İttifaklar, riskler ve seçim kazanma stratejileri
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 18 Haziran’da yapılması gereken cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerinin 14 Mayıs’ta yenilenmesi kararını imzaladı. Seçim 14 Mayıs’ta. Seçimin ikinci tura kalması halinde 28 Mayıs’ta tekrar sandığa gidilecek.
Millet İttifakı’ndaki aday krizi, süren gergin toplantılar ve yürütülen “arka kapı diplomasisi” ile şimdilik çözüldü. Seçime kaldı 59 gün. Gündemde yeni ittifak bileşenleri, aday adaylığı başvuruları, milletvekili listeleri var.
Seçim sürecinin başlamasıyla siyasi partiler hem kendi programlarına yoğunlaşacak hem de ittifaklar arası ziyaretler, görüşmeler, pazarlıklar üzerinden denge kurmaya çalışacak. İttifaklar genişletilerek seçim kazanma stratejileri yapılıyor. Kadro yönelimli bu ittifaklar genişledikçe işlerin daha da karmaşık ve içinden çıkılmaz hal alacağı aşikâr.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin terör listesinde bulunan terör örgütlerine, terör örgütü diyemeyen marjinal partilerin ittifaklara dâhil edilmesi oluşacak siyasi riskleri de beraberinde getiriyor.
Bu marjinal partilerin, oy gücünün üzerinde temsilcilik elde etme, bürokratik pozisyonlara atanma, kamu kaynaklarını ganimete çevirme, politik düşünce ve hedeflerini hayata geçirme adına girecekleri sıkı pazarlıklar, ittifak içerisindeki partiler arasında çatışmalara yol açabilir. İttifak blokları, marjinal partilerin oylarını elde edebilmek adına bazı tavizler vermek durumunda kalabilir, verilen bu tavizlerden dolayı vahim sonuçlar ortaya çıkabilir.
Demokratik temsil hakkı elbette önemli fakat siyasi partilerin söylemleri ve fiili durumları belirsizliğe, endişeye ve tehdide yol açmamalı. Terörle arasına mesafe koymamış bir siyasi oluşumu, aldığı oy oranı masum göstermez. Teröre verilen tavizler bu ülkenin ağır bedeller ödemesine sebep olmuştur. PKK, Kürt kimliğini istismar eden ırkçı, faşist, bölücü, baskıcı, şiddetten beslenen bir yapıdır. Adı üstünde terör örgütüdür.
Terör; huzurun, kalkınmanın, gelişmenin, hukukun, adaletin, demokrasi ve özgürlüklerin düşmanıdır. Gördük ki PKK terör örgütü silah bırakmaz. Önümüzde çözüm süreci gibi bir tecrübe var. PKK’nın emel ve hedefleri doğrultusunda hareket etmek çözüm değildir. Uluslararası güçler tarafından yönetilen böyle bir terör örgütünün HDP üzerinden siyasete etkisini ve oluşturacağı tehditleri görmezden gelemeyiz.
HDP Eş Başkanı Pervin Buldan; “AK Parti-MHP iktidarının gitmesi için HDP olarak üzerimize düşen bir sorumluluk varsa bu sorumluluğu yerine getirmeye hazırız. Yeter ki bu hükümet gitsin” açıklaması yapıyor. Yine Fatih Altaylı'nın Teke Tek programına katılan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığını desteklediklerini ve görüşmek istediklerini belirtiyor.
Kemal Kılıçdaroğlu T24’ten Murat Sabuncu’ya yaptığı açıklamada, HDP ile görüşeceğini belirterek, “HDP'nin değerli Eş Genel Başkanlarıyla görüşeceğim. Arkadaşlarım planlamayı yapıyorlar” dedi.
Nihayetinde ben bu yazıyı yazarken Kemal Kılıçdaroğlu ile HDP arasında 18 Mart'ta bir görüşme gerçekleştirileceği açıklandı.
HDP yetkililerinin açıklamalarında, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı, üniter devlet yapısını hedef alma, yeni yaşam inşası adı altında özerkliğe atıf, PKK ile HDP'nin aynı olduğuna yönelik vurgular var. Bu yönüyle HDP’nin, dâhil olduğu ittifakın Türkiye’ye ne katacağını ne alıp götüreceğini hesap etmek lazım.
AK Parti’de ittifak yelpazesini genişletme arayışında. Bu kapsamda HÜDA PAR ile görüşmeler gerçekleştiriyor. HÜDA PAR, Hizbullah terör örgütü ile hiçbir bağının olmadığını ifade etse de tam anlamıyla ikna edici açıklamalar ortaya koyamıyor. Sözde Kürdistan kurma yönünde açıklamaları önümüzde duruyor. Bu yönüyle HÜDA PAR’ın Cumhur İttifakı’na siyaseten yarar sağlayacağı düşünülemez.
Bölücülüğün, terör seviciliğin makul ve makbul zemine taşınmak istendiği bir ortamda MHP’nin yıpratılmaması gerekir. İttifak yapan partiler, siyasi rekabet ortamında yürürken neden bir arada olduklarını, iktidara geldiklerinde nasıl bir yol izleyeceklerini şeffaf bir biçimde kamuoyuna anlatabilmeli.
Seçimi, ittifakların genişlemesi değil milletin sorunlarını çözecek, milletin endişelerini giderecek, millete güven verecek samimi söylemler, bu doğrultuda ortaya koyulan siyasi politikalar ve doğru belirlenecek vekil listeleri kazandıracak...
21. yüzyıl gerçekleri dışında kalmış siyaset anlayışı başarı kaydedemez. Yeni medya araçlarıyla herkesin herkesi yakından takip ettiği, tanıdığı bir dönemden bahsediyorum. Seçmen tarafından hiç olmadığı kadar dikkate alınacak milletvekilliği listeleri, terör hassasiyeti siyasi partilerin gündeminde olmalı. Tam da burada "artık o eski Türkiye yok" ifadesini kullanabiliriz.
Türkiye siyasetine zarar verecek ittifak arayışları içine girmek, popülist siyasileri muhatap almak yerine doğrudan millete yoğunlaşmak seçimi zaten kazandırır.
Bunun yanı sıra seçimin sonucunu Twitter, Facebook, Instagram gibi sosyal medya platformları ve bot hesaplar değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan 57 milyon seçmen belirleyecek.
Büyük badireler atlattık. Depremde insanlarımız hayatını kaybetti, yaralandı, evsiz kaldı. Daha yeni Şanlıurfa ve Adıyaman’da yaşanan sel felaketinde kayıplar ve yine hayatını kaybedenler oldu. Siyasete sorumluluk ve duyarlılık anlamında çok iş düşüyor. Deprem bölgesinin seçim meydanına dönüştüğünü görüyoruz. İnsanların acıları üzerinden siyaset yapılması kabul edilemez…
Deprem bölgesini unutmayalım. Bulunduğumuz ilçenin belediyeleri ve AFAD aracılığıyla depremden, selden etkilenmiş vatandaşlarımıza destek olmaya devam edelim...