Çağımızın kitle imha silahı; düzensiz göç ve sığınmacı akınları
Türkiye önceleri sığınmacı ya da mülteci durumundaki göçmenler için Avrupa ülkelerine transit, yani bir geçiş ülkesi iken, son dönemlerde göç alan, hatta neredeyse sığınmacı akınları ile en yüksek göç alan bir ülke konumuna da gelmiştir.
Hatta öyle ki; Birleşmiş Milletler (BM) raporlarına göre dünyada en fazla sığınmacının kabul edildiği ülke dünyadaki kayıtlı sığınmacıların asgari yüzde 14’ünün bulunduğu Türkiye’dir.
Bazı şehirlerimizde kayıtlı-kayıtsız sığınmacı nüfusu korkutucu boyuta ulaşmıştır.
Sayın İçişleri Bakanı'nın son açıklamasına göre, depremde ölen 48 bin kişinin 6 bin 265’i yabancı uyruklu, yani ölenlerin yüzde 13’ü yabancı...
Felakete ilişkin bu rakam bile deprem bölgesinde meydana gelen korkunç demografik değişimin bir göstergesidir.
Ancak günümüzde her çeşit göçmen akımları bir kitlesel imha silahı olarak kullanıldığını hatırlatmak isterim. Aslında göç akınları tarihte de bir silah olarak kullanılmış ve hedef devlet ya da toplumlara yönlendirilmiştir.
Asur, Babil, Pers, Yunan, Roma ve daha birçok imparatorluklarda göç bir silah olarak kullanılmış, demografik değişim yoluyla toplum mühendisliği yapılmıştır.
ABD SİLAHLI KUVVETLERİ DÜZENSİZ GÖÇÜN BİR SİLAH OLARAK KULLANILMASI ÜZERİNE ÇALIŞIYOR
Günümüzde de ABD Silahlı Kuvvetleri'nin fen bilimlerinden sosyal bilimlere kadar her dalda en önemli lisansüstü eğitim akademisi olan (benim de fizik yüksek mühendisliği, elektronik yüksek mühendisliği ve milli güvenlik dallarında zamanında eğitim aldığım) Naval Post Graduate School (NPS)’da göç akımları ile bir devletin nasıl yıkılabileceği konusunda tezler yazılıp, kitap haline getirilmiş...
“Aman canım altı üstü bir tez neden ciddiye alıyorsunuz” diye soranlar olabilir.
Ama durum bu okulda öyle değildir.
Bu okulda yüksek lisans ve doktora tezleri ABD devletinin ihtiyaç duyduğu ve hatta istediği konular üzerine yapılır ve tezler de büyük bir projenin parçalarıdır.
Yani sakın bu okulda yapılan bu ve benzeri tezleri küçümsemeyin, aksine mutlaka ciddiye alın.
Size bir ipucu vereyim, bu okulda yapılan tezleri eğer takip ederseniz ABD’nin hangi projeler üzerinde çalıştığını ve hangi hedefler peşinde koştuğunu da kolaylıkla anlayabilirsiniz aslında...
“Göç akınlarının çağımızda bir silah olarak kullanılması” konusunda bu okulda, yani Kaliforniya’daki Naval Post Graduate School’da 2017 yılında yazılan ve daha sonra 2019’da güncelleştirilmiş tez “Göçün Silah Olarak Kullanılması: Göçmenliğin 21’inci yüzyılda Politik Mücadelenin Bir Aracı Olarak İncelenmesi” başlığını taşıyor [1].
Bu eserde göç akınlarının politik bir silah olarak hedef devlet ya da toplumlara karşı nasıl kullanılabileceği yedi maddede özetlenmiş.
İŞTE YEDİ MADDE İLE DÜZENSİZ GÖÇMEN AKINLARININ NASIL SİLAH OLARAK KULLANILABİLDİĞİ
1. Bir devletin politikasını istenildiği yönde değiştirmesi, yani talepleri kabul etmek zorunda kalması için göç akınlarının yönlendirilmesi
2. Göçün toprak elde etme amacıyla kullanılması.
3. Göçmen ihracı. Ülkesindeki muhalif unsurları yoğun şekilde yollayarak onlardan kurtulmak.
4. Ekonomik silah: Kölelik düzeyinde ucuz işgücü
5. Beşinci kol: Göçmen olarak casus güruhu yollanması (başka ülkeler tarafından).
6. Militarize göçmenlik: Tecrübeli teröristlerin (PKK, IŞİD ve El Kaide gibi örgütlerin) değişik ülkelere sızmaları.
7. Propaganda: Göçü propagandanın malzemesi olarak kullanmak.
ASRIN GAYRİ RESMİ KİTLESEL İMHA SİLAHI
Yani durumu formüle edersek:
Şu anda da Türkiye'nin bir düzensiz göç sorunu, hatta tehdidi olduğu gerçeğini kimse inkâr edemez.
