FİL TERBİYESİ ve Beyaz Giysili Adamlar…

İngiliz yardım kuruluşu Oxfam'ın raporuna göre dünyanın en zengin yüzde 1'lik kesiminin serveti, geri kalan yüzde 99'luk kesimin servetinin toplamına eşit.

Türkiye, bu yüzde 1’lik küresel yönetim şebekesinin yönettiği dünyada kendisine bir yer açabilmek için çırpınıyor. Sanayi ve ulaştırma altyapısını son 20 yılda 50 yıl ileriye götürerek, Millî Savunma Sanayii’nde müthiş adımlar atarak bunu başardı. Ama sonuçta önünde katedeceği uzun bir yol var. Misal ürettiği ve yazılımı kendine ait Millî Muharip Uçağı’nın motoru ABD’den. Ülkemizin uçak motoru üretme çalışmaları tüm hızıyla sürüyor ama yetişebilmesi 2033 yılını bulacak. Keza helikopterlerimizin, İHA ve SİHA’larımızın da durumu aynı.

Bağımsız, kendine yeten, diğer Batılı gelişmiş ülkelerle rekabet eder konuma gelebilecek bir ülke olabilmenin yapı taşları böyle döşeniyor. Ama bunu yaparken ülke içinde hem ekonomik hem de siyasi istikrar, huzur ve barış ortamı elzem, gerekli şart.

Gelgelelim ülkemizin şanssızlığı burada başlıyor.

Anlatayım mı terör ve FETÖ sorunundan başlayarak, yediğimiz darbelerden ve uğradığımız uluslararası ekonomik-finansal saldırılara kadar hepsini. Üstüne deprem, sel felaketi ve yangınları…

Tüm bunların üzerine tüy dikecek, yeryüzünde hiçbir ülkede olmayan bir felaket daha var:

MUHALEFET

Ülkesinin kötülüğünü ve batmasını isteyen, vatanını bir kolonyal ülke formuna getirilmek üzere paketlenip fiyonklanmış olarak Batı’ya ikram etmek niyetinde olan bir muhalefet.

Dünyada eşi benzeri yok dediğim gibi. Devlet bütçesine yaklaşık 104 milyar dolar yük getiren yüzyılın depreminin etkilerini daha 10 yılda saramayacak olsa bile seçim öncesi vatandaşlara her türlü uçuk vaatte bulunan bu muhalefete ülkeyi teslim etmemek için seçim kazanmaya odaklanan Cumhur İttifakı’nın lideri Tayyip Erdoğan doğal olarak büyük bir YÜK altına girdi. Yüksek dövize, yüksek enflasyona, hayat pahalılığına yaklaşık 5 milyon EYT’li, emekli maaş zamları, asgari ücret, memur maaş zamları eklendiğinde geliyordu gelmekte olan.

Ve geldi.

Evet, herkese zam yaptı Erdoğan. Ülke emekli cennetine döndürüldü aslında cehennemin kapıları açılarak. 27 milyon sigortalının ödediği primlerle 20 milyon emekliye bakılamayacağı çok açık ortadayken üstelik.

Başta anlattığım O YÜZDE 1 var ya, çok mutluydular olan bitenden.

Gerçi darbeleri filan başarısızlığa mahkûm olmuştu ama ne gam, Altılı Masa gibi bir muhalefetleri, düşman başına bir adayları, gözünü vatandaşın cebine dikmiş çakal marketlerle fırsatçı tacirlerin kurdukları tedarik network’ü gereğini yapıyordu.

Bu işler böyledir.

Darbeyle teslim alamazlar ama yollar tükenmez.

Sen bağımsızlığını kazanmak için “Düşük faiz-düşük enflasyon” der ve elinden geldiğince finansal krizi engellemeye çalışırsın, bu arada yatırımları hızlandırır ve istihdamı artırırsın, dolayısıyla işsizliği düşürürsün ama o YÜZDE 1’in elinde dediğim gibi bir muhalefet aparatı vardır. Goygoyunu yapan, ülkenin içinden geçtiği badirelerden dolayı tek bir sorumluluk hissetmeyen, darbe kaçkını ödleklerin başını çektiği bir muhalefet.

“Seçimle kazanacağız, bunun için muhalefeti destekleyeceğiz” demiştir ya bunak, odur yapılan.

Kazanamadılar ama netice de arzu edilen istikamette hasıl oldu.

Vaatlerle talepler arasındaki dengenin şâkülü kaydı.

Sonuçta Erdoğan herkese zam yaptı. Ama ÖTV’ye, vergiye, KDV’ye, MTV’ye zam yapmayacağını söylemedi. Benzin 33 liraya çıktı. Niye ağlıyoruz? Sonuçta 2001 ya da 2020’den kötü değil durum. ÖTV’yi silmişti benzin fiyatından, geri getirdi. Kaldı ki asgari ücretle alınan benzin miktarı 2001’de 80 litreyken bugün 345 litre. 2020’de bile 320 litreymiş.

Şimdi herkes bu işin Mehmet Şimşek ile başladığını söylüyor ve ona kızıyor.

Şimşek’e kızmayın çünkü o İŞİNİ yapıyor.

Beni takip edenler bilir, geçtiğimiz yıllarda FETÖ ile ilgili yazılarımda bahsetmiştim sizlere FİL TERBİYESİ’nden… Şimdi FİL TERBİYESİ NASIL YAPILIR onu paylaşacağım sizle. Yalnız, kıssadan hisse çıkarmak istiyorsanız bir de FİL TERBİYECİSİ olduğunu unutmayın.

Dün bir Twitter hesabında yine görünce hatırladım. Çok enteresandır filleri terbiye etmek. Şöyle anlatılmış:

“Orman zeminine, filin içine düşebileceği büyüklükte bir çukur kazılır ve üzeri dallarla örtülür. Yavru fil gelip dallara bastığında çukurun içine düşer. Fil, çukurdan çıkmaya çabalar ama başaramaz, takatsiz kalır, kurtulma ümidi kaybolur, hayatına dair müthiş bir korkuya kapılır, çaresizce bir mucize kurtuluş yolu beklemeye başlar. Fil avcıları yüzlerini de kapatan ve tümüyle simsiyah giysiler içinde, ellerinde sopalarla gelip fili şiddetli bir şekilde döver, yara bere içinde bırakırlar. Hayvan, yediği sopaların ve yaralarının verdiği acıdan ve çukura düşmesi nedeniyle yaşadığı korkudan dolayı, hayatında görmediği bir bunalım ve ruhi çöküntü yaşar... Sonra aynı avcılar, ağaçların arkasına gider ve üzerlerindeki, siyah elbiseleri tümüyle çıkarıp, baştan aşağı beyaz elbiselerle ve ellerinde çeşit çeşit yiyecek ve meyve sepetleriyle geri gelirler. File şefkatle yaklaşır, onu besler, yaralarına pansuman yapar, okşayıp sever, güzel sözler söyler ve onu düştüğü çukurdan çıkarırlar. Fil beyaz giysili kurtarıcıların kendisine gösterdiği karşılıksız sevgi ve ilgiden dolayı o kadar minnettar kalır ki o andan itibaren ömür boyu onların gönüllü kölesi olur, her istediklerini yapar ve asla sözlerinden çıkmaz. Onların kendisini az önce tuzağa düşüren, bunalıma sürükleyen ve döven siyah giysili adamlar olabileceği aklına dahi gelmez.”

Neşeniz bol olsun…