeni Tehciri” hakkında: “Ermenilerin bağımsızlık hareketleri diğer azınlıkların bağımsızlık hareketleriyle karşılaştırıldığında, Osmanlı Devleti için en ciddi tehdittir..."
Yeni Zelandalı Tarihçi/Yazar Marian Kent: “Birinci Dünya Savaşı başlangıcında Rus hükümeti Ermenileri savaştan sonra birleşik ve bağımsız bir Ermeni Devleti kurulacağı vaadiyle cesaretlendirmişti...”
Salahi R. Sonyel: “1915 Şubatında Tiflis'te düzenlenen Ulusal Ermeni Kongresi'nde açıklandığına göre, Taşnak Örgütü, Türkiye'deki Ermenileri silahlandırmak ve uygun bir zamanda onları ayaklandırmak amacıyla Rus Hükümetinden 200.000 Ruble yardım almıştır.”
Kandilli Ermeni Kilisesi Vakfı Başkanı Dikran Kevorkyan ise; “İstanbul'daki Ermeni Patriği'ne savaş sırasında asayişin temini için gerekli miktarda jandarma bulundurulamayacağı, Ermeniler tarafından bir karışıklık çıkartılırsa, ülke savunması için sert önlemler almak zorunda kalınabileceği anlatıldı” demiştir.
SOYKIRIMIN UYDURMA OLDUĞUNUN BELGELERİ
İlk Ermenistan Başbakanı Kaçaznuni’nin itirafları
Türkiye’nin önüne bir sorun olarak çıkarılan Ermeni meselesinin özünde Osmanlı Devleti'nin yıkılması, parçalanması ve bölüşülmesi şeklinde özetlenebilecek emperyalist emellerin yattığını Ermenistan’ın ilk başbakanı Hovhannes Katchaznouni (Hovhannes Kaçaznuni) dahi 1923 yılında Bükreş’te toplanan Taşnaksüyun Partisi’nin genel kurulunda itiraf etmiştir.
Katchaznouni 108 sayfalık özeleştiri içeren raporunda; “Türklere biz savaş açtık. Denizden denize Ermenistan hayali için ayaklandık. Olayların sebebi biziz ama aldatıldık. Türklerin uyguladıkları tehcir amaca uygundur. Kendi dışımızda suçlu aramayalım. Yüzlerce yıl Türklerle birlikte yaşadık, şimdi Türklerin yüzüne bakacak yüzümüz kalmamıştır” sözleri ile gerçekleri açıkça itiraf etmiştir.
Hâlbuki Ermeni soykırımının tümüyle bir siyasal yalan ve iftira olduğu bizzat Batılı kaynak ve otoriteler tarafından ortaya konulmuştur.
General Harbord Raporu
Bunlardan en önemlilerden biri General Harbord Raporu diye bilinen rapordur.
Osmanlı Devletinin yenilgisi ile sonuçlanan 1’nci Dünya Savaşı sonrası Ermeni soykırım iddialarının araştırılması için ABD Başkanı Woodrow Wilson’ın direktifleriyle Tümgeneral James G. Harbord başkanlığında bir heyet Anadolu’ya gelmiştir.
General Harbord ve heyeti iddiaları, belgeleri, mekânları incelemiş, görüşmeler yapmış ve neticede çok kapsamlı bir rapor hazırlamıştır. Heyetin hazırladığı 1919 tarihli raporda, "Ermeni iddialarının doğruluk payı olmadığı, öne sürülen belgelerin uydurma olduğu, Bölgede Türklerin Ermenilerden çok olduğu ve Ermeni iddialarının asılsız olduğu” net bir şekilde ortaya konulmuştur.
Devam edelim…
İNGİLİZ DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI VE ABD DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI “ERMENİ SOYKIRIMI İDDİALARINA İLİŞKİN DAYANAĞIMIZ YOK” DİYOR…
1919-1927 yıllarında önce Osmanlı Devleti ve Ankara'daki TBMM Hükûmetleri nezdinde, Cumhuriyet'in ilanından sonra da Türkiye Cumhuriyeti nezdinde, ABD Yüksek Komiseri sıfatıyla Büyükelçilik vazifesi yürüten Amiral Mark Lamber Bristol, 28 Mart 1921 tarihinde Amerikan Yabancı Misyon Komiserleri İdari Heyeti’ne yazdığı mektupta "Türklerin Ermeni Kırımı yaptığı haberlerinin doğru olmadığını” söylemiştir.