Bu durum Türkiye'de 3K'yı yani kargaşa, karmaşa ve kaos ortamına neden olabilecek sosyal kırılmaları tetikleyebilecek-millî birliğimize zarar verebilecek bir tehdittir.
Zira 2011 yılından itibaren uygulanan “Açık Kapı Politikası” esnasında "kimliğe dayalı değil, beyana dayalı" kayıt yapan ülkemiz, sığınmacıların bir kısmının geldikleri ülkelerde sabıka durumuna, sağlık geçmişine de hâkim değildir.
İnsanî yardım sadece Türkiye’nin borcu değildir. Diğer devletlerin hiçbiri bu kadar yüksek oranda sığınmacı yükünün altına girmemektedir.
Dünyadaki gelişmiş devletler ve toplumlar düzenli ya da düzensiz göçlerle gelen genç nüfusun ülkelerinin ulus yapısını çok kısa sürede bozacağını ve hatta eğer göçmenler çoğunluk olarak bir etnik kökenden geliyorlarsa göçmenlerin etnik kökenin ağırlıklı olduğu ulus devletlere dönüşeceği tehlikesinin farkındadır. Bu nedenle de ABD, AB ve diğer gelişmiş devletler düzensiz göçmenlerin ülkelerine girişini engellemek için çok sıkı ve sert tedbirler almaktadır.
SIĞINMACI VE DÜZENSİZ GÖÇ AKINLARI TÜRKİYE İÇİN BEKA SORUNUDUR
Türkiye çok ciddi bir düzensiz göç akımı ile karşı karşıyadır. Bu durum güvenlik açısından çok ciddi riskler ve sorunları da beraberinde getirmektedir.
Bununla birlikte Türkiye Cumhuriyeti'nin demografik yapısı bozulmaktadır. Bu bozulmanın etkisi en geç 10 yıl içerisinde görülecektir.
Bambaşka diller konuşan, inanç ve kültür farklılıkları olan, bu toprakların kazanılmasında soy geçmişlerinin hemen hiçbir katkısı olmayan büyük etnik topluluklar oluşacaktır.
Düzensiz göç Türkiye’deki sosyolojik kırılmaları tetikleme potansiyeli taşıyan ve dikkat edilmesi gereken bir olgu haline dönüşmüştür.
Türkiye’ye giren her bir kayıtsız sığınmacı aynı zamanda kayıtsız işçi olarak emek piyasasındaki yerini almaktadır.
Bu ise vergi ve sigorta sisteminin ciddi bozulmasının yanısıra vergi veren Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının iş bulma ve çalışma imkânlarının azalmasına, işsizliğin artmasına neden olmaktadır
Sığınmacı ve düzensiz göçmen akınının Türkiye’ye siyasi, ekonomik, toplumsal, demografik maliyeti giderek tehlikeli seviyelere ulaşıyor.
Türkiye’nin uzun vadeli bile olmayan bu resmi görerek, göç ile ilgili konuları insan odaklı bir çerçeveye yerleştirirken, ulusal çıkarlarını ve güvenlik boyutunu önceleyerek çok yönlü tedbirleri almasını beklemenin yanlış olduğunu kimse söyleyemez...
Türkiye Cumhuriyeti elbette vergi veren, askerlik yapan, Ataları bu ülke için canını ortaya koymuş ve hatta can vermiş olan, bu ülkenin zorluklarına ve yokluklarına katlanmış, her türlü fedakârlıkta bulunmuş olan kendi vatandaşlarının çalışma, sağlık, eğitim ve sosyal haklarını her devlet gibi ön planda tutmak zorundadır.
Zira kendi vatandaşını öncelemeyen devlet olmaz!
Unutmayalım ki devletler önce kendi vatandaşları için vardır.
Her zaman söylediğimiz gibi günlük hesaplarla geri dönülemez ebedi kayıplara neden olunmamalıdır.
Üstelik Suriyeli sığınmacıların vatanlarını terk etmesinin çok önemli bir başka tehlikeli sonucunu da görmezden gelemeyiz
SURİYELİ TÜRKMEN VE ARAPLARIN BOŞALTTIĞI BÖLGELERİ PKK DOLDURUYOR
Suriyeli sığınmacılar Türkiye’nin demografik yapısını tehdit ederken; Suriye’nin kuzeyini işgal eden PKK’nın bölgeye yandaşlarını yerleştirerek homojenleştirmesine de kapı aralamaktadır.
