Emin çapalarken, vur beline kazmayı… YARGILANACAKSINIZ!

Aslında isminin zerre önemi yok yazacaklarımın dünyasında. Bu satırların konusu da değil ama şirretliği, edepsizliği ve yalancılığıyla, o kanalın müptezellik boyutunda müdavimi olanlarının kalbinde -nasıl oluyor bilmiyorum- müstesna bir yere sahip olduğundan, metaforunu başlığa kondurdum.

O dâhil seçim öncesinden yapılacak ne kadar çirkeflik varsa eksik bırakmadılar.

Seçim sonuçları, Cumhurbaşkanı’nın göreve başlama töreni, yeni kabine ve devir teslim törenleri derken o hengâmede kaynadı ama unutulmadı.

Teker teker, genel başkanlarından vekillerine, gazetecisinden akademisyenine, sokaktaki ağzı bozuk yaşlı kokonadan yeni yetme veledine kadar hepsinin ağzından aynı tehdidi işittik:

Yargılanacaklar!

Yargılayacağız!

El koyacağız mallarına, medyasına!

Ekranlardan, kürsülerden.

Meydanlardan böğürerek.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Bakan Soylu’ya; hatta bana kadar…

Edilen hakaretlerin bini bir para.

Acımayacağız. Hesap soracağız.

Silivri soğuktur şimdi…

Çok hazırdılar iktidara.

Hayaller kuruyorlardı. “Ay şimdi Yiğit Bulut ne yapıyordur acaba, masasını topluyor mudur?” diye soruyordu biri. Herkesin unuttuğu Yiğit Bulut nereden aklına geldiyse… Demek takıntı yapmış. Kanalın bir başka kırıntısı da balkonunu kırmızıya boyamış, seçim gecesi kutlamasının senaryosunu anlatıyordu.

Çocuksu demek isterdim ama değil.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kaybedeceğine öylesine inanmışlardı ki hepsi hazırdı, hatta Cannes’dakiler bile.

Bu yıl Cannes’a ne çeksem diye düşünüp, seçimin muhtemel sonucuna uygun bir şey olsun demiş ki “Nuraylar”ı konu edinmiş Nuri Bey. Meryl Streep replikası hatunun ödül almasını izlerken, o beklentiyle gözlerini kısmış bakıyordu çok belli etmemeye çalışsa da.

Onlara geçen gün sordum “Neden Diyarbakır anneleri sizin ilgi alanınıza girmiyor” diyerek. Cevap beklediğimden değil, kafalarını kuma sokacaklarını biliyorum. Bir şey daha biliyorum ama aklımdakine beş basacak lafı yukarıdaki sözlerin sahibi sevgili Dilek Başer demiş:

SANATLARINDAKİ SEÇİCİ KÖRLÜK, KATİL RUHLU OLMANIN ENTELEKTÜEL KARŞILIĞIDIR.

Çerçeveletip asacağım bir cümle.

Seri katil serialine bağladılar. Konsantrasyon kampı kurmaya az kalmıştı.

Kan emici gibiydiler. Öylesine gaddardılar ki siyasetçisinden ekran yüzüne, adayından Atay'ına kadar, alayı aynı teraneyi tekrar ediyordu. Hatta o Atay, tweetini sabitlemiş, yıllardır tutuyordu orada “Acımak yok” diyerek.

“Hepiniz ağlayarak özür dileyeceksiniz. O gün geldiğinde; affedeni, acıyanı, yargılamaktan vazgeçeni de unutmayacağız!”

Vedat Amcanın kızı, oyuncu Deniz Abla bile dehşete düşmüş, çok sert bulduğunu yazınca ona da “haddi, hududu”nu bildirmişti “devrimci” kazma… Deniz Abla derhal devrimci şuurunu (!) kaybettiğini anlamış ve biat etmişti çaresiz. Yoksa babasının romanındaki gibi “Bir gün tek başına” kalmak vardı bu hayatta ve herkes hazır değil buna malum. Öyle mahalleden kopma ve yalnız kalma cesareti kimde var ki onda olsun. Cihangir kıç kadar yer sonuçta, elini sallasan terliksi… Yanlış mı, terlik olsa vermeyecek miydiler? Oylarını yani.

Ama bu had bildiren hadsiz Don Kişot, Gezi suçlusunu kurtarayım deyip vekilliğini bağışlarken kendi kaldı ortada. Şimdi kıvranıyor sabit tweetinin altında.

İster misin seni TRT’den naklen (!) yargılasınlar?

Hani eski karısıyla yaptığı rezil sohbetinden tanıdığımız Aykut Abisi, "Ben o mahkemede bunların yargılandığını göreceğim. Bütün bu yargılamaları da TRT ekranlarından canlı yayında vereceğiz” demişti bir ara coşup, onun anlattığı gibi.

İşin ilginç yanı, çok iyi biliyorlardı yargılamakla tehdit ettikleri Cumhurbaşkanı’nın, hükümet üyelerinin, onları destekleyen medya mensupları ve akademisyenlerin hukuka bağlılıklarını. Korkusuzluklarının sebebi buydu.

PKK’sıyla, FETÖ’süyle senkronize biçimde sürekli bu iktidara “Faşist rejim” diyerek faşizmin içini boşaltmaları da cabası.

Oysa daha 40 yıl önce 12 Eylül’de gelen faşizm, buldozer gibi ezip geçti tüm yoldaşları… Binlerce işkence, idam, cezaevlerindeki yüzbinlerce kişi ve yurt dışına kaçan yine on binler…

Bugün her haltı yiyip, rahat rahat tehdit ettikleri iktidar eğer faşist ise 12 Eylül rejimini nasıl tanımlıyorlardır?

Ama dertleri bu değil. Ruhlarında sadist katillerin cirit attığı bu Stalinist vampirlerin kurdukları hayallerin ne olduğunu tahmin edebiliyorum.

Eli kanlı Kobani katili başlattı bu furyayı Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik “Seni asmayacağız, yargılayacağız” kusmuğuyla.

Diğerleri onu izledi.

Gözü dönmüşlük, iktidara gelememenin yarattığı empotansın sebep olduğu öfke ile tehdit ettiler, paçozluğun ve pespayeliğin son örneklerini sergileyerek.

Bürokraside, devlet kurumlarında kullandıkları kişiler aracılığı ile kim kimdir diye görevden alınacak ve yerlerine atanacak 12 BİN KİŞİLİK LİSTE hazırladılar. Teşekkür etmek gerek, özenle korunması gereken bürokratları belirledikleri için.

Sonuç?

Yüzde 52,18…

Bakalım İNSAN OLMAYI ne zaman başaracaklar?