Erdoğan’ın rakibi, Kandil ile Zafer Partisi’ni bir araya getiren güçtür!

Yarın sandıkta vereceğiniz oylarınız o “GÜÇ” e atılacak bir tokat olacaktır.

Hem de en okkalısından, kallavi bir tokat.

O gücün Kemal Kılıçdaroğlu olmadığını anladık.

Kendisi zurnanın son deliği.

Epeydir biliyoruz bunu.

Epey dediğim, Kaset Kumpası’nın Muharrem İnce’nin adaylığıyla yeniden vizyona sokulmasıyla bir kez daha idrak ettik.

TÜRKİYE OLMAZLARIN ÜLKESİ…

Neredeyse tüm ülkelerde “asla olmaz” denilen her şey Türkiye’de yaşandı, yaşanıyor. Kandil ve onların Türkiye’deki siyasi uzantısı olan etnik faşistlerle, “milliyetçi” olduğunu söylemekten çok Suriyelileri mancınıkla ülkelerine gönderme takıntısı üzerinden ırkçı bir siyaset inşa eden Ümit Özdağ’ı bir araya getiren güç, işte bu olmazlardan birini realize ediyor şu anda.

Hem HDP’nin seçmenlerini hem de güya milliyetçi oyları konsolide edecekler Kılıçdaroğlu’nun adaylığında.

Bir çeşit OKSİMORON gibi görünse de aslında yok birbirlerinden farkları.

Sebebi belli değil mi?

Çünkü üzerine büyük hesapların döndürüldüğü, toprakları üzerinde çeşitli hayallerin kurulduğu, planların yapıldığı bir coğrafyada yaşıyoruz.

Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi’ni, yani Ortadoğu’da Pax Americana’yı gerçekleştirip, Vadedilmiş Topraklar’ı Siyonizme yeniden kazanmak, Yunan’ın Megalo İdea’sıyla Anadolu’yu gaspetmek.

“Dört nala gelip Uzak Asya’dan, Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket”i bizim yaptığımızdan ve Evlad-ı Fatihan’a adım atıp, 1453’de İstanbul’u fethettiğimizden beri başımıza gelmeyen kalmadı.

2002’de iktidara gelen Tayyip Erdoğan ve partisi ise rekor denemesi yaptı bu konuda.

Askeri vesayet, darbe tehditleri, darbe muhtırası, kapatma davası, Cumhuriyet mitingleri, Gezi vandalizmi, FETÖ’nün 7 Şubat MİT darbesi, CHP-FETÖ iş birliği ile MİT TIR'ları alçaklığı, Uludere, Rus uçağının düşürülmesi komploları, Hendek kalkışması, Kobani katliamı, 17-25 aralık FETÖ yargı darbesi, 15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişimi, Pandemi, Ukrayna-Rusya savaşı…

Bir nefeste klavyenin tuşlarından dökülen bunlar.

İsteseniz başlıklar halinde bile 20 sayfa yazarsınız.

Ülkemizin en büyük talihsizliği ise ne yazık ki insan malzemesi.

Bunu gerçekleştirmek için de 150 yıldır zehirli bir müfredatla Frankofon ve Anglo Sakson formatı atılmış kolonize zihinler yetiştirdiler. Şimdi bunun meyvelerini yiyorlar. Onları sosyal medyada, iş dünyasında, eğlence sektöründe, siyasi partilerde, sabaha karşı 03.00’te Kadıköy’ün arka sokaklarında zil zurna sarhoş halde görebilirsiniz.

Kafaları şöyle:

“Verelim gitsin Doğu’yu, Batı bize yeter. Avrupa bizi bu halimizle hemen kabul eder.”

Kolay sanıyorlar. Senden Doğu’yu alan gücün, bir süre sonra “Konstantinople”ü isteyeceğini, “Smyrna”nın bağımsız bölge olarak tanınmasına yeşil ışık yakacağını, “Tarihi topraklarımız” diyerek İyonya ve Likya’ya göz dikeceğini, deniz sınırlarını 12 mile çıkaracağını hiç hesaba katmıyorlar. Onların durmayacaklarını anlamayacak kadar saf ve sinikler.

Onlara söylemeyin, “Yine komplo teorilerine başladın” derler.

Bu yüzden bu yazımın başlığına da dudak bükeceklerdir.

Yani Kandil ile Zafer Partisi’ni bir araya getiren, Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleme fikrinde buluşturan GÜÇ nedir?

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan dün, “Her ne kadar Ümit Özdağ ırkçı ve faşist söylemleriyle bu ittifakın içinde yer alsa da Kemal Kılıçdaroğlu bize kayyumların durumu ve özerklik konusunda söz verdi” demiş.

Ne güzel, özerklikmiş. Ben ne anlatıyorum ki size?

Ver Doğu’yu gitsin.

Kemal Beyciim de öyle yapmış,

Ver gitsin…

Senden kıymetli mi?

Başlangıç, ordövr tabağı (iştah açıcı ön yemek-Hors d’oeuvre) olarak Fener bölgesine de özerklik versin. Ekrem’in hukuku iyi Patrick Bey'le. Ortodoks Hıristiyanlığının merkezinin bağımsızlığını İmamın-oğlu ilan etse daha şık olmaz mı?

Hesap belli.

Kandil’in ve HDP’nin desteğiyle Kürt seçmenler…

Avrupa ırkçısı olarak tanımlanan Ümit Özdağ’ın desteğiyle “milliyetçi” oylar gelecek.

Bu sorular ve cevapları kafamda dolaşıp dururken Ankara’dan eski ülkücü (halen de ülkücü) bir hekim dostumdan mesaj aldım. Önceki günkü Ümit Özdağ yazıma atfen yazmıştı.

Büyük Birlik Partisi’nin kurucusu, efsanevi ülkücü Muhsin Yazıcıoğlu ile ilgili bir anısını aktarıyordu. Aynen şöyle:

“Rahmetli Muhsin Başka, Necatibey caddesindeki SOGEV’de (Selçuklu Sosyal Güvenlik Derneği) ayda bir seminere bizzat gelirdi. Yıl 2001 veya 2002. AK Parti henüz iktidar değil. Seminer sonrası çay kahve eşliğinde bi yarım saat kadar, semineri veren kimse onunla otururdu.  Biz de yancı olarak dinlerdik. Ümit Özdağ da ASAM denilen bir şey kurmuştu. Konu Ümit Özdağ’a gelince Muhsin Başkan sinirlendi. Bize 'Bu adamdan uzak durun, Yahudiler ile bu kadar sıkı fıkı olandan hayır gelmez' demişti. Aradan 20 yıl geçti, Muhsin Başkan yine haklı çıktı. Eğer yaşasaydı bu ülke siyasi olarak bu kadar sallanmazdı diye düşünüyorum.”

Muhsin Yazıcıoğlu, sert ülkücü geçmişinin üzerine milliyetçiliğini yeniden inşa etmiş, bu milliyetçilikten ırkçı detaylarını tamamen söküp atmış, demokrat bir duruş sergileyen isimlerin başında geliyordu. Bu yüzden hedef oldu ve onun Erdoğan ile ittifakından korkulduğu için FETÖ tarafından katledildi. Kendisiyle sohbet etmişliğim de çok.

Peki yukarıdaki satırlardan bir şey çıkar mı?

Nereden baktığınıza bağlı.

Misal komplo teorisi der geçersiniz.

Zaten böyle diye diye bugünlere geldik.