Fahrettin Altun'dan İsrail tepkisi: "İnsanlığa karşı suç işlemiştir"
İletişim Başkanı Fahrettin Altun, "İsrail çok çeşitli savaş suçları işlemeye devam ediyor. İsrail Gazze'de yaklaşık 30 bin masumu katlettiği bu saldırılarda, savaş suçlarıyla insanlığa karşı suç işlemiştir" dedi.
İletişim Başkanı Fahrettin Altun, İletişim Başkanlığı ev sahipliğinde düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı Enformasyon Bakanları Olağanüstü Toplantısı'nın açılışında konuştu.
İslam İşbirliği Teşkilatı Enformasyon Bakanları Olağanüstü Toplantımızın hayırlara vesile olmasını diliyorum. Ülkemizde, İstanbul’umuzda sizleri ağırlamak bizler için büyük bir onurdur. Hepinize hoş geldiniz, şerefler verdiniz diyorum. Hatırlanacağı üzere Ekim 2022’de yine İstanbul’da bir araya gelmiştik. O toplantıda İslam âlemi ve tüm insanlık için büyük tehlikeler arz eden hakikat krizini ve dezenformasyon tehdidini ele almıştık. Söz konusu toplantıda yine İslam karşıtı ırkçı saldırılara dikkat çekmiş, İslam karşıtlığının yayılmasını engellemeye matuf ne tür ortak stratejiler belirleyebileceğimizi müzakere etmiştik.
Bu çerçevede 12. İslam Enformasyon Bakanları Konferansı’nın sonunda ilan ettiğimiz İstanbul Deklerasyonun 1. Maddesinde “Dezenformasyon ve Hakikat Ötesi çağa ilişkin diğer sınamalarla mücadele için gerekli mekanizmaları geliştirmede ve dezenformasyona karşı topyekûn mücadelede kısa, orta ve uzun vadeli stratejik süreçler tasarlamada Üye Devletler arasındaki iş birliğinin önemini” vurgulamıştık. 3. Maddede ise “Yüce İslam dini hakkındaki gerçeği etkili bir şekilde sunarak, yeni ve gelişmekte olan platformlar ile teknolojik yeniliklerden faydalanarak İslamofobi/İslam'a karşı nefretin tüm tezahürleriyle mücadele edilmesi gerektiğinin” altını çizmiştik.
"FİLİSTİN HALKININ MEŞRU DAVASINI AYDINLATMA"
Aynı bildirgenin 4. maddesinde “İslam ülkelerindeki medyanın, İsrail'in Filistinlilere yönelik saldırganlığını açığa vurmadaki hayati rolüne dikkat çekmiş ve Filistin topraklarındaki İsrail işgaline son vermek için Filistin halkının meşru davasını aydınlatma” çağrısında bulunmuştuk. Geçtiğimiz Ekim ayında İsrail’in katliamlarının ardından İslam İşbirliği Teşkilatının siz değerli enformasyon bakanlarına hitaben kaleme aldığımız mektupta da Gazze saldırılarının tahrip gücünü artıran başlıca unsurlardan birinin de İsrail kaynaklı dezenformasyonlar ve İsrail’in gazetecilere yönelik saldırı ve katliamları olduğunu belirtmiştik. Esasında bugünkü müzakerelerimizi de en temelde bu iki ana başlık altında gerçekleştireceğiz. İsrail’in artan dezenformasyonları. Hakikatin sözcüleri gazetecilere yönelik saldırı ve katliam girişimleri. Toplantımıza kıymetli katkılar sunmak üzere iştirak eden tüm delegelere şükranlarımı sunuyorum.
Konuşmamın başında şu hususu hatırlatmak istiyorum; Sizlerin de malumudur ki bugünkü toplantımızın İslam İşbirliği Teşkilatı tarihi içerisinde özel bir yeri bulunmaktadır. Teşkilatımız, tarihinde ilk defa sektörel bazda olağanüstü bir toplantı gerçekleştiriyor. İsrail zulmüne karşı ortak bir tavır sergileyebilmek ve iletişim ve medya alanında hakikat namına ortak bir mücadele ortaya koyabilmek açısından bu toplantı hayati önemi haiz bir toplantıdır. Türkçenin güzel şairlerden Cahit Zarifoğlu şöyle der; Filistin bir sınav kâğıdı. Her mü’min kulun önünde de gerçeği yaz: Hakikat şehitliğe koşmaktır. Şairin de dediği gibi Filistin Müslümanların sınavıdır, imtihanıdır. Ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın kuruluşunun temelinde de Müslümanların Filistin sınavını hakkıyla verebilme kaygısı yatar.
