Avrupa’nın stratejik özerkliği…

Trump’ın ABD Başkanlığı döneminde, Fransa üzerinden Atlantik’te baş gösteren çatlak, küresel jeopolitiğin en çok konuşulan konularından biriydi. Fransa/Macron, ABD/Trump’ın stratejik önderliğini yerine getirmediği gerekçesiyle:

- NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiğini iddia ediyor,

- Avrupa ordusunun kurulmasından,

- Atlantik’ten/ABD’den bağımsız Çin’le, Rusya’yla kurulacak siyasi, stratejik ve askeri ilişkilerden, milli hedefler/Avrupa için bu ülkelerle müşterek hareketlerden,

- Yeni ortaklık ve açılımlardan,

-  Ve bir stratejik özerklikten bahsediyordu.

Macron’un, Çin ziyareti sırasında ortaya koyduğu yaklaşımlara bakarak ABD’nin stratejik önderliğini yerine getirmediği "gerekçesinin" aslında bir "maske mazeret" olduğunu da öne sürebiliriz. Belli ki Fransa/Macron, ABD/Atlantik’in yaptıklarını, hatta yaptığı hata, açmaz ve çaresizlikleri maske mazeret olarak kullanma, gerekçe gösterme kurnazlığı içerisinde, ama aslında;

- Jeopolitiğin çok kutuplu düzene evrilmekte oluşu,

- Kendi siyasi, stratejik hedef ve hesapları,

- Jeopolitik yükselme ve var olma arzusu,

- Fransız milliyetçiliği, egosu ve kibri çerçevesinde bir karar vermiş gibi gözüküyor.

Belli ki Avrupa Birliği'nin tek nükleer gücü olarak, birkaç trilyon avroluk GSMH’sı, jeopolitik geçmişi, emperyalist aklı, peşine takmayı tasarladığı Avrupa’nın siyasi, ekonomik ve olası askeri gücü, kendine güveni ve oynamaya çalıştığı stratejik önderlikle, şekillenmekte olan çok kutuplu dünyada mümtaz yerini almak istiyor olmalı.

Hoş, bizim bu gördüğümüzü ABD/Atlantik’de görüyor olmalı. Bu stratejik ve jeopolitik özerkliğin ne kadarı işine gelir ne kadarına izin verir, Fransa ABD/Atlantik’e rağmen bu işin ne kadarını başarabilir, bunu hep beraber görmeye ve okumaya çalışacağız. Çünkü bu konu sadece ABD’nin küresel imparatorluğunun yaşayacağı risklerle ilgili değil, Türkiye’yi de çok yakından ilgilendiren ve etkileyecek olan Atlantik/NATO içerisinde de çok büyük bir iç çekişme ve mücadeleye, müzakerelere, sonuçları olabilecek güvensizliklere, kırılmaya, kopuşa karşılık gelebilir. Hele ki, Ukrayna Savaşı'nın fokurdatmaya başladığı güvensizlik ve oyuna getirilme kazanlarının kaynayıp durduğu şu dönemde.

Sonuçta NATO’nun beyin ölümü iddiası üzerinden stratejik özerklik peşinde koşan Fransa’nın bu hesapları Ukrayna Savaşı’yla altüst olmuş, sessizliğe gömülmüş, bir başka bahara (maske mazerete) ertelenmişti. Bir kurgu savaş olma özelliği taşıyan Ukrayna Savaşı, ürettiği sonuçlarla bütün Avrupa ülkelerini NATO şemsiyesi altında sımsıkı toplamış, başta Almanya olmak üzere (o zamana kadar bir türlü yanaşmadıkları) GSMH’larının yüzde 2’si, hatta daha fazlasını askeri harcamalara ayırmalarına neden olmuş ve hepsinden çok daha önemlisi ABD’nin önderliğinde (güdümünde-dümen suyunda) bir siyaset ve stratejiyi kabullenmek zorunda bırakmıştı.

Öte tarafıyla kabullenmek, sineye çekmek zorunda kaldıkları bu jeopolitik tufa, mecburiyetleri beraberinde getirmiş olsa da var olan güvensizlikleri ve arayışları daha da körüklemişti.

***

Diğer yandan Fransa’nın bu yaklaşımını yabana atmamak gerekiyor. Sonuçta çok kutuplu dünyada, ABD’nin altında, ABD’ye/Atlantik’e bağımlı bir güç olmanın ürettiği pek çok açmaz, sorun, iddiasızlık/kimliksizlik ve olasılık var. Sonuçta bugün sadece Çin, Rusya, Hindistan değil, ABD ile bağlantılı- bağlantısız (Ortadoğu’daki, uzak Asya’daki, Güney Amerika’daki pek çok ülke ve Türk dünyası) birçok ülke çok kutuplu dünya düzeninde yerini almak/konumlanmak için büyük bir hazırlık içinde. Sonuçta Avrupa Birliği'nin son derece iddialı bir stratejik özerkliği benimsemesi son derece doğal. Hele ki Almanya’yı yanına almayı başarabilirse. Ancak 2. Dünya Savaşı'ndan sonra pasifist, edilgen bir duruşu benimsemiş, jeopolitik ve stratejik iddialarından uzaklaşmış Almanya’yı yanına almak o kadar kolay değil.

Zaten şu an Avrupa Birliği içerisinde Macron’un dile getirdiği bu jeopolitik özerklik vurgusuna doğrudan destek veren bir ülke yok. Belki bir tek Orban/Macaristan sayılabilir. Ancak AB liderlerinin yaptıkları açıklamalara ve diğer ülkelerin duruşlarına bakarak konuya çok da kapalı olmadıkları görülebilir. Macron’un Avrupa’da izole bir pozisyona sahip olmadığını ifade eden AB Konseyi Başkanı Charles Michel’in, “ABD ile ilişkiler konusunda AB Konseyi'nin gündeminde nüanslar ve hassasiyetler olabileceği açıktır. Bazı Avrupalı liderler, bazı şeyleri Macron’un söylediği şekilde söylemeyebilir” demesi de bu duruma anlamlı bir örnek teşkil ediyor.

Sonuçta bugün 2. Dünya Savaşı'ndan sonra başta Avrupa olmak üzere kurulan küresel düzen, Ukrayna Savaşı'nın ürettiği ısınmayla birlikte kendine yeni bir rol arıyor.

Geçmiş, gerçeklik karşısında zorlanıyor.

Ancak geçmişin gücünü de yabana atmamak gerekiyor.

Yazıyı şöyle bitirelim:

Avrupa’nın stratejik özerkliği…

Masal mı, gerçek mi?

Söz de mi, eylem de mi?

Peki Fransa üzerinden Atlantik içerisinde baş gösteren çatlak Almanya’ya uzanır mı? Stratejik gücünde çelişkiler/handikaplar yaşayan, ama dünyanın en güçlü ülkelerinden biri olan Almanya pasifist ezberlerinden kurtulabilir mi?