İngiltere Kralı 3. Charles’ın dini ve millî ritüellere bezeli taç giyme töreninin anlamı nedir?

Bazılarının “Gizli Müslüman” iddialarına inat 3. Charles, işin İngilizlere has anlam ve ruhunu tanımlayan etnik ve teolojik ritüele, kurala uydu ve taç giyme törenini yöneten Başpiskoposun; “Hükümdarlığı süresince yasaları ve İngiltere Kilisesi’ni desteklemesine dair” ortaya koyduğu iradeye, buyruğa uyarak İncil’e el basarak yemin etti ve İngiltere’nin 40'ncı Kralı oldu oldu. Yeni Kral, törende ayrıca “sadık bir Protestan” olduğuna dair ikinci bir yemin ederek, krallığının anlamını ve varlık nedenini teyit etti.

Yemin töreninden hemen önce Canterbury Başpiskoposunun İngiltere Kilisesi’nin “Tüm inançlardan insanların özgürce yaşayabileceği bir ortamı teşvik etmeye çalışacağını” ifade etmesinin de çok geniş bir anlamı, ilgi ve etki alanı var. Sonuçta Başpiskoposun bu kadar önemli bir tören öncesinde Birleşik Krallık’taki birçok inanca gönderme yapması, güçlü bir imparatorluk aklına, gerçekliğe ve aranan bir hedefe karşılık geliyor. Öte tarafıyla etnik, mezhebi ve dini farklılıkları kullanarak yeni nesil bir imparatorluk etkisinin sürdürülmesinde, demokrasiyle desteklenen ve geçmişten beslenen teopolitik bir stratejiye…

Sonuçta 3. Charles sadece 130.000 km’lik İngiltere’ye hükmedecek bir krallık tacı takmadı. 56 bağımsız ülke ve 2,4 milyar insandan oluşan İngiliz Milletler Topluluğu’nun Başkanı ve aynı zamanda bu ülkelerin 14’ünde devlet başkanı olarak, ilgi ve etki alanı son derece geniş çağdaş bir imparatorluk tacını taktı.

Tartışabilirsiniz…

Birileri bu törenin sembolik, turistik, magazinsel boyutlarına dikkat çeke dursun, İngiltere ortaya koyduğu akıl, sessiz ve derin etki ile dünya ve geleceğinde son derece önemli bir rol oynamaya devam ediyor.

Burada İngiltere’nin 100 yıl öncesine göre etkisinin azaldığını ya da yaklaşımlarının değiştiğini tartışabilir, değişen parametrelerle geçmişteki kadar güçlü ve etkili olmadığını söyleyebilir, zamanla rollerin, alanların, güç ve vekil kullanım metotlarının değiştiğine vurgu yapabilirsiniz. Ama İngiliz inanç, düşünce ve felsefesinin, niyet ve maksatlarının etkisini yitirdiğini ya da öldüğünü söyleyemezsiniz. Hele ki, BM Güvenlik Konseyi'nin daimî üyesi, ABD’nin stratejik müttefiki, NATO’nun başat unsurlarından biri, 14’ünün bizzat devlet başkanı olmak üzere dünyanın dörtte birinden fazla (2,4 milyar) insanın yaşadığı 56 ülkeli İngiliz Milletler Topluluğu'nun Başkanlığını yaptığı sürece.

O yüzden Prens Charles’ın İngiltere Kralı olması önemlidir.

***

Geçen yüzyılın başlarında Avrupa kıtasından Amerika kıtasına geçen güç kaymasından sonra, konuyla ilgilenenler İngiltere’nin hâlâ (ABD dahil) dünyayı yöneten güç olduğunu söylerler. Hatta İngilizlere bahşedilen bir söz vardır: “Küresel jeopolitiğin beyni hâlâ İngiltere, ABD ise kas gücüdür.”

Bu cümlede doğruluk payı nedir, ABD’nin güncel karar ve eylemlerini İngilizler ne kadar etkiler, bunu en iyi ABD’li karar vericiler bilirler, ama ABD’nin düzeni, kurgusu, inanç, yaklaşım, niyet, maksat ve eylemlerinde İngiltere’nin genetik bir altyapı oluşturduğu da bilinen bir gerçektir. Yani ABD’liler kararları ne kadar kendi başlarına aldıklarını iddia ederlerse etsinler, ABD’de tohumların çoğunu İngilizlerin ektiği bilinen ve yaşanan bir gerçektir.

