Editör kafası kolay yetişmiyor
Desinler ki Ayça bir göl kenarında inzivaya çekildi.
Evlad-ü iyalden, işten, aştan geçerek izini kaybettirdi.
Kadına bak desinler, ayda 10 bin doları elinin tersiyle itti, ayağında bez ayakkabı, altında şalvar, sırtında çantayla kendini dağa taşa vurdu desinler.
Desinler ki, “O şimdi varoluşsal sancılarına entelektüel cevaplar arıyor. Çalışmaya karşı… Aç karnını doyurmak için gezelim görelimciler gibi köylülere yanlıyor.”
Biri çıksın desin ki mesela, “Sizin diliniz ne söylüyor, Ayça öyle bir insan mı? “
Biri de çıkıp demesin ki, “Yav Ayça en fazla çocuğu okula göndermiş, kalan zamanında çay kaşığını bardağın kenarına vurup dururken, duyduğunun gerçekten bardağın sesi mi yoksa kaşığın sesi mi olduğunu anlamaya çalışıyor...
Kimse demesin ki Ayça, tulum peynirini ekmeğin en hamur yerine gömmek suretiyle en köylü yanıyla helalleşiyor. Kimse görmediğinden parmağını da çizgili ve bir o kadar da paçalı pijamasına siliveriyor.
Kimse demesin, kimse de bilmesin. Ayıptır, ben öyle bir insan mıyım?
“Ayça kafa izninde” desinler, “Kafa buluyor” desinler, “Güzel kafa açıyor” desinler.
“Çok kafa kızdı ruhu şad olsun” desinler.
“Kafa mı bıraktınız be!” Demeyeceğim. Söz.
“Kafamı topluyorum” diyeceğim.
Kafamı yerlerden topluyorum…
Demin kafamı yastığa koydum. Yani bildiğin, bedenimden ayrılmış olan kafamı kutusundan çıkardım, yastığın üstüne koyuverdim. Birkaç güzel söz söyledim, tık yok.
Sonra iki tokat atıp kendine gelmesini sağladım.
Birden gözlerini açtı. Fatma Girik’in robot olduğu Yeşilçam’ın ilk bilim kurgu filmindeki gibi bir süre beni kestikten sonra, “Hazırsanız sizi yayına alıyorum Necati Bey” dedi.
Dedim senin dilin ne söylüyor? Sonra celallendi.
“Kj yi al kj yi! al al al!”
“Kj yi ver kj yiiii!” diye tekraren söylenmeye başladı. Sonunda bu melodik bir hal alınca da Fatih Ürek’in “Haydi lililili yar” şarkısına bağladı.
“Bırakma kendini dobarlan!” dememle işler çirkinleşti. Ne anam ne ebem kaldı.
Dedim herkes payına düşeni aldıysa ben bu kafayı kırarım. Tuttuğum gibi camdan fırlattım. Ben düşüşünü izlerken o hâlâ, “Yayına katıldığınız için tişikkirler Necati Bey” diyordu.
Bir kafayı kırma hikâyesi kolay yazılmıyor.
Emeği geçenlere teşekkürlerimle…
Neyse tulum mu o?