Havana Sendromu'nun Esrarı! ABD istihbarat kurumlarından olay yaratan rapor! CIA Direktörü'nden resmî açıklama

Küba'nın başkenti Havana'da görev yapan ABD'li ajanlar ve diplomatların ilk kez 2016'da yakalandığı "Şey"in sırrı bir türlü çözülemiyor. "Havana Sendromu" ABD'nin gündemine yine oturdu. Washington yönetime bağlı istihbarat kurumunun işbirliğiyle hazırlanan ve bugün yayımlanan rapor tartışmayı yeniden alevlendirdi. CIA'nin Direktörü de gizemli olaya ilişkin resmi açıklama yaptı. İşte tüm detaylar...

Küba'nın başkenti Havana'da görev yapan ABD'li ajanlar ve diplomatlar 2016'da tuhaf bir hastalığa tutuldu. Hastalar tuhaf sesler duyuyor, kafalarının içlerinde ve kulaklarında yoğun basınç hissediyor, baş ağrısı, mide bulantısı, baş dönmesi gibi şikayetler yaşıyordu.

Bazıları iki metalin birbirine sürtünmesine benzeyen bir ses duyduğunu söylüyor kimileri duyduğu sesi bir ağustosböceği sürüsüne benzetiyordu. Söz konusu tuhaflıkları yaşayan kişi "hedeften kaçmak" için yer değiştirmeye çalıştığında duyduğu ses ve hissettiği basınç bir anda kesiliyordu. Ancak fiziksel semptomlar günlerce (hatta daha sonra anlaşıldığı üzere yıllarca) devam edebiliyordu.

Hastalığın adı görüldüğü yer dolayısıyla Havana Sendromu oldu. İlk vakaları tedavi eden doktorlar, tüm semptomları açıklayan bir teşhis koyamamıştı. Bu nedenle yaşananları doğrudan "The Thing" yani "Şey" diye adlandıranlar da vardı.

Mark Lenzi

2017 yılının sonlarına doğru aynı belirtileri bu kez Çin'in Guangzhou şehrindeki ABD konsolosluğunda görevli diplomatik memurlar yaşamaya başladı. O memurlardan biri olan Mark Lenzi, ailece yaşadıkları rahatsızlıklara neyin sebep olduğunu bilmiyordu. Ancak baş ağrılarının başlamasından sonra kendisi gibi konsoloslukta çalışan kapı komşusunun, sağlık sorunları nedeniyle apar topar ABD'ye tahliye edildiğini öğrendi. Kadını arayıp ne olduğunu sorduğunda "Bana beyin hasarı teşhisi kondu. Küba'da olan şeyin aynısı" cevabını aldı.

Lenzi, ailesi ve 10-12 kişiyle birlikte 2018 yılında Çin'den tahliye edilerek ABD'de tedavi altına alındı. Bu olay Havana Sendromu'nın Küba'nın başkenti dışında ilk görülüşüydü. Ardından olaylar peş peşe geldi...

MOSKOVA, LONDRA VE BİRÇOK FARKLI ÜLKE

Aralık 2017'de üst düzey bir CIA yetkilisi, Rusya'nın başkenti Moskova'da kaldığı otel odasında açıklanamayan ani bir baş ağrısı ve mide bulantısı yaşadı. 2019 ortalarında bu kez resmi temaslar için Londra'da bulunan iki Beyaz Saray çalışanı, Buckingham Sarayı'ndan birkaç sokak uzaktaki bir otelde, kafalarında yoğun basınç hissettikleri bir rahatsızlık geçirdi.

Bir sonraki yıl, ABD Savunma Bakanlığı bünyesinde görevli bir çalışan, "Rusya etkisinin yoğun olduğu" açıklanmayan bir ülkede araç kullanırken, kafatasında ani akut bir ağrı hissettiğini bildirdi. Çalışanın çocuğu da o sırada arka koltukta oturuyordu ve ebeveyninin ağrıyı hissettiği anda o da acı içinde çığlık atmaya başlamıştı.