Malta'da sözde soykırım iddiaları nedeniyle 235 Türk'ün İngiliz Mahkemesinde yargılanması esnasında ise, 1 Mayıs 1921 tarihli İngiliz Dışişleri Bakanlığından İngiliz Kraliyet Başsavcılığına gönderilen yazıda "Ermeni kıyımı meselesinde hukuki değer taşıyabilecek herhangi bir kanıt bulunmadığı" ifade edilmiştir.
Bunun üzerine İngiliz Kraliyet Başsavcılığı "Ermeni kırımı" ile ilgili belgeler ve kaynaklar konusunda ABD Dışişleri Bakanlığından da talepte bulunmuştur.
Ancak 13 Temmuz 1921 tarihli İngiltere’nin Washington Büyükelçiliğinden gelen cevap da, Amerika Dışişleri Bakanlığının "Ermeni kırımı hakkında herhangi bir belge ve kaynak bulunmadığını” bildirdiği belirtilmiştir.
ABD’li ünlü tarihçi Profesör Justin McCharthy ise; "Elimizde binlerce ama binlerce belge var. Bu belgeler Türklerin değil, Ermenilerin soykırım yaptığını gösteriyor!" demiştir.
ABD Eski Başkanı Reagan'ın Hukuk Danışmanı Bruce Fein ise; “Asıl katliamı Anadolu'da yüzbinlerce insanı katlederek Ermeni çeteler yaptı. Türkler arşivlerini açtı, Ermeniler reddetti. Ermeniler tüm dünyadan ama özellikle de Türklerden özür dilemek mecburiyetinde kalırlar“ diyerek asıl soykırıma uğrayanların Türkler olduğu gerçeğini belirtmiştir.
Kaldı ki bu gerçekleri Ermeni kökenli Türk vatandaşı ve bu toprakların öz evlatlarından sadece birisi olan yazar Levon Panos Dabağyan da; "Bir Türk Ermenisi olarak ve de bir tarihçi kimliğiyle söylüyorum; Türkler, Ermenilere asla soykırım yapmamıştır" diyerek teyit etmiştir.
17 Aralık 2013 tarihinde AİHM, Perinçek-İsviçre davasında "Ermeni soykırımı ile Yahudi soykırımının karşılaştırılamayacağı" kararını verdi.
Bu nedenle, siyasi söylemlerle soykırım iddiasında bulunmanın hukuki geçerliliği yoktur ve soykırım tanımı için yerel ve yetkili bir mahkemenin karar vermesi gerekmektedir.
Yani AİHM açıkça şunu söylemiştir; “yerel ve yetkili mahkeme kararı olmadan siyasi söylemlerle soykırım vardır denemez. Hukuken geçerliliği yoktur.”
Bu son derece önemli, açık ve kesin ve hatta tüm tartışmalara nokta koyan hukuki bir karardır.
ASIL SOYKIRIMA UĞRAYANLAR TÜRKLER VE MÜSLÜMANLARDIR…
I. Dünya Savaşı dönemi Osmanlı İmparatorluğu ve Türk Milleti için bir kıskaca alınma ve acılarla iç içe geçen bir yere sahiptir. Bu dönemde Ermeni çeteler özellikle Anadolu'da yaşayan savunmasız Türk halkına yönelik insanlıkla bağdaşmayacak yakma, yıkma, cinayet, talan ve katliamlara ve nihayetinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu Türksüzleştirme ve Müslümansızlaştırmak için soykırıma giriştiler.
Erzurum, Elazığ, Kahramanmaraş, Kars, Van, Bitlis, Gaziantep, Urfa gibi Türkiye’nin birçok ilinde Ermenilerin yaptığı bu soykırımlar belgeler ve tanık ifadeleri ile sabittir.
Osmanlı arşivleri 1910-1922 yılları arasında 523.000 Türk ve Müslümanın Ermeni çeteleri tarafından öldürüldüğünü belirtmektedir.
Sadece Osmanlı arşivleri değil, yabancı devletlerin arşivlerinde de birçok belge mevcuttur.
Mesela Fransa Dışişleri Bakanlığı'ndan Rusya'nın Paris büyükelçiliğine gönderilen 14 Mayıs 1915 tarihli bir yazıda, sadece Van İsyanı sırasında bölgede yaklaşık 6000 Müslümanın Ermeniler tarafından öldürüldüğü belirtilmektedir. Ermeniler çeteler Doğu Anadolu’da büyük ve sistematik soykırımlara imza atmıştır.