İSRAİL, DÜNYANIN GÖRDÜĞÜ EN BÜYÜK KATLİAMLARI HAYATA GEÇİRMİŞTİR"
İslâm İşbirliği Teşkilatı, İsrail işgalindeki Doğu Kudüs’te Mescid-i Aksa’nın ateşe verilmesine tepki olarak 25 Eylül 1969’da Rabat’ta düzenlenen Zirvede kurulmuştur. Teşkilatımızın sekreteryası Cidde’de faaliyet göstermekle birlikte İİT Şartına göre Teşkilatımızın merkezi Kudüs’tür. Bugün Kudüs ne yazık ki işgal altındadır; Ve Filistin hâlâ katliamların ve soykırımların yaşandığı bir coğrafyadır. On yıllardır İsrail keyfî baskınlarla, keyfî cinayetlerle Filistinlilere hayatı yaşanmaz kılıyor. İsrail askerleri Mescid-i Aksa’ya postallarıyla girerek namaz kılan Müslümanlara her tür şiddeti reva görebiliyor. Ne var ki 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana İsrail, zulümlerini kat be kat artırmış, dünyanın gördüğü en büyük katliamları, soykırımı Gazze’de, Filistin topraklarında hayata geçirmiştir.
Yine de şunu açık bir şekilde söylemek isterim; İsrail’in zulüm tarihi söz konusu olduğunda “7 Ekim”i bir milad, nevzuhur bir hadise olarak görmek bir illüzyondur, bir yanılsamadır. 7 Ekim ne bir milattır, ne nevzuhur bir zulümdür ne de sebeptir. 7 Ekim’den bu yana Gazze’de devam eden İsrail zulmü bir sonuçtur.
"KAN VE GÖZYAŞI ÜRETTİ"
Bu sonuca nasıl gelindi? Filistin toprakları Birinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından türlü oyunlarla adım adım İsrail işgaline açıldı. 1948’de İsrail kuruldu ve İsrail o gün bugün hem Filistinliler hem de İslam dünyası için zulmün ve istikrarsızlığın başlıca müsebbibi oldu. İsrail ve onu destekleyen küresel güçler sadece bölgesel değil, küresel barış, huzur ve istikrara da büyük zararlar verdi. İsrail ve onun hastalıklı, saplantılı ideolojisi kan ve gözyaşı üretti. İsrail Batıcı, sömürgeci ve emperyal zihniyetin Ortadoğu’daki fiili uzantısı olarak bölgede zulümlere, ağır insan hakları ihlallerine ve katliamlara imza attı. Bu faaliyetleri ve ihlalleriyle İsrail, uluslararası hukuk ve teamüllere aykırı olarak zorla toprak kazanma, etnik temizlik, sivillerin kasten öldürülmesi gibi çok çeşitli savaş suçları işledi, işlemeye devam ediyor.
"YASAKLANMIŞ BİR TAKIM SİLAHLARI KULLANDIKLARI DA SABİTTİR"
Bu kapsamda İsrail; 7 Ekim’den bu yana açık ve net şekilde gözlemlenebileceği üzere; Ambulansları ve hastaneleri bombalamak suretiyle Roma Statüsü’nün 8’inci maddesinde savaş suçu olarak tanımlanmış olan “sağlık ve ulaşım birimlerine kasten saldırı düzenlemek” suçunu işlemiştir. Sivilleri ve sivil altyapıyı bombalayarak Lahey Sözleşmesinin 25. Maddesini ihlal etmiştir. Dini mekânları, ibadethaneleri, mimari yapıları bombalayarak yine Lahey Sözleşmesinin 4. Maddesini ihlal etmiştir. Uluslararası insancıl hukuk normları su, yiyecek ve ilaç gibi sivil halkın temel ihtiyaçlara erişiminin temin edilmesi/engellenmemesi gerektiğini söyler. İsrail, Gazze’ye gıda, elektrik ve yakıt akışını keserek ve bölgeye giden insani yardımları engelleyerek 4 No’lu Cenevre Sözleşmesinin 23. Maddesini ihlal etmiştir. Bu, aynı zamanda Roma Statüsü 7’inci maddede de yer alan ve “insanlığa karşı suçlar” arasında sayılan bir cürümdür. Bunların yanı sıra, İsrail’in, yine Roma Statüsü Madde 8’de savaş suçları arasında sayılan, fosfor bombası gibi çeşitli sözleşmelerle yasaklanmış bulunan birtakım silahları kullandığı da sabittir.