Temmuz 2021'de Avusturya'nın başkenti Viyana'da görev yapan 25 kadar istihbarat görevlisi ve diplomatın, Havana Sendromu'na benzer semptomlar yaşadıkları ortaya çıktı. Bu olay o güne kadar Küba dışında görülen en büyük Havana Sendromu vakasıydı.

Havana Sendromu'yla bağlantılandırılan bu vakalar günden güne artıyordu. Havana Sendromu'na dair ilk kapsamlı haber, Kasım 2018'e New Yorker'da yayımlanan "Havana Sendromu'nun Esrarı"ydı. O günden beri de Gizemli Hastalık ABD'nin gündeminden bir an bile düşmedi.

Bu hastalık nedeniyle birçok çalışan kariyerlerine son vermek zorunda kaldı, ağır hastane faturalarıyla yüz yüze geldi ve ağır fiziksel ve duygusal acılar yaşadı. Diğer yandan "Havana Sendromu nedir? Gerçek midir hayal midir? Gerçekse sebebi nedir ya da kimdir? ABD'ye düşman ülkelerin bir saldırısı mı? Eğer öyleyse nasıl bir silah kullanılıyor? ABD hükümeti neden bunca zamandır bu gizemi çözemedi?" gibi sorulara ilişkin açıklamalar yıllardır spekülasyon düzeyinde kaldı.

ABD İSTİHBARATI SÖZÜNÜ SÖYLEDİ

The Washington Post'un bugün yayımladığı bir istihbarat raporu, Havana Sendromu'yla ilgili tartışmalarda ABD'nin resmi tavrını ortaya koydu.

ABD'nin beş istihbarat kurumunun yıllar süren değerlendirmelerinin sonucu olan raporda gizemli hastalığın, yabancı bir ülkenin saldırılarından kaynaklanıyor olmasının çok düşük bir ihtimal olduğu belirtildi.

Habere göre, CIA'in ve diğer istihbarat kurumları, uzun zamandır dünyanın dört bir yanındaki ABD misyonlarında görev yapan diplomatların, istihbarat görevlilerinin ve diğer personelin yaşadığı tuhaf ve acı verici belirtilerin sırrını ortaya çıkarmaya çalışıyordu.

Havana Sendromu'nu yaşayanların önemli bir kısmı kasıtlı bir saldırı kurbanı olduğunu öne sürüyor. Saldırının kaynağının Rusya ya da başka bir düşman ülke olabileceği görüşü de oldukça yaygın. Ancak The Washington Post'a konuşan ve raporun ayrıntılarına vâkıf iki istihbarat yetkilisi, istihbarat kurumlarının vardığı sonuçların bu görüşlerle neredeyse taban tabana zıt olduğunu belirtti.

1000 KADAR VAKA İNCELENDİ

ABD yönetimi Havana Sendromu ifadesi yerine "anormal sağlık olayları" terimini kullanıyor. Söz konusu rapor yedi istihbarat kurumunun Antarktika dışında her kıtada gözlemlenmiş 1000 kadar anormal sağlık olayını değerlendirmesine dayanıyor.

Gazeteye konuşan kaynaklara göre, bu kurumlardan beşi semptomların sebebinin yabancı bir düşman olmasının "çok düşük ihtimal" olduğu sonucuna vardı. Bu bağlamda hem güdümlü enerji silahlarıyla yapılan saldırıların hem de kasıtsız bir şekilde insanların hasta olmasına neden olan elektronik izleme sistemlerinin söz konusu olamayacağı sonucuna varıldı. Rapor henüz kamuoyuyla paylaşılmadığından, gazeteye konuşan kaynakların isimleri de açıklanmadı.

Geri kalan iki istihbarat kurumundan biri yabancı parmağının "düşük ihtimal" olduğu sonucuna varırken, bir diğer kurum da bu konuda çekimser kaldı. Ancak hiçbir kurum, "Yabancıların müdahalesi ihtimali çok düşüktür" sonucuna itiraz etmedi.

