Irak’ın Türkiye’ye açtığı tahkim davası ve Türkiye’nin zararı: Bu parayı kim ödeyecek?

Geçen mart ayının sonlarında dünya petrol piyasalarının ısınmasına, ham petrol fiyatlarının artmasına ve üreteceği bir dizi siyasi, stratejik ve ekonomik sonuçla ciddi önem üreten bir uluslararası tahkim davasının kararıyla karşılaştık.

Irak Merkezi Bağdat Hükümeti, Türkiye’yi Irak Kuzeyi Bölgesel Yönetimi’ne (IKBY) 2014 ile 2018 yılları arasında Bağdat’ın onayı olmadan petrol ihraç etmesine izin vererek 1973 tarihli boru hattı anlaşmasını ihlal etmekle suçlamıştı. Mahkeme Türkiye’yi 1,4 milyar dolar tazminat ödemeye hükmetti.

İşin içinde bazı olası istismarlar ve rant kavgalarının olduğunu düşünmekle birlikte, DEAŞ’ın Irak ve Suriye’yi kasıp kavurduğu, boru hatlarını patlattığı, Irak’tan Türkiye’ye petrol akışının durduğu, çözümler arandığı, Bağdat’ın kendi derdine düştüğü, istikrarsızlıkların ve yokluğun egemen olduğu yıllarda yaşanan bu uygulamayla ilgili Irak Merkezi Hükümeti'nin "hıncını çıkartırcasına" tazminat beklentisinin son derece yüksek olduğunu da ifade etmek gerekiyor. Onlarca milyar dolarlık, hatta 50 milyar dolarlık bir tazminat beklentisinden bahsediyorum.

Açıkçası, eğer Türkiye 50 milyar dolar seviyesinde bir tazminata mahkûm edilseydi neler olabileceğini de kestiremiyorum. Bu haliyle bile, kesilen 1,4 milyar dolarlık ceza, bir şekilde halledilmesi gereken bir meblağ olarak ortada duruyor. Çünkü biz bu işten böyle büyük paralar filan kazanmıyoruz.

Hani akla şu geliyor.

Sofrayı kim kurduysa o kaldırsın.

Bedeli neden Türk halkı ödesin ki?

***

Detayları tam açıklanmasa ve anlaşılamasa bile, Paris’teki uluslararası tahkim mahkemesinin Türkiye’ye kestiği ceza 1,4 milyar dolar iken, boru hatlarının güvenliğini sağlamadığı ve sabotajlara neden olduğu için Irak Merkezi Hükümeti'ne Türkiye lehine kesilen 500 milyon dolarlık bir başka ceza var. Yani "farklı kaynaklara bakarak" Türkiye’nin ödemesi gereken ceza, 500 ila 1 milyar dolar arasında bir tutara düşüyor.

İyi de rakam düşse bile neden biz böyle bir yükle karşı karşıya kalıyoruz?

Vicdanınız bunu kabul edebilir mi?

Bence bu karar vericilerin sormaları gereken önemli bir sorudur.

Öte tarafıyla ha IKBY, ha Bağdat Hükümeti, petrolü satıp para kazananlar onlar. Türkiye’nin bu ticaretten geliri oldukça sınırlı. Varil başına yüzde 1 ila yüzde 2,64 arasında alınan transfer ücretleri var ki, bu da yıllık 250-300 milyon dolar seviyesinde bir kazanca karşılık geliyor.

Düşünebiliyor musunuz, Türkiye’nin yıllık 200-300 milyon dolar, Irak Merkezi Hükümeti'nin ya da IKBY’nin yıllık 10 milyar dolar üstünde para kazandığı bir ticaretteki usul nedeniyle Irak Merkezi Hükümeti Türkiye’den milyarlarca dolar tazminat istiyor.

İşin işinde çok daha başka işlerin olduğunu görmek için çok akıllı olmaya gerek yok.

Ve bir sonuç ortaya çıkıyor.

Tahkim davasının sonuçlanmasıyla birlikte Türkiye 25 Mart’tan itibaren vanayı kapatıyor.

***

Görünürde manivela olarak kullanılan, davayı açan ve istediği tam olmasa bile tazminat kazanan Irak Merkezi Hükümeti’nin istediği olmuş gibi gözüküyor.

Doğrusal olmasa bile Türkiye’nin vanayı kapatmasıyla Bağdat’ın zararı şimdiden büyük. Sonuçta, IKYB’nin petrol satışından dolayı para doğrudan cebine girmiyordu, ama Irak bütçesindeki IKYB payından bu satışı bir şekilde düşüyor, mahsuplaşıyorlardı.

Ortada ilginç bir yorgan gitti durumu var.

