Bir hayalim var

Martin Luther King’in tarihi konuşmasının üzerinden tam 60 yıl geçti. “Bir hayalim var” dedi ve 20. yüzyılın en ikonik konuşmalarından birini gerçekleştirdi. 

Bu pazar ülkemiz bir seçime gidiyor. 14 Mayıs 1950 ülkemiz demokrasisinde 27 yıllık bir iktidarda değişiklik getirmişti. Bu seçimlerden sonra ilk defa Cumhuriyet Halk Partisi dışında bir parti ülkemizi yönetmişti. 

Yine uzun bir iktidar dönemi ve 14 Mayıs seçim tarihi. 

Şimdi de benim bir hayalim var. Bu yazı 14 Mayıs seçimleri öncesi son yazım. Sandıktan ne çıkacağını bilmiyorken, bir siyasi görüş desteklemekten ziyade Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girerken, demokratik Türkiye hayalimi sizlere anlatacağım. 

Muhaliflerin terörist görülmediği... 

Terörist partisi olarak nitelendirilen bir partinin kapatılmasını, kapatılmıyorsa terörist denilmemesini...

6 milyon oy alan bir partinin terörist olamayacağının idrak edilmesini... 

Hiçbir çocuğun varlığını her sabah başka bir ırka armağan etmemesini... 

Alevi, Kürt, Laz, Çerkes, Ermeni olduğunu söyleyen kişiye, “Olsun” ile başlayan cümlelerin kurulmamasını... 

Medya mensuplarının fikirleri sebebiyle işlerinden olmadığı... 

Basın, yayın organlarının kartelleşmediği... 

Cezaevleri isimleri üzerinden espriler yapılmadığı... 

Ve yine cezaevlerinde yumuşak oda adı altına işkenceye müsait odaların olmadığı...

Halkın iradesiyle seçilmiş belediye başkanları hakkında kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan kayyumların atanmadığı... 

Vali ve belediye başkanlarının tek bir kişide birleşmediği... 

Hâkim ve savcıların, kararlarını siyasi iradenin baskısı altında almak yerine devletin üç temel erkinden biri olduğu bilinciyle alabildiği... 

Avukatların vekilleri ile bir görülmediği ve hakkettiği saygıyı gördüğü... 

Meclis’in ortaya çıkışının, iktidarın gücünü sınırlandırmak ve kontrol etmek olduğu ve bu bilinçle çalışan bir parlamentomuzun olduğu...

Siyasi parti liderlerinin ekranlarda rahatlıkla tartışabildiği... 

Siyasi nezaket ve etik kuralların hâkim olduğu... 

Üniversitelerimizin kapanmadığı... 

Eğitim ve öğretim kavramlarının ayrılabildiği... 

Depremin değil, insanın öldürdüğü bilincine varıldığı... 

“Biz yaparız hukuk arkamızdan gelir” anlayışının olmadığı... 

Sonuç ne olursa olsun devr-i sabık yaratılmadığı... 

Alım gücümüzün arttığı, paramızın pul olmadığı... 

Piyasaların güvendiği...

Kendimize güvendiğimiz...

Mutlu, huzurlu bir Türkiye hayal ediyorum.

Sevgiler…