Sadece Doğu Anadolu’da Ermenilerin Doğu Anadolu’da 1 yılda yaptığı Türk ve Müslüman soykırımı miktarı il bazında aşağıdaki haritada gösterilmiştir.
Ünlü Amerikan tarihçi Justin McCarthy Ermeni ihtilalciler tarafından Ermeni devleti kurma maksadıyla yapılan Türk ve Müslüman Soykırımını 1995'te yayımlanan "Ölüm ve Sürgün: Osmanlı Müslümanlarının Etnik Temizliği, 1821-1922" kitabında belgeleriyle ortaya koymuştur.
HOCALI SOYKIRIMI
“Denizden denize Ermenistan hayali” de “acımasız Ermeni milliyetçiliği” de bugün hala diridir. Bunun güncel acı örneği “Hocalı Soykırımıdır.”
25 Şubat'ı 26 Şubat 1991’e bağlayan gece, Ermeniler Dağlık Karabağ’ın Hocalı kasabasında bir gecede çocuk, kadın, yaşlı demeden 2500’e yakın Türk’ü katletmiş ya da esir alıp işkenceler yapmıştır.
Ben tüm bu bilgiler ışığında Ermenilerin Türkiye’ye karşı tarihi yol haritasını 4T ile tanımlıyorum.
4T= TERÖR-TANIMA-TAZMİNAT-TOPRAK
- Önce TAŞNAK, ASALA gibi terör örgütleri vasıtasıyla sesini duyurma ve Türkiye’yi zorlama,
- Sonra uluslararası kampanya ile Türkiye’nin sözde Ermeni Soykırımını kabul etmesi ve özür dilemesi,
- Müteakiben Türkiye’den tazminat talep edilmesi ve nihayetinde de
- Ermenistan Anayasasının dibacesinde de halen mevcut olduğu üzere Büyük Ermenistan çerçevesinde Türkiye’den toprak talep edilmesi.
Ermeni Diasporası ve lobileri ısrarcı iftiralarını ve taleplerini zorla kabul ettirmek huşunda oldukça ciddi saldırgan ve yayılmacı davranmaktadır. Özellikle ABD’deki Ermeni Lobisi ANCA’nın Türkiye’yi hedef alan yol haritasının ana başlıkları şu şekildedir:
1. Kurumsallaştırma: Anma günleri, yıllık kutlamalar, anıtlar, müzeler ile 1915’i kurumsallaştırmak
2. Eğitim: ABD'de tüm eyaletlerde olacak şekilde ve dünya genelindeki devletlerinde sözde ‘soykırımı’ eğitim müfredatlarına sokmak
3. Bireysel ve kurumsal olarak tazminat ve ceza davaları açmak
4. Türkiye ve dostlarını zora sokmak için aleyhlerine lobicilik faaliyetleri başlatmak. Bu kapsamda Türkiye’yi destekleyen Pakistan’a hedef almak, Pakistan karşıtı Hindu Amerikan müttefikleriyle yakın temasta bulunmak suretiyle Kongre üyelerinin dikkatini nükleer silahlar konusunda Türk-Pakistan işbirliğine çekmek.
Yani Ermeni lobilerinin stratejisi “sözde Ermeni soykırımını olmuş tanıtmak” ve “Türkiye’yi itibarsızlaştırmak ve yalnızlaştırmak” üzerine kurulmuştur.
Peki, biz ne yapıyoruz? Yıllardır “hayır biz böyle şey yapmadık”, “soykırım tamamen yalandır”, “işte belgeler, işte arşivler” gibi benzeri söylemlerle hep bir savunma stratejisi oluşturmaya çalıştık ama lobiciliğimizin zayıflığı sayesinde kimseye sesimizi duyuramadık…
Duysalar da duymazdan geldiler…
Aslında Ermeniler de dâhil dünya âlem bu soykırım iddialarının yalan ve iftiradan ibaret bir Türkiye karşıtı siyasi kampanya olduğunu biliyor ve Türkiye karşıtları da bu yüzden destek veriyorlar…
ŞİMDİ BU GERÇEKLER IŞIĞINDA DOSTUMUZU VE DÜŞMANIMIZI GÖRELİM…
Maalesef sözde Ermeni soykırımı iddiasının her türlü dayanaktan yoksun bir siyasi iftira kampanyası olduğu açık iken, NATO müttefikimiz olan devletler dahi bu tarihi ve hukuki yalanı bir gerçekmiş gibi yasa haline dönüştürmüşlerdir.
