Felsefenin zarafeti: Prof. İoanna Kuçuradi

28. Aydın Doğan Ödülü’nün bu yılki sahibi, Prof. İoanna Kuçuradi ile önceki akşam bir grup meslektaşımla bir araya geldik.

Çocuk cinayetleri, ekonomik kriz, yakınımızda süren savaşlar, insanlık dramları, siyasi tartışmalar, olası bir dünya savaşının konuşulduğu bu ortamda, İoanna Hoca’nın karşısında olup, olayları/kavramları, onun felsefi yaklaşımları çerçevesinden dinlemek muhteşemdi.

Hocaların hocası konuştu, biz dinledik. Biz sorduk İoanna Hoca anlattı.

Takdir edersiniz ki, dünya felsefe literatüründe çok önemli bir yeri olan ve aynı zamanda Türkiye Felsefe Kurumu’nun başkanlığı görevini yürüten İoanna Hoca ile tüm sohbeti burada özetlemek mümkün değil. Fakat Prof. Kuçuradi özellikle bazı başlıkların/kavramların üzerinde durdu.

Hak ve çıkar, demokrasi ve sürünün egemenliği, algı ve anlamak, kadına şiddet, savaş, medeni ilkellik, mutluluk, ‘şeyin’ değerleri ile etik değerler, insan hakları gibi başlık ve kavramlar üzerine değerlendirmelerini dinledik.

“İslami değerler, Hristiyan değerleri yoktur, değerler vardır” diyor İoanna Hoca ve devam ediyor: “İnanç ve ahlakın bu kadar karşı karşıya getirilmesinden dolayı bir tartışma var. İnançlar psikolojiktir, bilgisel değil. Asıl yapmamız gereken bilgiye dayanmak. Her şey sorgulanabilir, ama hastalık haline getirmemek şartıyla…”

Şiddet konusunda da Prof. Kuçuradi çok çarpıcı bir örnek verdi: “İnsanlar şiddete, üzerinde etki yapacağını düşündüğü için başvuruyor. Mesela anneler de oğlunu 'aslanım' diyerek yetiştiriyor. Kültürel bir şey. Cezaevlerinde kadın koğuşlarında yalnızca kocalarını öldürmüş kadınlar vardı. Başka yol bulamıyorlar...” 

Değer yargıları üzerine anlattıkları ise ders niteliğindeydi: “Vicdan diye bir şey var ama neyle beslerseniz ona göre davranıyor. Onu ‘değer bilgisi’yle beslerseniz doğru yere götürür, ama ‘değer yargılarıyla’ beslerseniz yanlış yere götürebilir. Değer yargılarımın olmamasına çalışıyorum. Değerlerim var ama değer yargılarım yok.”

Prof. Kuçuradi’nin beni en çok etkileyen sözleri ise umut üzerine söyledikleri oldu: “Umudunuzu yitirmeyin. Ben her zaman umutluyum.”

Bu koşullarda, savaşların, insan hakları ihlallerinin, çocuk cinayetlerinin, ekonomik krizin ortasında Hoca “Umudunuzu yitirmeyin” diyor ve ekliyor: “İnatla umutlu olmak bir yaşam biçimidir.” Hoca benim hayata bakış açımı felsefi olarak değerlendirip, hepimizin önüne koydu. İçim coşkuyla doldu.

Öyle bir sohbetti ki, “Felsefenin zarafete bürünmüş hali olarak İoanna Hoca”, bize hayatı, umudu, olguları, algıları yeni baştan değerlendirecek bakış açısıyla bir kez daha anlattı.

Ben de, “Bir felsefi kavram olarak aşkı değerlendirir misiniz?” diye sordum. Hoca “Valla ben değerlendiremem Platon onu zaten yapmış.”

Hocanın bu yanıtını duyunca, mezunu olduğum İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nün koridoruna gittim bir an. Çünkü hocanın yanıtını ben şöyle anladım: “Otur bir kez daha Platon’u oku, sonra bunun üzerine konuşalım.”

Gözümün önüne 1986 yılında adımımı attığım İstanbul Üniversitesi Ededebiyat Fakültesi Felsefe Bölümündeki hocalarım geldi. Prof. Uluğ Nutku’yu, Prof. Betül Çotüksöken’i,  Prof. Teoman Duralı’yı, Prof. Nejat Bozkurt’u, Prof. Necla Arat’ı, Prof. Tüten Anğ’ı, Prof. Atilla Erdemli’yi, Prof. Şafak Ural’ı, derslerimize hiç giremese de Prof. Nermi Uygur’u,  Prof. İsmail Tunalı’yı ve İsmail Hoca’nın yerine ‘Estetik Felsefesi’ dersimize giren o dönemki asistanı -soyadını hatırlayamadığım için ben affetsin- Deniz Hanım’ı saygıyla andım.

Prof. İoanna Kuçuradi bize felsefenin zarafetiyle konuşurken, Aydın Doğan Vakfı Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ da, gerek ev sahipliği, gerekse de sohbetin açılış konuşmasıyla, adeta zarafetin felsefesini yaptı.

Aydın Doğan Vakfı’nın her yıl verdiği ödül, önümüzdeki günlerde düzenlenecek bir törenle hocaları hocası Prof. Dr. İoanna Kuçuradi’ye takdim edilecek.