"BATI DÜNYASI TARAFINDAN ADETA DOKUNULMAZ KILINMAKTADIR"
İsrail, Gazze’de yaklaşık 30 bin masumu katlettiği bu saldırılarda, bu savaş suçları ile insanlığa karşı suç işlemiştir. İsrail’in suçlarını teşhis ederken onun arkasındaki karanlık mahfilleri de görmek zorundayız. İsrail’in bu denli pervasızca hareket etmesinin başlıca sebebi uluslararası sistemin adaletsizliğidir. Birleşmiş Milletler başta olmak üzere birçok uluslararası kuruluşun sorun ve çatışmalardaki işlevsiz yapısı İsrail’in hak ettiği cezayı henüz alamamış olmasının asıl sebebidir. İsrail suç işlemekte, katliamlar yapmakta ve fakat Batı dünya düzeni tarafından adeta dokunulmaz kılınmaktadır.
Bugün Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin yapısı katliamlara engel olamadığı gibi ateşkes kararı dahi alamamaktadır. İsrail’in onca ihlale rağmen bir yaptırımla karşılaşmaması, BM Güvenlik Konseyindeki veto ayrıcalığının sorumsuzca ve kötücül bir şekilde kullanılmasının bir neticesidir. Bu durum bizzat uluslararası sistemin iflas ettiğinin kanıtıdır. Ve bu sistemin revizyonu elzemdir. Bu sebeple, Türkiye olarak küresel kriz ve çatışmaların çözümünde öncü rol alabilecek uluslararası bir sistemin inşasını ısrarla vurguluyoruz. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın “Dünya Beşten Büyüktür” ve “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” mottoları uluslararası sistemdeki revizyon ihtiyacının en veciz ifadeleridir. Bu şiar doğrultusunda 1967 sınırları içerisinde başkenti Doğu Kudüs olan egemen, bağımsız ve coğrafi bütünlüğü olan bir Filistin Devleti’nin kurulması Türkiye olarak Filistin konusundaki duruşumuzun temelini oluşturmaktadır. Bağımsız bir Filistin devleti kurulmadığı müddetçe İsrail’in katliamlarını durdurmak ve bölgede kalıcı bir barışı tesis etmek mümkün değildir.
Uluslararası sistemdeki adaletsiz ve hakkaniyetsiz yapı ve uygulamalar, iletişim ve medya alanında da kendisini göstermektedir. İsrail’in katliamlarına sözde meşru gerekçeler sunarak uluslararası kamuoyunu yanıltmayı amaçlayan bir yayıncılık anlayışı söz konusudur. Bu yayıncılık politikası, birçok yönüyle “sömürgeci habercilik” anlayışının günümüzdeki en somut göstergesidir. Özellikle birtakım Batılı medya kuruluşlarının, haber kaynaklarını seçerken İsrail’in anlatısını tekrar eden, seçmeci bir yaklaşım sergilediğini görüyoruz. Saldırıların başladığı ilk günlerde Filistinlilerin tanıklığına istisnai olarak başvurulurken, Batılı medya organlarında sıklıkla İsrailli yetkililerin demeçleri dolaşımda tutulmuştur. Birçok medya kuruluşu, bu tutum ve politikasıyla İsrail savaş makinesinin işlevsel bir aparatı haline gelmiştir. Hatta İsrail’in tutumuna karşı hakikatten yana duran birçok gazeteci, söz konusu medya kuruluşlarının mobbingine ve baskısına maruz kalmakta, birçoğu işten çıkarılmaktadır.
"İSRAİL GAZZE'DE GAZETECİLERİ KATLETMEKTEDİR"
Bütün bunlar bir yana, karşımızda çok daha vahim, insanlık için utanç verici bir başka tablo vardır. İsrail, Gazze’de sistematik bir şekilde gazetecileri katletmektedir. Bu süreçte; 130’dan fazla gazeteci katledilmiştir. Gazetecilerin aileleri evsiz kalmıştır. Bu gazetecilerin aile efradından 1000’den fazla çocuk öldürülmüştür. Yine gazetecilerin ailelerinden 500 çocuk yetim kalmıştır. Sahada gazetecileri katleden İsrail’in aslında temel hedefi gerçekleri örtbas etmektir. İsrail’in katlettiği, şehit düşen her bir gazeteci kardeşimize cenab-ı Allah’tan rahmet niyaz ediyorum. Allah bize bu masum gazeteci kardeşlerimizin hesabını İsrail’den sorabilmeyi ve İsrail’in hak ettiği cezayı almasına vesile olmayı bize nasip etsin.
