Defolu Masa’nın ecnebi ayakları ve HDP’nin erken “Kürt devleti” ilânı
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun aday olarak açıklandığı geceden bir fotoğraf.
Saadet Partisi Genel Merkezi önünde toplanan ve “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganları atanlardan bir grup fotoğraf paylaşmış sosyal medya hesaplarından.
Bira kutularını havaya kaldırıp, omuzlara alınmış başörtülü bir Saadet Partili hanımın üzerinden “İslamcı k…lar da eğleniyor” tarzı çirkin ifadeler yazmışlar.
Bu fotoğraflı paylaşımı görünce “Çok ilginç günler yaşıyoruz” dedim.
Baksanıza Barack Obama’yı Beyaz Saray’a taşıyan ABD’li ekip İstanbul’a gelmiş, beş yıldızlı bir otele yerleşmiş ve şimdiden manipülasyon ve algı çalışmalarına başlamışlar.
Ne için?
Kemal Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı yapmak için.
MASA’NIN ÜSTÜNDEKİLER VE ALTINDAKİLER
Ekonomi uzmanları Jeremy Rifkin. Onun Masa’daki mutemedi Ali Babacan. Türkiye’yi sıcak para cehennemine çeviren, yatırımları durduran, ne kadar öz kaynağımız varsa hepsini sattıran başarılı bir “Ekonomi Uzmanı” olarak bilinir. Bu yüzden CHP’liler çok sever kendisini.
Masa’nın bir başka sandalyesinde AK Parti’den Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın isteği üzerine tard edilince, hakkında Amerikan Müesses Nizamı’nın dergisi Foreign Policy tarafından “Washington Ankara’daki adamını kaybetti” diye manşet atılmış kişi olan Ahmet Davutoğlu var.
Meral Akşener’i tarife ne hacet. Kendisi başlı başına bir muamma. ABD elçileriyle bir ay içinde dört kez gizlice buluşup saatlerce baş başa görüşmeler yapmış bir siyasetçi unvanını kimseye kaptırmadı şimdiye dek. Şimdi HDP’yi mahcup biçimde destekliyor. Masa’dan ayrılıp tekrar birleşmesi, HDP ile ilişkiler ona rağmen yürütülüyor izlenimi vereceği için biraz rahatlamış.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun yakında ziyaret edeceği HDP’nin Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın konuşması da niyetlerin, hedeflerin ne olduğunu net biçimde ortaya koyuyor.
PERVİN BULDAN: MAYIS AYI ORTASINDA SURİYE’DE, SONRA DA TÜRKİYE’DE…
Bayılıyorum bu HDP’lilere. Laflarını hiç esirgemiyorlar. Anayasa Mahkemesi’nin çok bilir üyeleri işitmek istemese de alenen “PKK ile birlikteyiz, hedefimiz ortak” diyorlar:
“Geçmiş olsun AKP’ye. Kürtler statüsünü elde etti artık. SURİYE’DE ELDE EDİLEN STATÜ ÇOK YAKINDA TÜRKİYE’DE DE Kürt halkının mücadelesiyle ELDE EDİLECEKTİR. Mayıs ayı ortalarında bu süreç tamamlanmış olacaktır. Kandil’deki arkadaşlarımız, dostlarımız, kardeşlerimiz ve yoldaşlarımız Türkiye’ye gelmelidir ve Türkiye’de siyaset yapmalıdır Sayın Karayılan, Sayın Bayık...”
Yukarıdaki cümleleri ahmakların dışında anlamayan yoktur.
Tayyip Erdoğan’ın sırf ülkenin huzuru ve barışı için büyük bir siyasi risk alarak başlattığı “Silahların bırakılması ve yalnızca siyasetin konuşması” doğrultusundaki çözüm sürecini sabote etmelerinin sebebini daha net görüyoruz.
Seçimi kazanacaklar.
Önce Suriye’de YPG-PKK devleti ilan edilecek.
Ardından aynı STATÜ Türkiye’de de elde edilecek; “Bağımsız Kürt devleti” yani.
Nasıl? “Kürt halkının mücadelesiyle” tabii…
Bu Masa’ya ve adayına oy verenler de tüm Türkiye ile birlikte yaşanacakların sonuçlarına katlanacaklar.