Suriye savaşındaki veriler ve göç durumu incelediğinde Suriye’nin kuzeyindeki yüzlerce Arap ve Türkmen köyü boşaltılarak buralara YPG unsurları ve başka bölgelerden getirdikleri teröristler ve terör destekçileri yerleştirilmiştir. Arapların ve Türkmenlerin yüzyıllardır yaşadığı, anayurt kabul ettiği topraklar PKK/YPG toplulukları tarafından ele geçirilmekte, demografik değişime uğratılmaktadır. Türkiye’nin aleyhinde gerçekleşen kayıtsız göç sorunu YPG-PKK’nın lehinde ilerlemektedir.
ABD, AB ve diğer yapılanmalardan fon alan medya kişileri ve kurumları incelediğinde de tamamının ciddi şekilde düzensiz göçmenlerin ve sığınmacıların Türkiye’de kalmasını savunduğu görülmektedir.
Belli bir ajanda dâhilinde yayın ve program yapan bu kişi ve kurumların tavrı da dikkate alındığında düzensiz göçmen ve sığınmacı akınının Türkiye’ye olan siyasi, ekonomik, toplumsal ve demografik maliyeti giderek tehlikeli seviyelere ulaşmaktadır.
İstiklal Caddesi'ndeki PKK’nın kanlı terör saldırısını yapan kişi ya da kişilerin de kayıtsız sığınmacı olması da bunu teyit etmiştir.
Peki “çözüm var mıdır” diye sorarsanız, evet, vardır. Hem de çok kısa vadede uygulanabilecek çözümler de vardır.
DEPREM BÖLGESİNDE HEM DEPREMEZEDELERE BARINMA HEM DE SIĞINMACILARIN VATANLARINA DÖNÜŞÜ İÇİN ÇÖZÜM ALTERNATİFİ VARDIR
6 Şubat 2023’de Kahramanmaraş merkezli meydana gelen depremler sonrasında tüm boyutlarıyla değerlendirilebilecek bir çözüm alternatifini ortaya çıkarmıştır.
Deprem bölgesinde:
1. Depremzedeler için barınma sorunu
2. Yoğun bir sığınmacı nüfusu ve kampları olduğu gerçektir
Depremzede Türk vatandaşları için inşa edilecek çadır ve konteyner kentlerin bir kısmının Suriye’deki kontrolümüzdeki güvenlikli alanlarda inşa edilerek sığınmacıların buralara taşınmasını, her türlü imkânı olan sığınmacı kamplarına da depremzede vatandaşlarımızın yerleştirilmesi fikrini ilgililere sunuyorum...
Böylelikle birçok boyuttan sorunlar da çözülmüş olur.
DEVLET, HEM TERÖR ÖRGÜTLERİNİN SINIRIMIZA YERLEŞMEMESİNİ HEM DE SURİYELİ SIĞINMACILARIN VATANLARINA DÖNMESİNİ İSTEMİYOR MU ZATEN?
Ancak “sığınmacılara Suriye’nin kuzeyinde çadır ve konteyner kentler kurulması, depremzede vatandaşlarımızın da boşalan sığınmacı kentlerine taşınması” önerimi deprem sonrası ilk günlerde gündeme getirir getirmez her kanaldan PKK ve FETÖ başta olmak üzere bölücü mihraklar bana hakaret ve tehditle tepki verdiler.
Bölücüler böyle bir ihtimalin gündeme dahi gelmesinden son derece rahatsız olmuşlardı anlaşılan.
Şaşırdık mı? Hayır...
Bu tepkiler, bu önerinin hayata geçirilmesi durumunda PKK/YPG’nin Suriye’nin kuzeyinde TERÖRİSTAN kurma planlarının bozulacağını da böylece ortaya koymuş oldu.
Ne deprem ne de depremzede vatandaşlarımız PKK’nın da FETÖ’nün de umurunda değil... Hesaplarının başka olduğu ve bu önerimizin hayata geçirilmesi durumunda bu hesapların bozulacağı da açığa çıkmış oldu.
Bu şer odaklarının tepkisi dahi bu önerinin millî menfaatlerimiz açısından ne kadar yerinde olduğunun bir sağlaması değil midir?
Devlet, hem terör örgütlerinin sınırımıza yerleşmemesini hem de Suriyeli sığınmacıların vatanlarına dönmesini istemiyor mu zaten?
Elbette takdir devletimizindir…
Biz tarihe not düşelim de…
Kaynak:
[1] Kayahan Uygur da bu tezden “Türkiye hızla uçuruma sürüklenmekte... ABD ordusu: “Sığınmacılık 21. yüzyılın savaş silahıdır" başlıklı yazısı ile değinmişti.