HDP sonunda Altılı Masa'da yer alıyor

Ben de diyorum bu DEVA ve Genel Başkanı Ali Babacan’a ne oluyor.

İlk önce Türk Silahlı Kuvvetleri’ne PKK ve YPG terörüyle mücadelesinde hayasızca “kimyasal silah” kullanmakla iftirası atan TTB Başkanı sıfatlı Şebnem Korur Fincancı’yı korudu, savundu, ceza alıp tahliye edilince de yanına gidip “Geçmiş olsun” dedi.

Ardından Kürtçe anadilde eğitim ile özerklik istedi.

Durmadı, ülkede "uygun iklim" olduğunda Anayasa'nın ilk dört maddesi üzerinde de konuşulabileceğini söyledi. Sözlerine Yardımcısı Sanem Oktar açıklık getirerek “Anayasa’dan TÜRKLÜK tanımını çıkaracağız” dedi.

Ve kreşendo…

PKK’nın korkulu rüyası, HDP’lilerin ve CHP’deki bazı satılık isimlerin baş düşmanı İHA ve SİHA’ları hedef aldı. Devlet imkânlarından faydalandıklarını iddia edip, “Rekabetten korkmayın. İHA’lara, SİHA’lara dokundurtmayız diyorlar ama söyleyeyim dokunacağız” dedi.

İHA ve SİHA’lar Türkiye’nin terörle mücadele tarihini değiştirdi. Hele Bayraktar İHA, tüm dünya medyasının gündemden düşürmediği, Karabağ’da savaşın akıbetini belirleyen bir oyun değiştirici olarak tanındı. Baykar’ın ürettiği bu hava araçları 27 ülkeye ihraç ediliyor ve gelirlerinin yüzde 75’i ihracat kaynaklı. Bu yıl sözleşmelerinin yüzde 99,3’ü de yurt dışı satışlarla ilgili.

Bu bilgilere sahip olmak zor değil. Şirket yöneticileri söylüyor zaten. Babacan da biliyor, lâkin mesele o değil.

Dün bir de baktık ki meğer tüm bu girizgâhlar ve üretilen fitnenin temel kaynağı HDP ile DEVA arasındaki görüşmelermiş. Daha özet vereyim, HDP’liler kapatılma ihtimaline karşı Ali Babacan ile DEVA listelerinden seçime girme konusunda görüşmeler yapıyorlarmış. Halk TV’ye çıkan HDP Milletvekili Erol Katırcıoğlu da bu süreci doğrulamış.

Ama en önemlisi şu:

HDP, Ali Babacan aracılığıyla DEVA sayesinde ALTILI MASA’NIN DOĞRUDAN BİLEŞENİ haline gelecek.

O halde gelsin kapatma kararı.

HDP yöneticileri bizi kapatacaksanız seçimden sonra kapatın pazarlığı yaparken, Ali Babacan şimdiden ellerini ovuşturuyor.

Anayasa Mahkemesi’nden çok umutlu olduğunu sanıyorum.

Neden acaba?

Demek siyaset adı altında memleket pazarlığı böyle yapılıyor.

Nereden nereye?

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ı öteden beri dikkatle izliyorum. Zaten 15 Temmuz öncesinden itibaren gözüm üzerindeydi. Ama konspirasyonu son derece güçlü bir proje kendisi. Dolayısıyla da hakkında pek fazla bilgiye sahip olamadık şimdiye dek. Allah’tan kendini ve yaptıklarını anlatmayı seviyor. Misal 15 Temmuz gecesi nerede olduğundan habersizdik. Muhtemel ki okyanus ötesinde bir yerdeymiş. Çünkü bir televizyonda “Ben o hafta sonu yurt dışındaydım. Saat farkı da vardı, yedi saat” demişti.

Kemal Bey hiç olmazsa “yerli” bir siyasetçi profili çizdi. Darbecilerin ülkemizi ele geçirip geçirmeyeceğini, Amerikan askerlerinin yönetime el koyup koyamayacağını Bakırköy Belediye Başkanı’nın evinden izledi. Babacan darbeci Amerikan piyonlarının başarılı olup olamayacağını 7 saat farkıyla her nerede yaşıyor ya da yaşatılıyorsa oradan takip etti. 

Sonra da geri döndü, hem AK Parti içinde kaldı hem de muhalefetle görüştü. Hem Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın adaylığını destekleyen imza verdi hem de Abdullah Gül’ün muhalefetin adayı olması için lobi çalışması yürüttü. Bunları da kendisi açıkladı.