ABD yönetiminde de egemen olan ırki ve mezhebi WASP (White-Anglo Sakson-Protestan) yaklaşımının temelinde de İngiltere’nin, İngiltere’deki bazı dini, mezhebi, ırki ve ekonomik güç odaklarının var olduğu ifade edilir. O yüzden ABD için (bağları, güdümü, cari etkisi tartışmalı olsa bile) İngiltere’nin türevi demek çok yanlış olmaz. 

Öte tarafıyla Avrupa Birliği'nden ayrılışını, NATO ile birlikte Beş Göz İstihbarat Ortaklığı, AUKUS gibi stratejik oluşumların altına imza atmasını, Çin ve Rusya’ya karşı konumlanmasını, yakın geçmişte yaşanan jeopolitik kırılmalarda, örneğin Irak’ın ve Afganistan’ın işgali gibi her daim ABD’nin yanında ve arkasındaki duruşunu anlamlandırırken, geçmişiyle ve gelecek niyetleriyle ilgili yeni nesil bir imparatorluk aklına vurgu yapmak ve dikkat çekmek gerekir.

Bu açılardan bakıldığında İngiltere ve Kralı, 2,2 Trilyon dolarlık bir GSMH’layı yöneten güçlü ve zengin bir ülkeden ibaret değildir.

***

O yüzden taç giyme töreninde Kudüs’teki Zeytin Dağı’nda toplanan zeytinlerden üretilen ve yine Kudüs’teki Kutsal Kabir Kilisesi’nde özel bir törenle kutsanmış yağın kullanılması; "Tanrı’nın hükümdarı hizmetine aldığı, ona meşruiyet ve yetki tanıdığı" inancıyla Kral Charles’ın kutsanması; Charles’ın Protestan dinini sürdürmeye söz vermesi, kutsal rahipliği altında Büyük Britanya’yı “kutsal bir ulus” yapmaya yemin etmesi; "Halkın ilk kez Kral’a bağlılık yemini etmeye davet edilmesi, törenlerde taç ve asalarının yanında kürenin kullanılması anlamlıdır.

Kimilerine dogmatik, hamasi, tuhaf, sembolik, demode gelen bütün bu ritüeller, teopolitik ve stratejik açıdan duruşa, eyleme ve geleceğe bakışa yönelik bir derinlik ve anlam barındırıyor.

***

Öte yandan, yeni Kral’ın halktan bağlılık yemini istemek yerine halkına bağlılık yemini etmesi gerektiği; taç giyme törenindeki özellikle öne çıkan dini ritüellerin yaşayan İngilizlerin düşünce tarzıyla pek örtüşmediği, bunun başını da gençlerin çektiği; Kraliçe’nin ölümüyle bütün dünyanın tanıdığı, kanıksadığı bu monarşinin popülaritesini kaybettiği; her ülkede olduğu gibi İngilizlerin de tarihleri, inançları, övünçleri, geleneklerine, karakterleri üzerinden bir aidiyet ortaya koymaya haklarının olduğu, ancak bu törenlerde de kendini gösterdiği gibi kibirli, nobran, kavgacı ve abartılı bir yaklaşımı benimsedikleri; bunun son taç giyme töreni olabileceği, Avustralya ve Yeni Zelanda başta olmak üzere Büyük Britanya hükümdarlığından ayrılma ve cumhuriyetçiliğe yönelmelerin artabileceği; İngiliz Devletler Topluluğu'ndaki bağların yavaş yavaş gevşeyeceği ve zamanla dağılacakları gibi yorumlar da var.

***

Küresel değişimin yaşandığı böylesine riskli bir evrede İngiltere’nin yapacakları önemlidir.

Sonuçta her şeyi güç ve cazibesi, aidiyetler, ittifakların gücü, cimri emperyalist yaklaşımlardan güç ve refahın paylaşımına yöneliş, adaletin tesisi ile özgürlüğün ruhu ve anlamı gibi temel bazı parametreler belirleyecek.

Bir de karşıtlaşan güçlerin neler yapacakları…