CHP’nin yerel yönetim karnesi: İktidar yolunda güven krizi
Yerel yönetimler, siyasi partilerin halk nezdindeki gücünü, güvenilirliğini ve iddia ettikleri yönetim anlayışını en somut biçimde ortaya koyabilecekleri alanlardır. Yerel yönetimlerin başarısı, sadece sunulan hizmetlerin niteliğiyle değil, aynı zamanda yönetime hâkim olan ahlaki ve etik değerlerle ölçülür. Bu bağlamda, CHP’nin yönettiği belediyeler, özellikle 2024 yerel seçimlerinden sonra kazandıkları büyükşehirlerle birlikte, hem hizmet performansı hem de etik değerlere bağlılık açısından ciddi bir sınavdan geçiyor.
CHP’nin seçim öncesinde öne çıkardığı “adalet”, “şeffaflık”, “liyakat” ve “israfla mücadele” gibi temel sloganlarının ne ölçüde hayata geçirildiği konusu tartışmaları beraberinde getiriyor. Yapılan atamalarda, partililerin, akrabaların ve yakın çevrelerin tercih edildiğine dair haberler sıkça kamuoyuna yansıyor. Bu konunun çarpıcı bir örneği ise Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın, dayısının oğlunu itfaiye müdürü olarak ataması ve ardından Kartalkaya’da faciaya dönüşen otel yangını oldu.
Bir kamu kurumunda, özellikle acil müdahale gerektiren bir birime yapılan atamaların tamamen ehliyet ve uzmanlık esasına dayanması gerekirken, akrabalık ilişkilerinin belirleyici olduğu bu tür kararlar, yerel yönetimlere olan güveni ve CHP’nin genel yönetim anlayışını da gözler önüne sermektedir. CHP’nin yerel yönetimlerdeki performansı, aslında iktidar olma iddiasını test edebileceği bir laboratuvar işlevi görüyor.
Bir siyasi parti, yerel yönetimlerde nepotizm gibi uygulamalara başvuruyorsa, iktidar yolunda nasıl bir kadro politikası izleyeceğine yönelik ciddi şüpheler uyandırır. Yerel yönetimler, bir siyasi partinin yönetim anlayışının bir aynasıdır. Halk, belediyelerdeki uygulamaları değerlendirerek, partinin iktidara gelmesi durumunda ülke genelinde nasıl bir yönetim sergileyeceği hakkında fikir sahibi olur.
CHP’nin yerel seçimler öncesi kullandığı en güçlü argümanlardan biri yolsuzluk ve israfla mücadeleydi. CHP’li belediyelerdeki yolsuzluk ve israf haberleri, “CHP eleştirdiği sistemin parçası mı oluyor?” sorusunu gündeme getirdi. CHP’nin bu eleştirilerden arınması, yönetim anlayışını ilke bazında yeniden gözden geçirmesiyle mümkün olacaktır. Ancak şu anki tablo, ne yazık ki vaatlerle uygulamalar arasındaki uçurumu işaret ediyor.
CHP’nin yereldeki yönetim performansı, geneldeki iktidar iddiasını doğrudan etkileyen bir unsurdur. Yolsuzluk ve israfla mücadele konusunda kullanılan güçlü söylemler, yerel yönetimlerde pratik bir karşılık bulmadığından, partinin inandırıcılığı kalmıyor.
Bu çelişki ve belediyelerde yolsuzluk iddiaları ve kaynakların kötü yönetimiyle ilgili eleştiriler CHP’nin genel siyasi duruşunda da sorgulanabilir bir alan yaratıyor. Her fırsatta yerel seçimlerde iktidar olduğunu ifade eden CHP’nin yerel yönetimlerde örnek bir model sunması beklenir.
Bir siyasi parti, iktidar iddiasını sürdürebilmek için yerel yönetimlerde halkın önüne somut bir başarı modeli koymalıdır. CHP için bu, yerel yönetimlerde daha önce eleştirdiği sorunların çözümüne odaklanan bir model geliştirmek anlamına gelir.
CHP’nin iktidara alternatif olma iddiası, yerel yönetimlerdeki performansına dayanmaktadır. Ancak CHP’nin yerel yönetimlerdeki başarısızlığı ve halkın gözündeki tartışmalı durumu CHP’nin iktidar alternatifi olma iddiasını zayıflatan bir unsur olarak öne çıkmaktadır. Sonuç olarak CHP, 2024 yerel seçimlerinde büyükşehir belediyelerinde elde ettiği kazanımla dikkatleri üzerine çekmiş olsa da, yerel yönetimlerdeki genel performansı ve yönetim anlayışı CHP’nin iktidara yürüyüş planlarını, gelecekteki seçim stratejilerini olumsuz yönde doğrudan etkileyecektir.