Asırlık acı bir yaşında
Birkaç dakika içinde koca koca şehirler yerle bir oldu. Binlerce insan için her şey "bitti", hayat gailesi nihayet buldu, bir dakika sonrası olmadı. Okunacak kitaplar, aileyle yenecek yemekler, kutlanacak doğum günü, sevilene söylenmemiş sözler dilde kaldı.
“Küçük acılar konuşabilir ama büyük acılar dilsizdir” der Seneca... Böylesi büyük bir acıyı yaşayıp da pek fazla konuşabileni görmedim.
Bizler o acıya uzaktan tanık olduğumuz için iki kelam edebiliyoruz.
Bütün zerrelerimle böylesi bir acıyı bir daha yaşamamayı diliyorum. Lakin biz o günlerde pek çok kişiden pek çok şey de öğrendik.
O güzel çocuklar, o güzel insanlar bize insanlığımızı yeniden hatırlattı.
55 saat avucunu sıkmadan muhabbet kuşunu tutan çocuk,
88 saat sonra bulunduğunda, "Önce kedimi kurtarın" diyen çocuk,
78 saat sonra kurtarılırken, "Enkazdan çıkamam, çıkarsam babam sıkışır" diyen çocuk,
90 saat sonra çıkartıldığı halde, "Daha muayene olmadım, suyu içemem" diyen çocuk,
61 saat sonra, "Önce anneme bakın, sesi kesildi" diyen sekiz yaşındaki çocuk,
Anında umre parasını depremzedelere gönderen Edirneli amca,
“Odunlarınızı, yorganlarınızı koydum yavrularım” diyen Amasyalı ninemiz,
“Bunu da başkalarına verin, onlar da nasiplensin” diyen Hataylı Muhammed,
Ve gece gündüz canla başla deprem bölgesinde çalışan insanlar...
Acı elbette çok büyük, lakin iyiliğin hiçbir şartta bitmiyor olması da insana ve insanlığa inancı tazeliyor. İyilik her şart ve koşulda arkamızdan geliyor.