IKBY’de faaliyet gösteren yabancı şirketlerin petrolü depolama kapasiteleri çok sınırlı. Çıkan petrolün satılması gerekiyor. Böyle olunca üretimi durdurmak zorunda kaldılar.

Hoş, aslında konu DEAŞ tehdidi gibi gözükse de aslında sorunun bu yabancı şirketlerin IKBY üzerindeki baskısından kaynaklandığını da buraya not edelim. Al Jazeera televizyonuna konuşan Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani konuyla ilgili:

- 2014 tarihinde başlayan IŞİD’le mücadele döneminde IKBY’ye gönderilen bütçenin durması, savaşın ağır maliyeti ve ağır göç tehdidi nedeniyle IKBY’nin büyük bir baskı altında kaldığını…

- Bu nedenlerle IKBY’nin bu şirketlerle petrol anlaşması imzalamaya mecbur kaldığını…

- Bu bir dizi anlaşmalarla IKBY’nin dayatılan şartları kabul etmeye mecbur edildiğini…

- IKBY’nin bazı şirketlere imtiyaz verme noktasına geldiğini. Bazı şirketler de bölgeye imtiyaz verdiğini söylüyor.

Konuyu ve süreci takip edenler için önemli cümleler. Anlaşılan o ki, DEAŞ tehdidi altında oluşan atmosferde büyük bir fırsat oluşmuş ve büyük bir rant kavgası yaşanmış.

Ve kabak Türkiye’nin başına patlamış!

***

Şu andaki haliyle bile Bağdat ve Erbil’in büyük zarara uğramasına neden olan tahkim kararı nedeniyle gün yüzüne çıkan sorun çözülür mü?

Mutlaka çözülecektir.

Çünkü zararları çok büyük.

Ancak bu sorunun Türkiye’nin hassasiyetlerinin ve zararlarının da göz önünde bulundurularak çözülmesi bölgenin istikrarı ve geleceği adına büyük bir önem taşıyor.

***

Irak 2023 bütçesine göre, petrolün varil başına tahmini fiyatı 70 dolar olarak belirlenmiş durumda. Irak bütçe tasarısındaki mekanizmaya göre IKBY Türkiye üzerinden, günlük 28 milyon dolar, aylık 840 milyon dolar, yıllık 10 milyar 80 milyon doların üzerinde petrol ihraç ediyor.

Bu rakam Irak genel bütçesinin yüzde 6’sını oluşturuyor.

Bir başka açıdan bütçe açığı 49 milyar dolar olarak belirlenen Irak’ta, tahkim nedeniyle vanası kapatılan boru hattı açılmazsa bu bütçe açığının 59 milyar dolara yükselmesi demek.

Türkiye üzerinden satışı gerçekleşen günlük 470 bin varil üretimin toprak altında kalması ve Irak için bir gelire dönüşememesi demek.

Konunun bir de petrol fiyatlarının yükselmesi ve enerji krizini derinleştirme boyutu var. ABD Başkanı Biden’ın, Suudi Arabistan’a giderek Suudi üretiminin günlük 200 bin varil artırılması için verdiği mücadele, günlük 470 bin varil petrolün önemini anlatıyor. ABD’nin de araya girdiği, Irak ve Türkiye’den, petrolün yeniden akmaya başlamasının sağlamasını istediği görülüyor.

***

Öte yandan konuyla bağlantılı pek çok çıkar ilişkisinden, rantlardan ve hepsinden çok daha kötü ve tehlikeli olarak YPG/PKK’nın Suriye’nin kuzeyinden çaldığı petrolün akıbeti de konuşuluyor.

Konu sadece Irak Merkezi Hükümeti ve Bölgesel Yönetimi arasında bir rekabet, bütçe ve güç paylaşımı, DEAŞ tehdidi altında üretilen tartışmaya açık bir çözüm olarak durmuyor.

Bir güvenlik, terörle mücadele ve hukuk konusu olarak ortada duruyor.

***

Biz ise Türkiye ile Irak arasındaki sorunları üç ana başlık altında toplayabiliriz:

- Sınırı aşan sular

- PKK terör örgütü-güvenlik

- Ve şu bahsettiğimiz tahkim…

İlginç bir tevafukla Irak Başbakanı'nın Türkiye’yi ziyaret ettiği günlerde açıklanan bu tahkim sonucu Irak ve Türkiye arasında güçlü, kalıcı ve etki edici bir çözümün ortaya çıkmasına neden olabilir mi?

Basra’dan Cizre’ye kadar uzanan “Kalkınma Yolu Projesi” parçalanma risklerinin, üniter yapı tehditlerinin ortadan tamamen kalktığı terörsüz, barış ve refah günlerine evrilebilir mi?

Neden olmasın?