Herkesin hayatına kimse karışamaz
Geçenlerde Dünya Bekârlar Günü’ymüş. Ben neden bugün yazıyorum? Çünkü ben evliydim.
Bekârlığı mı tercih ederdiniz evliliği mi? Kim kral, Kim sultan, kim ezik, kim bozuk, kim mekânın sahibi?
Bu soru karşısında aklı olan bekârlık der tabii ki… O yüzden ben de evliyim zaten.
10 yıl önce sorsan her genç kız gibi kanımda gezinen pembe panjur fetişizmi gereği evlilik derdim. 10 yıl sonra sor bak yine evlilik diyeceğim. Söz veremem ama yani en azından öyle olmasını umuyorum. Yüküm biraz hafifleyecektir zira…
Çalışırken kısa molalarda ev hanımı olup, evimde barkımda huzur içinde işimi yaptığımı düşünerek zevkin doruklarında gezerdim. Hatta kolum bacağım kırılsa da biraz evimde kalsam diye iç geçirmeye kadar gitti mesele.
İşsiz kalınca “Yandım Alllah” diye diye köşedeki bakkala bile CV verdim. Şimdi yine çalışıyorum ve mamalı memeli günleri özlemle anıyorum.
Çocuksuzken çocuklulara heves eder, bir nur topumuz olsa da salonda yuvarlasak derdim. Çocuk olduktan sonra bana ait beş dakikam olsa da sevinçten salonda yuvarlansam diyorum.
Muhtemelen beş yıl sonra da ikinci çocuk için sağ gözüm seyirmeye başlar.
Çünkü böyledir. İnsanoğlu rahat duramaz. İçinde bulunduğu hal içinde ruhu teskin edemez.
Bekarlık-evlilik tartışması da böyledir. Bu soruyu kime, hangi zamanda, hangi hal içindeyken sorduğun önemli. Yoksa amenna, Arabın Aceme, Acemin Araba üstünlüğü yoktur, üstünlük takvadadır...
Ve elbette, herkesin hayatına kimse karışamaz.