Vakaların önemli bir kısmı önceden var olan sağlık sorunlarıyla ya da çevresel ve diğer faktörlerle açıklanıyor. Örneğin baş ağrılarının sebebinin ofis binalarındaki havalandırma sistemlerindeki tıkanıklıklar olabileceği belirtiliyor.

"HİÇBİR ŞEY YOKTU"

Yetkililere göre, istihbarat kurumları yukarıda bahsedilen vakaları değerlendirerek aralarında bir bağlantı olduğunu gösteren ortaklıklar ve belirtiler aradı ancak bulamadı. Bir düşmanın radyo dalgaları ya da ultrasonik ışınlar gibi güdümlü enerji silahları kullandığına işaret eden adli tıp delileri ya da konum veriler de elde edilemedi. Hatta bazı vakalarda, belirtileri yaşayan kişiler doğrudan görüş alanında bile olmadığından enerji silahlarının kullanılmış olma ihtimali neredeyse hiç yoktu.

Gazeteye konuşan kaynaklardan biri "Hiçbir şey yoktu" derken, aralarında Rusya'nın da bulunduğu yabancı ülkelerin liderlerinin hiçbirinin bu semptomları açıklayabilecek bir saldırı hakkında bilgi sahibi olmadığını ve böyle bir emir vermediğini belirtti.

İkinci kaynak ise uzun zamandır birlikte çalıştığı arkadaşlarının hastalanmasıyla ilgili "gizemin" kendisini de kızdırdığını belirterek, "Analistler aylarca verileri inceledi, ortaklıklar aradı, yeni analiz metotları geliştirdi ama hiçbiri tek bir makul açıklama bulamadı" dedi.

İki yetkili de istihbarat kurumlarının yeni fikirlere ve delillere açık olduğunu da sözlerine ekledi. Örneğin bir yabancı düşmanın bir enerji silahı geliştirmeyi başardığı yönünde kanıtların ortaya çıkması halinde analistlerin değerlendirmelerini gözden geçirmeleri de söz konusu olabilir.

Çok sayıda bilim insanı ve ABD'li eski yetkili, Rusya'nın mikrodalgaları izleme ve silah üretme amacıyla kullanma çalışmalarını uzun yıllardır sürdürdüğünü söylüyor. Örneğin ABD'nin eski Rusya Büyükelçisi Jack Matlock, VICE'a, "1950'lerde Moskova'daki büyükelçilikte çeşitli yalıtımlı odalar oluşturmuştuk. Bu odaların amacı, içerideki bilgilerin ışık, ses veya mikrodalgalar yoluyla dışarı çıkarılmasını önlemekti" diye konuşmuştu. Silah uzmanları ise sadece Rusya'nın değil ABD'nin de güdümlü enerji silahları üretmek ve geliştirmek için milyonlarca dolar harcadığını belirtiyor. Uzmanlar bunun Soğuk Savaş döneminde yaşanan silah yarışının bir kolu olduğunu vurguluyor.

CIA DİREKTÖRÜ: SONUNA KADAR ARKASINDAYIZ

Bununla birlikte, gizemli hastalığın arkasında Rusya'nın, başka bir ülkenin ya da devlet dışı bir kurumun olma ihtimaline dair son nokta şimdilik konmuş gibi görünüyor.

CIA Direktörü William J. Burns de yaptığı açıklamada, "Analistler kurumumuz tarihinin en büyük ve en yoğun soruşturmalarından birini yürüttü. Ben ve kurumumuzun liderleri yapılan çalışmanın ve bulguların sonuna kadar arkasındayız" dedi.

Burns şöyle devam etti:

"Şu konuda kesinlikle açık olmak istiyorum: Bu bulgular, aralarında CIA çalışanları da olan ABD hükümeti personelinin ve ailelerinin yaşadığı deneyimleri ve gerçek sağlık sorunlarını sorgulamıyor. Kurumumuzun çalışanlarının sağlığına ve zindeliğine yönelik her türlü risk konusunda alarm halinde olmaya, bu kişilerin bakım hizmetlerine ve hak ettikleri şefkat ve saygıyı görmelerini sağlamaya devam edeceğiz."