Ermeni Soykırımı iftirasını gerçekmiş gibi parlamentosunda da kabul ederek onaylayan devletlerin listesi aşağıdaki tabloda verilmiştir.
Bu devletlerin 15 tanesi ne acıdır ki NATO’da bizim müttefikimizdir.
Yani 31 NATO üyesi devletten 15’i bu sözde soykırımı kabul etmiştir.
Acı olan bunların bizim müttefikimiz olmasıdır ama daha acı olan bizim bunun bir yalan olduğunu müttefiklerimize dahi anlatamama beceriksizliğimizdir.
Hiç kimse kıvırmasın, mazeret uydurmasın, gerçekten bu bir beceriksizliktir.
GÖRÜNEN ODUR Kİ BİZİM SAVUNMA STRATEJİMİZ BAŞARISIZ, ERMENİ YALAN VE İFTİRA KAMPANYASI İSE BAŞARILI OLMAKTADIR..
Peki biz ne yapmalıyız?
Öncelikle sözde Ermeni Soykırım iftirasının siyasi bir kampanya olduğunu, bu kampanyaya karşı “yapmadık, etmedik” türünden pasif yani savunma stratejilerinin başarısız olduğunu kabul etmeliyiz.
O zaman ”en iyi savunma taarruzdur” felsefesiyle kibarlığı bir kenara bırakıp biz de taarruzu yani aktif bir strateji ve diplomasi benimsemeliyiz.
Yani demek istiyorum ki, biz de bize yapılan soykırımları anlatalım, tanıtalım, tazminat isteyelim.
Ki bizimkiler yalan değil gerçek!
Belgeleri ile de mevcut!
BİRAZ DA ONLAR UĞRAŞSIN…
2021’de de yazdığım ve söylediğim üzere bizim aktif stratejimiz ve diplomasimizin ana basamakları:
1. Önce bir enstitü kurularak tarihi ve hukuki belgelerin yanı sıra görgü tanıklarının veya onların aktardığı kişilerin verdiği bilgilerle Ermenilerin nerelerde Türk ve Müslümanlara soykırım yaptığının belirlenmesi,
Kurulacak enstitünün, bu konularda akademisyen yetiştirmenin yanısıra;
· Ermenilerin Türklere ve Müslümanlara yönelik yaptığı soykırımlar, insanlığa karşı işledikleri suçlar ve savaş suçları konusunda araştırmalar yapması, verileri analiz etmesi ve sonuçlarını bütün küresel dillerde raporlar halinde yayınlaması,
· Türklere ve Müslümanlara karşı yapılan soykırımları, işlenen insanlık suçları ve savaş suçları hakkında eğitimler düzenlemesi, farkındalık yaratmak için seminerler ve konferanslar düzenlemesi,
· Maruz kalınan soykırım ve insanlık suçları nedeniyle bu suçları işleyenlere karşı açacağımız uluslararası ceza ve tazminat davalarına bilgi ve belge desteğinin yanı hukuki çalışmalarla ile de destek vermesi,
· Sergi, seminer, müze, film, konferans gibi faaliyetler de icra edilerek eğitim ve farkındalık çalışmalarının toplumsal boyutta sürdürmesi,
·Dokümantasyon ve arşivleme faaliyetlerinin yapması
2. Müteakiben yerel mahke melerde açılacak davalar neticesinde alınacak kararlarla soykırımların tescillenmesi,
3. Sonrasında TBMM’de Ermenilerin Türk ve Müslümanlara yaptığı soykırımlar ve her biri için ayrı anma günleri kabul edilmesi,
4. Ermenilerin Türklere ve Müslümanlara yaptığı soykırımların dost ve kardeş devletlerce de kabul edilmesi,
5. Yapılacak değerlendirmeye istinaden BM’ye müracaat edip Türkiye’nin ve soykırıma uğrayan kişilerin yakınlarının Ermenistan’dan tazminat talep etmesi şeklinde sıralayabiliriz.
2021 yılında yaptığım “hemen Yunan ve Ermeniler tarafından Türklere yapılan soykırımları belgelemek üzere enstitü açmalıyız” önerimi dikkate alan ve 2022’de İstanbul Üniversitesi bünyesinde “Uluslararası Soykırım ve İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar Enstitüsü” kurma talimatı verenlere ve kuranlara şükranlarımı sunuyorum.
Artık gol yememeyi değil, gol atmayı hedefleyen bir diplomasi dileğiyle…
Allah Türkiye Cumhuriyeti’ni düşmanlardan ve içimizdeki hainlerden korusun…