Gittim…!

Dolmuşa bindim.

Cadde’den Kadıköy iskeleye doğru.

Hemen yanıma oturan 55-60 yaşlarında bir abimiz…

Belli ki tanıdı.

Önce dikkatlice baktı…

Süzdü…

Sonra dolmuş için uygun bir ses tonuyla fısıldadı:

"Gidecek misin?"

***

İndim dolmuştan…

Beşiktaş vapurundayım.

Gene 60’larında bu sefer başka bir abi, eşi de var yanında…

Eğildi kulağıma...

“İsmail Saymaz’la Küçükkaya son anda vazgeçmiş… Sen gidiyor musun?”

***

Son bir haftadır başka soru sorulmadı…

"Türkiye Yüzyılı" toplantısına davet edildik ya…

20 yıl üzerine ilk kez AK Parti’nin bir etkinliğine çağrılıyoruz ya…

Herkeste merak…

“Gidecek misin? Gitmeyecek misin?”

***

Gittim…

Tam 20 yıldır AKP’nin antidemokratik uygulamalarından nasibini fazlasıyla almış bir gazeteci olarak.

Son yirmi yılda; hep kovulmuş, davalar açılmış, manşetlerde hedef gösterilmiş biri olarak gittim.

Çünkü ben gazeteciyim.

Gazeteci habere küsmez.

Meslek ustalarımdan böyle öğrendim.

Hasmı da olsa, ideolojik karşıtı da olsa, habere sırtını dönmez.

Gider gördüğünü, anladığını tüm şeffaflığıyla yazar, kamuoyuyla paylaşır.

Çünkü kamuoyuna karşı sorumludur.

***

Sarayda şatafatlı bir yemek değil.

Çalgılı sözlü bir davet değil.

Ballı gezi hiç değil.

İktidardaki partinin seçim startını vereceği bir toplantı.

Yer: Bir spor salonu.

10 bine yakın insan var.

200'e yakın gazeteci, televizyoncu.

Bir nevi kapalı salon mitingi.

Gazeteci olarak izleyince onlara onay mı vermiş oluyoruz?

***

Gitmeyen gazeteci arkadaşlarımı saygıyla karşılarım.

Kendi tercihleridir.

***

Olan biteni tam kavrayabilmek için biraz tarihe bakalım.

12 Eylül’de Kenan Evren, Cumhuriyet’in yarısını hapisle yargılıyordu.

Nadir Nadi ve İlhan Selçuk dahil.

Gazeteye yapılan baskı öyle bir hal almıştı ki süresiz kapatmalar ve nüsha toplatmalar bitmek bilmiyordu.

Bomboş beyaz sayfa olarak basılmış köşe yazılarını hatırlıyorum.

***

Ama o Cumhuriyet Gazetesi, Kenan Evren’i adım adım takip etmekten geri durmuyordu.

Öyle muhabirle falan değil.

Haber müdürü, müdür yardımcısı, yazar düzeyinde izliyorlardı.

Onlarca örnek içerisinden size sadece bir tanesini vereyim.

Tarih 30 Ağustos 1982…

Cumhuriyet Gazetesinin birinci sayfası.

Aşağıya küpürü bırakıyorum.

Manşet şu.

Evren : Dış Güçlerle işbirliği yapanlar Anayasaya hayır kampanyası açtı

Evren’in Afyon gezisini bizzat izleyen kişi ise gazetenin Haber Müdür yardımcısı Fatih Güllapoğlu.

O yıllarda çiçeği burnunda bir gazeteci olan Fatih Bey, gazetenin neredeyse yarısını yargılayan bir diktatörü adım adım takip etmiş.

Ve bir analiz kaleme almış.

Yani hem gazete hem de Fatih Güllapoğlu habere küsmemiş.

Tavır koymamış.

Kamuoyunun haber alma hakkını gözetmiş.

Doğru olanı yapmışlar.

***

Ben gazeteciyim.

Habere küsmem.

Gördüğümü de kalemimi eğmeden, bükmeden, çarpıtmadan yazarım.

Tıpkı meslek ustalarımdan gördüğüm gibi.

Tıpkı bugüne kadar yaptığım gibi.

***

Bir de son not.

Durduğum yerde, ideolojimde, sapma olur mu diye sorgulamak kimsenin haddi değildir.

Hayatım boyunca Atatürk ilkelerini savundum. Bundan sonra da hep savunacağım. Onun ışığından yürüyeceğim. Milim şaşmadan.

AK Parti’nin ve fikri mirasçılarının ise bir milim yakınlarında olmadım olmayacağım.

Ve…

Kim olursa olsun anti-demokratik uygulamalara karşı sesim çıktığı kadar karşı duracağım.

Hepsi bu.