Gazze’deki sivilleri Mısır’a göndermek çözüm değil
7 Ekim’de Hamas’ın başlattığı saldırının ardından İsrail Gazze’ye yönelik amansız bir karşı saldırı başlattı.
Bundan sonra ne oluru konuşmadan önce bazı doğruları açıkça ortaya koyalım.
Hamas’ın masum sivilleri hedef alması, kadınları öldürüp yollarda sürüklemesi, gençlerin katıldığı bir müzik festivalini basmasının haklı hiçbir tarafı yoktur.
Terör yöntemi ile Filistin davasının haklılığı gölgelenmemeliydi.
Öte yandan İsrail’in Gazze’de yaşayan sivilleri bombardıman altında bırakması, elektriği, suyu doğalgazı kesmesi de bir insanlık ve savaş suçudur.
Düşünsenize şu anda hastaneler bile hizmet veremiyor!
Her gün başlarına bombalar yağan 2,3 milyon Gazzeli içeride sıkışmış durumda.
Gidebilecekleri tek yer Mısır’dı fakat İsrail ordusu, abluka altındaki Gazze Şeridi'nin Mısır'a açılan Refah Sınır Kapısı çevresini de bombaladı.
Peki uluslararası toplum devreye girse, Refah Sınır Kapısı açılsa ve siviller Mısır’a yönlendirilse bu iyi bir çözüm mü?
İlk bakışta kulağa doğru gelse bile aslında değil.
Çünkü İsrail’in isteği zaten tam da bu… Gazze’de yaşayan Filistinliler Mısır’a giderse İsrail rahatça burayı işgal edip kontrol altına alacak.
Bu gerçeğin farkında olan Mısır, Gazze’liler oraya göçsün istemiyor.
Bir başka deyişle Gazze’yi Mısır’a taşımak istemiyor.
Doğru çözüm Gazze’nin boşaltılması değil, İsrail’in savaş suçu işlemesinin önüne geçilmesi…
Başta BM olmak üzere uluslararası toplum devreye girmeli ve İsrail’in Gazze’deki sivilleri hedef alması engellenmeli.
Cumhurbaşkanı Erdoğan çatışmalar başladığı andan beri tarihin doğru noktasında duruyor.
Hamas’ın sivilleri hedef almasını da, İsrail’in bir terör örgütü gibi davranmasını da eleştiriyor.
Peki İsrail bütün bu çağrıları dinlemeyip kara harekatı ile Gazze’yi topyekün işgal eder mi
?
Konuştuğum güvenlik kaynakları bu ihtimali de pek olası görmüyor çünkü İsrail’in Gazze’yi tamamen kontrol altına alması kolay değil.
Bu çatışmaları sürekli hale getirir.
Hamas tüneller kazarak ciddi bir savunma hattı oluşturmuş durumda.
İsrail Gazze’yi işgal ederek oradaki iki buçuk milyon insanın sorumluluğunu alamaz, her gün bombalar patlar İsrail askerleri de ölür.
2000-2005 arasında süren ikinci intifadanın ardından bölgeyi abluka altına alıp çıkmalarının sebebi de buydu.
Sınırları kontrol etmek isteyecekler ama kara harekatı da kolay değil, Hamas bubi tuzaklarıyla sınırı kontrol ediyor.
Çatışmaların kalıcı olarak durmasının tek yolu iki devletli çözüm.
Daha fazla masum sivil hayatını kaybetmeden uluslararası toplumun bunun için adım atması şart.
ERDOĞAN’IN ÇAĞRISI SADECE İYİ PARTİ’YE Mİ?
Gündemin merkezinde İsrail’deki çatışmalar yer alsa da iç politikada da önemli gelişmeler oluyor.
Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan Meclis’teki grup konuşmasında dikkat çeken bir ittifak çağrısı yaptı.
“Ülkesinin ve milletinin bekası, istiklali ve istikbali uğrunda verdiğimiz mücadeleye katılmak isteyen herkese Cumhur İttifakı’nın kapısının, tabii ortaklarımızın da rızası şartıyla açık olduğunu belirtmek isterim” dedi.
Toplantı çıkışında gazeteciler Erdoğan’a ittifak çağrısını İYİ Parti’ye mi yaptığını sordu.
Erdoğan, “Katılmak isteyen herkese kapımız açık. İYİ Parti de olabilir. Ne kadar katılım güçlü olursa, ülkemizin menfaatine o denli hayırlı olur” yanıtını verdi.
Akşener Erdoğan’a sosyal medya hesabından şöyle yanıt verdi:
“İttifak siyasetinin derinleştirdiği kutuplaşma, ülkemize zarar veriyor Sayın Erdoğan. Gelin, siz de aynı bizim gibi 81 ilde kendi adaylarınızla seçime girin. Türk siyaseti normalleşsin, kazanan milletimiz olsun.”
İYİ Parti Cumhur İttifakı’nın davetini kabul etmese bile şurası bir gerçek ki bu çağrılar iki tarafın ilişkilerini yumuşatıyor.
Yerel seçimlerde CHP ile ittifak yapmama kararı alması Akşener’i adeta özgürleştirdi.
İYİ Parti iktidarı ekonomi alanında eleştirmeyi sürdürürken güvenlik ve dış politikada CHP’den farklı bir yol izliyor.
Suriye ve Irak tezkeresine ‘Evet’ diyeceklerini açıkladılar.
Ayrıca Meral Hanım İsrail filistin konusunda "Dışişleri Bakanlığı’nın sağduyulu ve dengeli duruşu doğru buluyoruz" dedi.
Geçen hafta da terör ve çetelerle mücadelesi nedeniyle İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’yı övmüştü.
İYİ Parti’nin bu yeni politikası sağdan ve AK Parti’ye geçmişte oy veren kararsız seçmenden daha fazla oy almasını sağlayabilir.
Tabii ani karar değişiklikleri ile seçmenin güvenini sarsıcı hatalara düşmezlerse…
Dün benim asıl dikkatimi çeken MHP ve Saadet-Gelecek bloğu arasında şekillenen yakınlaşma oldu.
Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu, Saadet-Gelecek Grubu'nun TBMM Genel Kurulu'nda oturma düzeni ile ilgili talebinin MHP Grubu'nun sıralarından feragat etmesi ile çözülmesi dolayısıyla MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'yi arayıp teşekkürlerini iletmiş.
Gelecek Partisi'nden yapılan açıklamada dikkat çeken bir detay var.
“MHP lideri Sayın Bahçeli görüşmeden duyduğu memnuniyeti ifade ederek MHP grubunun TBMM bünyesinde Gelecek-Saadet Grubu ile temas ve işbirliği içinde olacağını vurgulamıştır” deniliyor.
Acaba Saadet ve Gelecek Partisi ile Cumhur İttifakı arasında bir yakınlaşma mı doğuyor?
Yoksa Erdoğan’ın Meclis’teki çağrısı sadece İYİ Parti’ye değil Saadet Grubuna mıydı?
Erdoğan tüm olup bitenden sonra Davutoğlu ile barışır mı?
Kolay değil ama 50 artı 1 denkleminin hiç yan yana gelmeyecek partileri buluşturduğunu gördükten sonra imkansız da diyemeyiz.