Hıncal Abi...
Hayatım boyunca, seveninin de nefret edeninin de kendine göre haklı nedenleri olan iki insan tanıdım. Bunlardan biri Hıncal Uluç’tu.
Bir dönem çok sık bir araya gelirdik. Özellikle Türker İnanoğlu’nun davet ettiği akşam yemeklerinde. En azından 15 günde bir Türker İnanoğlu arar, bizleri bir araya getirirdi. Masanın müdavimleri arasında Uygar Eremektar, Zafer Balkan, Şengül Balıksırtı, Erdal Şafak, Erman Yerdelen, Ünal Özüak, ben ve Hıncal Abi vardık.
Bu yemeklerde konu genellikle medya olurdu. Ben doğmadan 10 sene önce gazeteciliğe başlayan Hıncal Abi ile birçok konuda farklı düşünürdük.
Fakat Hıncal Abi’nin genel kültürü ve okuma zenginliğine de hayran kalmamak mümkün değildi.
Bir akşam astrofizik, uzay ve zaman konusunda konuştuklarını ağzım açık dinlerken konu hakkında NASA kaynaklı güncel bilgileri de anlatmaya başladığında kendimi tutamamış, bu konudaki şaşkınlığımı dile getirmiştim. O da, özel ilgi alanı olduğunu söylemişti.
Özellikle 90’lı yıllardan itibaren birçok kişi Hıncal Uluç’un hakkında bir şeyler yazması için çabalar dururdu. Etkili bir kalemdi.
Fakat kelimelerin bazen nasıl bir patlayıcı etkisi yaratacağını unutacak kadar da yazının şehvetine kapıldığı oldu. Çok kalp kırdı ve birçok dostunu da kaybetti.
Ne enteresandır ki, sağlığında hakkındaki düşüncelerini söylemeyen birçok kişi de hastalandığından itibaren ağzına geleni saymaya, hatta küfürler etmeye başladı.
Çok renkli bir kişilikti. Ve ben onu hem o etkili kalemi hem de entelektüel birikimiyle hatırlayacağım.
Hoşça kal Hıncal Abi.