İsrail hakikati katletmek için gazetecileri katletmektedir. İsrail’in bu amaçla kullandığı bir diğer yöntem ise dezenformasyondur. Bakınız, Dünya Ekonomik Forumu tarafından geçtiğimiz hafta Küresel Riskler Algı Araştırması-2024 adındaki bir rapor yayınlandı. 1500 uzmanın analizinden hareketle hazırlanan rapor; kısa, orta ve uzun vadede 10 büyük tehdit öngörüyor. İnsanlığı bekleyen en büyük tehdit, bu rapora göre, dezenformasyon ve yanlış bilgi. Benzer öngörüler, pek çok önemli üniversite, stratejik düşünce kuruluşu ve bilgi merkezleri tarafından hazırlanan araştırmalarda da yer alıyor. İsrail’in saldırıları ve dezenformasyon faaliyetleri de açıkçası bu raporları teyit ediyor.
"TEHDİTLERİN FARKINDAYIZ"
İsrail bizzat devlet eliyle yoğun bir dezenformasyon faaliyeti yürütüyor. 7 Ekim’den bu yana İsrail’in dolaşıma soktuğu yalan ve kurgu haberler, dezenformasyonun sadece ülkelerimiz için bir ulusal güvenlik sorunu olduğunu göstermiyor, aynı zamanda insanlık için, hakikat için de bir tehdit oluşturuyor. Türkiye olarak biz dezenformasyon kaynaklı tehditlerin farkındayız. İletişim Başkanlığımız bünyesinde faaliyet gösteren Dezenformasyonla Mücadele Merkezimiz ve Anadolu Ajansı’nın “Teyit Hattı” birimi, bu tehditleri bertaraf etmeye dönük çalışmalar yapıyor. Çıkardığımız uluslararası yayınlarla, düzenlediğimiz yenilikçi sergilerle, yaptığımız filmlerle İsrail’in ve İsrail yanlısı medya kuruluşlarının dezenformasyonlarını tarihe not düşüyoruz.
Anadolu Ajansı ve TRT başta olmak üzere medya kurum ve kuruluşlarımız, doğrudan sahadaki gerçekleri ortaya koyma noktasında büyük fedakârlıklar yapıyor. Bilhassa Anadolu Ajansımızın ortaya koyduğu görsellerin Uluslararası Adalet Divanı’nda delil olarak kullanılması, bu yönde atılacak her türlü adımın ne kadar önemli olduğunu açıkça göstermektedir.
Biz Türkiye olarak, dezenformasyonla mücadelede, kamu diplomasisi alanlarında, stratejik iletişim çalışmalarında, sahadaki habercilik faaliyetlerinde ortaya konulacak gayretlerin, İsrail’in işlediği cürümlerin bedelini ödemesi için çok kritik olduğunu düşünüyoruz. Hiç kuşkusuz, bu çabalar, İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkeler nezdinde kurulacak kapsamlı işbirlikleri ile çok daha anlamlı ve çok daha güçlü bir seviyeye çıkarılacaktır. Bedeli ne olursa olsun, İsrail’in barbarlığını, savaş suçlarını ve sadece Gazze’de değil, Filistin’in tamamında bir soykırım politikası güttüğünü delilleriyle ortaya koymaya devam edeceğiz.
"HAYKIRMAYA DEVAM EDECEĞİZ"
Biz şuna inanıyoruz; İsrail yaptığı zulümlerle hakikati asla susturamayacaktır. Birkaç yıl evvel kaybettiğimiz şairimiz Sezai Karakoç’un dediği gibi; “Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak. Halbuki, biz sussak, tarih susmayacak. Tarih sussa, hakikat susmayacak." İslâm ülkeleri olarak hakikati haykırmaya devam edeceğiz. Filistin davasının gündemden düşmesine asla izin vermeyeceğiz. İsrail’in suçlarını örtmek için büyüttüğü bu karanlığa ışık tutmayı sürdüreceğiz. Ömer Hayyam’ın deyişiyle “Karanlık aydınlıktan, yalan doğrudan kaçar.” İsrail de aydınlıktan ve doğrulardan kaçıyor. Fakat bu kaçışı tarih ve hakikat önünde mahkûm olmaktan İsrail’i kurtaramayacaktır.
Olağanüstü koşullarda gerçekleştirdiğimiz bu tarihi toplantının Filistinli kardeşlerimiz başta olmak üzere tüm İslam alemi için tarihi ve hayırlı sonuçlara vesile olmasını temenni ediyorum. Bu toplantının somut bir çıktısı olarak yayınlayacağımız Sonuç Bildirisinin uluslararası topluma güçlü bir mesaj vereceğine inanıyorum. Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, Gazze başta olmak üzere bütün mazlum coğrafyalarda zalimler tarafından katledilen kardeşlerimize Allah’tan gani gani rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Katılımlarınız ve katkılarınız için siz saygıdeğer delegelere şükranlarımı sunuyorum.