Nasıl diye sormak isteyenler yakın tarihe bakmalı.
SAADET PARTİ GENEL BAŞKANI’NIN İRANCILIĞI VE KILIÇDAROĞLU İLİŞKİSİ NEYİN ALAMETİ?
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nu atlamayalım.
Üzerinde pek durmadık ama onun da meğer ne ilginç özellikleri varmış.
Gazeteci Adem Özköse'nin Saadet Partisi Genel Başkanı Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ile röportajını izledim dün.
Kendisi röportajda İran'ın Suriye'deki faaliyetlerine toz kondurmuyor ama Türkiye'nin meşru müdafaa hakkını eleştiriyor.
Tabii Altılı Masa içindeki yeri de bu anlamda yeniden sorgulanmayı hak ediyor.
Cübbeli Ahmet Hoca geçen gün İran-Saadet Partisi-Kemal Kılıçdaroğlu denklemi kurup cemaatine bilmece gibi soru yönelttiğinde ne demek istediğini çok anlayamamıştım. Muhtemelen beni de ebleh olarak nitelendirecektir ama Karamollaoğlu röportajını izleyince taşlar yerli yerine oturdu.
“Yok artık” dedim. Çünkü bizim bu noktayı aşmış ve mezhepsel ilişkileri siyasetin öznesi olmaktan çoktan çıkarmış olmamız gerekirdi.
Ama demek ki Kemal Kılıçdaroğlu’na ümit bağlayan yalnızca Amerika Birleşik Devletleri, FETÖ ve PKK değil. ABD’nin kanlısı İran’ın da Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu vasıtasıyla Kemal Bey'i kontrol altında tutmayı hedeflediğini, aynı zamanda CHP Genel Başkanı’nın mezhebi kimliğini önemli bir avantaj olarak kullanmayı amaçladığını anlıyoruz buradan.
Temel Bey'in Altılı Masa’daki misyonu bu belki de.
Tabii bu arada Thomas Henry’nin damadı Temel Bey'i eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gibi Exeter sülalesinden sananlar yanılmış oluyorlar ama dünya küçük.
İRAN’A VE SURİYE POLİTİKASINA TOZ KONDURMUYOR
Röportaja dönersek. Soru ve cevaplar şöyle:
- İran'ın yanlış politikalarını eleştirmediğiniz için bir kesim tarafından İrancı olmakla suçlanıyorsunuz. İrancı mısınız?
- Ben Müslümanım. Cılık tabiri bana göre değil ve hep yanlış yerlerde konuşulur. Ama ben Türkiye’de İran ile olan münasebetlerimizin iyi yönetilmesi gerektiğini düşünüyorum. İran’ın yanlışları tabii ki olabilir…
- Mesela Suriye’ye savaşmak için milis göndermeleri sizce yanlış değil mi?
-Şimdi bakın, işin bu noktaları üzerinde şu anda konuşmak meseleyi çok farklı boyutlara getirir. İsabetli olmaz çünkü dünyada geçen asrın içinde devrim yapan tek ülke İran’dır İslam ülkeleri içinde. Yanlışları olmuştur düzeltmek istiyorlardır başarılı oluyorlardır bazı noktalarda olmuyorlardır.
- İran’ın Suriye politikasını doğru buluyor musunuz?
- Bakın ben, Türkiye’nin Suriye politikasının da yanlış olduğunu söylüyorum.
- Peki İran’ın?
- İran’ın tavrına bağlı. Şimdi oradaki mesele şu…
- Mesela milis göndermeleri, savaşçı göndermeleri…
- Yani bu noktada, yani bir ülkenin başka bir ülkeye milis gönderip çatışmasına destek olması yanlış olabilir. Fakat biz burada İran’ın tavrını başka türlü sorgulamalıyız diye düşünürüm.
Bin dereden su getiriyor ama İran’ı eleştirmeye dili varmıyor. Ama Türkiye’yi acımasızca yerden yere vurabiliyor.
Ne acayip bir Masa bu.
Bileşenlerine bakıyorsunuz, hepsi defolu. Ama hayret, Masa’nın ayakları hep yabancı.