Şimdi bakıyorum bir kapalı salon toplantısında militanları “Cumhurbaşkanı Babacan” diye bağırınca ceketini çıkararak “hazırım” mesajı veriyor. 

Bazen “Allah’ım” diyorum, “Babacanları özel olarak yarattın da bize 'Bakın kullarım, erdemli olmak istiyorsanız bu örnekleri dikkatle izleyin. Ne yapılmaması gerektiğini böylece anlayacaksınız' mı demek istiyorsun?" diye sormaktan kendimi alamıyorum. 

İMAMOĞLU UMRE'DE İSTANBUL'A YAĞMUR VE KAR DUASI ETSEYDİ BARİ...

Sayesinde İstanbul dört yılda harabeye döndü. AK Partili belediye tarafından yüzde 90, yüzde 70 oranında tamamlanmış metro hatlarını bile iki durak haricinde bitirmediği, Dolmabahçe-Balmumcu tünelini toprakla doldurup kapattığı için trafik perişan durumdaBu durumu bakımsız bırakılan İETT otobüslerinin hemen her gün birer adedinin yanmasıyla taçlandıran İmamoğlu adeta şehirdeki kaostan besleniyor. Rahatlığını ve pervasızlığını görünce “Benim sebep olduğum olumsuzlukların tamamını nasılsa iktidara yıkacak kadar saf bir kitlem var” düşüncesinde olabilir diye aklıma gelmiyor da değil.

İki arada bir derede Umre’ye gitti. Rakı-balık sofralarını özleyecek kadar uzun bir seyahat değildi, iki günde bitirdi geldi nihayetinde.

Ama şu anda İstanbul susuzluk nedeniyle kırmızı alarmda.

Barajlardaki doluluk oranı yüzde 30’un altına inmiş durumda.

Leyleğin ömrü laklakla geçer misali beyimizin umurunda değil. Tam dört yılda insan bir yaraya merhem olur değil mi? Hayır, yok. Ne talihsiz bir şehirmiş şu İstanbul.

Bari gittiğin Umre’de bir dua ediverseydin “Allah’ım ne olur başkanlığını yapamadığım şehrime yağmur ve kar yağdır da susuz kalmayalım” diye.

Durum çok ama çok sıkıntılı.

Yeter ki yağmur yağsın ve sel bassın, küçük beyimiz Bodrum’da tatilde olsun, tek laf etmeyeceğim. Nasılsa Süleyman Soylu ve Murat Kurum var.

Yeter ki lapa lapa kar yağsın ve şehir bir hafta dursun. O esnada tüm elçilerle rakı-balık keyfi sürebilir, vallahi ağzımı açarsam beni dövün.

Şimdi vaatlerinin hiçbirini yerine getiremediği, trafik kaosu içinde ve susuz bıraktığı şu İstanbul şehrinden sıvışıp cumhurbaşkanlığı adaylığı için fink atıyor.

Dün de Murat Karayalçın, Nurettin Sözen, Adnan Keskin, Ercan Karakaş, Nesrin Nas, Işın Çelebi, Hikmet Çetin, Altan Öymen, Abdüllatif Şener, ne alakaysa Ali Müfit Gürtuna’nın aralarında olduğu 200’e yakın kişi kendisini dayanışma adı altında ziyaret etmiş. Ama aslında  “aday olması” telkininde bulundukları malum.

Gerek yok aslında, baştan beri ona hazırlanıyor.

Hep yazdım, yazıyorum da. Alttaki iki linkteki (*) yakın tarihli yazılarımı okuyun, nasıl adaylığının kilometre taşlarının döşendiğini göreceksiniz.

Bu arada Kemal Kılıçdaroğlu’nun masasına konan bir raporda Parti başkanları mutlaka meclis içinde yer almalı ve siyasetin yönetilmesini sağlamalı ve ülkenin siyasal, ekonomik, sosyal ve uluslararası ilişkilere ait konulara ve meselelere odaklanmalıdır. Diğer bir ifade ile parti liderleri kesinlikle meclisin içinde olmalıdır yazılmış. Habertürk’ten Fatih Altaylı bu raporu zil takarak paylaşmış. Yani parti liderleri Meclis’te olacaksa o halde aday da olmayacaklar fikrinden yola çıkarak.

(*)

İmamoğlu Umre’den “Gemileri Yakma” kararıyla dönecek…

https://www.tv100.com/imamoglu-umreden-gemileri-yakma-karariyla-donecek-makale-646491

İşlem tamam! Ekrem İmamoğlu’nun adaylığı için gaza basıldı

https://www.tv100.com/islem-tamam-ekrem-imamoglunun-adayligi-icin-gaza-basildi-makale-641772