Geçmişe yolculuk
O sırada benim yaşlarımda daha geçenlerde aynı konuları konuştuğumuz bir arkadaşım mesaj göndermiş. Sonrasında gördüm.
Okudum. Bir kere daha okudum. Sonra gönderen arkadaşımı aradım. Bana ‘iyi gelir diye sana da attım’ dedi. Nereden buldun diye sordum. Bana anonim olduğunu ve yazanı bilmediğini söyledi.
Bana nefes aldırdı ve geçmişe tatlı insani bir hüzünle küçük bir yolculuk yaptırdı. Araştırdım ama bulamadım. Eğer yazan kişi bunu gördüyse söylesin, hemen kendisinin ismini bildireyim. Şimdiden de kendisinden ismini verip atıf yapamadığım için özür dilerim.
Ama bizim tv100’de de keyifli ekonomi yorumlarını dinlediğiniz Sevgili Prof. Emre Alkin’in dediği gibi sizlerle bu güzelim satırları paylaşmasam olmazdı. Şairin sözü şöyler der ‘’şiir yazdıktan sonra ihtiyacı olan herkesindir’’. Yazarın affına sığınarak devam edelim bu nedenle;
GEÇMİŞE KISA BİR YOLCULUK
Dediğim gibi; şimdiki hayata kısa bir mola verip geçmişe sizi şöyle kısa bir yolculuğa çıkarmak istedim.
Bazen bugüne bir es vermek; geleceği daha hissederek yaşamak için geçmişe gitmek iyi gelir. Affınıza sığınarak sizi bu boğucu ülke gündeminden alıp bu naif içten çocuksu saflıkta satırlarla başbaşa bırakıyorum; İnanın iyi gelecek;
“ 50, 60, 70 veya 80’li yıllarda mı büyüdün? Nasıl oldu da hayatta kalmayı başardın?
1.- Arabaların emniyet kemeri, kafalıkları, ve kesinlikle hava yastıkları yoktu.
2.- Arka koltuk tehlikeli değil de eğlenceliydi.
3.- Bebek yatakları ve oyuncaklar renkliydi. Ya da en azından kurşunlu, muhtelif zehirli maddeler ile boyanmıştı.
4.- Prizlerin, araba kapılarının, ilaç şişelerin ve kimyasal ev temizleyicilerinin üzerinde çocuk kilitleri yoktu...
5.- Kasksız bisiklete biniliyordu.
6.- Steril su şişelerinden değil de bahçe hortumundan yada muhtelif başka kaynaklardan su içiliniyordu...
7.- Oyun oynamaya çıkmanın tek şartı hava kararmadan önce eve dönmekti.
8,- Cep telefonu yoktu ve hiç kimse nerelerde gezdiğimizi bilmiyordu. İnanılmaz ...
9.- Okul öğlen bitiyordu... Ve öğlen yemeği için evimize geliyorduk.
10.- Bir sürü yaramız, kırılmış kemiğimiz ve kırılmış dişimiz vardı, fakat hiçbir zaman birileri bu yüzden mahkemeye verilmiyordu.Kendimizden başka kimse sorumlu değildi.
11.- Bolca tatlılar ve tereyağlı ekmekler yiyorduk, ve gerçek şekerli içecekler içiyorduk ve hiç kilo sorunumuz olmazdı - çünkü hep dışarda oynardık , aktif olarak ...
12.- Dört çocuk bir limonatayı paylaşabiliyorduk... aynı bardaktan içebiliyorduk, ve kimse bu yüzden ölmüyordu.
13.- Playstation, Nintendo 64, X boxes, Vídeo oyunlarımız, 99 kablolu kanalımız, Dolby surround, Cep telefonumuz, Bilgisayarımız, Internet de Chat odalarımız YOKTU. Onun yerine ARKADAŞLARIMIZ vardı bolca!!!
14.- Yürüyerek veya bisiklet ile uzakta oturan arkadaşlarımızı ziyaret edebiliyorduk, kapılarını çalıp hatta çalmıyarak içeri girip onları oyun oynamaya çağırabiliyorduk!!!
15.- Evet dışarda, o acımasız korkunç dünyada! Korumamız olmadan! nasıl mümkün oluyordu bu? Tek kale üzerine maç yapardık ve birisi takıma alınmadığında psikolojik travma oluşmuyordu ya da dünyanın sonu gelmiyordu.
16.- Bazı öğrenciler diğer öğrenciler gibi başarılı değildi ve sınıfta kalabiliyordu. Fakat bu yüzden kimse Psikoloğa ya da Pedagoğa gönderilmiyordu. Kimsede Dislexia, konsantrasyon sorunu veya hiperaktivite yoktu, basitçe o okul yılını tekrarlıyordu.
17.- Özgürlüğümüz , üzüntülerimiz , başarılarımız , görevlerimiz ödevlerimiz vardı
...ve bunlar ile yaşamayı öğreniyorduk.
Soru: Nasıl oldu da bütün bunlara rağmen hayatta kalmayı başardık???
Ve daha da önemlisi kendi kişiliğimizi bu şartlar altında nasıl oldu da geliştirebildik???
Sen de bu jenerasyondan mısın? Şimdiki çocuklar büyük bir olasılık ile bizim yaşama şeklimizi sıkıcı bulacaklar - fakat- bizler çok güzel ve mutlu yaşadık!!!!!
Değil mi AMA?’’
İşte böyle değerli okuyucularımız.
Biz eskiden dedikleri gibi saklambaçta bile üçten geriye sayarken birbirimize şefkatli ve vicdanlıydık ve o yüzden aralara 2,5,-1,5 ve 0,5 diye buçuklar koyardık.
Gerçekten bu ölümlü dünyada artık o buçukları aralara koymanın zamanı gelmedi mi?
Sağlıcakla kalın....