Geçmişte Havana Sendromu yaşamış CIA personeli de iddialarının ciddiye alınmasını sağladığı için Burns'e minnettar olduklarını dile getirdi.

Ulusal İstihbarat Direktörü Avril Haines ise "Söylemeye gerek bile yok ama bu bulgular çalışma arkadaşlarımızın ve ailelerinin bildirdiği gerçek deneyimleri ve semptomları sorgulamıyor" ifadelerini kullandı.

İlk zamanlar Washington bu rahatsızlıkları yaşayan kişilere şüpheyle yaklaşmış hatta yaşananları yok sayan bir tavır sergilemişti. Birkaç ay önce VICE'a konuşan bir CIA doktoru, "İlk dakikadan itibaren, 'Delilik bu. Kız gibi mızmızlanıyorlar. Adam olsunlar biraz. Alt tarafı stres bu' diyen meslektaşlarım oldu" diyordu. Doktor, Havana Sendromu yaşadığını açıklamasının ardından CIA'deki tüm meslektaşlarının kendisine sırt çevirdiğini, onu ve diğer hastaları numara yapmakla, akli dengelerini yitirmekle ve zayıflıkla suçladığını belirtiyor ve ekliyordu: "CIA'in tavrı, istihbaratçıların o meşhur 'Her şeyi reddet, hiçbir şey kabul etme, karşı suçlamalarda bulun' sözünü yansıtıyordu. Doktorların, hastaların ve diğer herkesin itibarını zayıflatmak için karakter suikastları düzenlediler."

SONUÇLARDAN TATMİN OLMAYANLAR DA VAR

Rapor kapsamında bir düşmanın elinde enerji silahı olma ihtimali de değerlendirildi. Kurumlardan beşi buna "çok düşük ihtimal" ikisi ise "düşük ihtimal" kararını verdi.

Geçmişte ABD Dışişleri Bakanlığı ve FBI bir enerji silahının kullanımını kanıtlayan deliller elde edememişti. Ancak geçen yıl bir uzmanlar paneli, semptomların bir dış enerji kaynağıyla açıklanabileceği sonucuna varmıştı. Panel "atımlı elektromanyetik enerji" kullanan bir dış gücün insanları hasta etmiş olabileceğini ifade etmişti.

Ulusal Bilimler, Mühendislik ve Tıp Akademileri de geçmişte vakaları açıklamanın en makul yolunun güdümlü ve atımlı radyo frekansı olduğunu açıklamıştı.

Bu araştırmanın lideri ve uzmanlar panelinin eşbaşkanı David Relman, enerji silahı hipotezinin halen geçerli olduğunu belirtti.

The Washington Post, yeni istihbarat raporunun gizemli hastalığa dair resmi bir açıklama olmakla birlikte son söz olmadığını vurguladı. Zira hastalığı yaşayanların temsilcileri ve avukatları raporu, tamamlanmamış olmakla ve şeffaflık yoksunluğuyla eleştirdi. Temsilciler, istihbarat kurumlarından daha fazla bilgi paylaşmalarını ve göz ardı edilmiş bazı ipuçlarını da araştırmalarını talep etti.

Diğer yandan gizemli hastalığın Rusya'nın işi olduğunu düşünenler de ikna olmuş değil. Hatta son 1 yılda vaka sayısındaki düşüşün, Rusya'nın Ukrayna'daki savaşı nedeniyle fazla meşgul olmasının bir sonucu olduğunu öne sürenler de var. Bir Dışişleri Bakanlığı yetkilisi The Washington Post'a, "Zamanlama fazlasıyla şüpheli" diye konuştu. Diğer yandan Rusya'nın Ukrayna'da yeni bir tür enerji silahı kullandığına dair bildirilmiş bir vaka yok.

Sonraki Haber