Kazancı Bedih’in memleketi sizi bekliyor… Bize 12 bin yıl öncesinden seslenen şehir; Urfa
Geçen Perşembe günü Şanlıurfa’dan İstanbul’a döndüğümde aynı akşam televizyonda Yılmaz Erdoğan’ın İnci Taneleri dizisinde Kazancı Bedih’in sesinden Divan Şairi Fuzuli’nin sözlerini işittiğimde açıp defalarca dinledim.
Öyle sermestem ki idrâk etmezem dünyâ nedir
Men kimem sâkî olan kimdir mey ü sahbâ nedir
Öyle sarhoşum ki, artık idrak edemem dünya nedir?
Ben kimim, saki olan kimdir, mey kadehi nedir?
Gerçi cânândan dil-i şeydâ için kâm isterem
Sorsa cânân bilmezem kâm-ı dil-i şeydâ nedir
Gerçi mecnuna dönen kalbim için sevgiliden bir lütuf isterim;
Ama sorsa sevgili mecnun gönlümün arzusunu, bilmem onun da ne olduğunu.
Dizinin iç bayıltan diyalogları arasında bu sahne bir ilaç gibi geldi bana.
Fuzuli’nin bu gazelini onun sesinden Türkiye ne yazık ki yalnızca dönemin bir takım şov programlarında işitti.
Kazancı Bedih Urfa’nın dünyaya armağan ettiği büyük usta, Gazelhan. Sıra Geceleri’nin unutulmaz ismi. Binlerce kaset yapıp müziğimize, kültürümüze armağan etmiş bir sanatçı. Cümbüş, ud ve tambur çalan, sesi ve yorumu asla taklit edilemeyecek kadar biricik olan Kazancı Bedih’in kadri kıymeti ne yazık ki yeterince bilinmedi. Urfa’nın etrafı dumanlı dağlar, Nemrudun kızı, Urfalıyam ezelden, Mardin Kapı, Yarab al canımı adlı Türkiye’ye mal olmuş eserlerin sahibi olarak, yaşı ilerlediğinde devletin ilgisizliği yüzünden hayal kırıklığı ile baba mesleği kazancılığa yeniden geri dönen ve çok üzücü bir şekilde evindeki katalitik gaz sobasından çıkan sızıntıyla hayatını kaybeden büyük besteci.
Şanlıurfa seyahatimizde Kazancı Bedih’i anmamak olamazdı. Türkülerinden de anlayacağımız üzere o Urfa demekti. Bir sıra gecesine de katıldık İş insanı, milletvekili Cevahir Asuman Yazmacı'nın sahipliğindeki Cevahir Han’da. Beş ünlü şefimizin yörenin yemeklerinden yorumladığı inanılmaz lezzetleri tattıktan sonra tabii.
Evet sevgili arkadaşım Zeynep Kakınç’ın Şanlıurfa Valisi Hasan Şıldak ile iletişim içinde Şanlıurfa milletvekili Cevahir Asuman Yazmacı'nın işbirliği çerçevesinde düzenlediği gezi organizasyonu sayesinde, müfettişlik yaptığım yıllarda aylarca kaldığım Şanlıurfa’ya 30 yıl aradan sonra yeniden gidecektim. Eski şehrinin daracık sokaklarında, iç avlulara açılan evlerinin arasında defalarca dolaştığım, her gün bir köşesini keşfettiğim Urfa’da değişen neydi, çok merak ediyordum.
Aslında beni bu geziye büyük bir motivasyonla katılmaya iten sebepleri sıralayabilirim:
1-Urfa’nın o çok özlediğim mutfağından çıkan, birbirinden lezzetli yemekleri.
2-30 yıl önce esamisi okunmayan Göbeklitepe ve henüz ziyaretçilere açılmayan Karahantepe.
3-Yeni yapılan ve 40 bin metrekarelik alana yayılan dünyanın en modern müzelerinden biri olan Şanlıurfa arkeoloji ve mozaik müzesi.
Yemeklere geleceğim.
Ama öncelikle şunu belirteyim. Göbeklitepe’yi hâlâ ziyaret etmeyen varsa ilk fırsatta Şanlıurfa’ya gitsin. Ben bugüne kadar göremediğime hayıflandım. Bambaşka bir enerji.
Medeniyetin henüz üretim araçlarının devreye girmediği, tarıma geçilmeyen dönemlerde bile varolduğunu, güzel sanatların, heykelin ve resmin geliştiğini kanıtlayan 12 bin yıllık bir tarih. İnsanlık tarihinin bilinebilen en eski kalıntısı. Tam yedi tepe var bölgede. Tamamının açılması neredeyse 50 yıl sürecek. Karahantepe ise Göbeklitepe’den çok daha şaşırtıcı ve müthiş sürprizli.
Arkeoloji Müzesi Müdürü Aydın Aslan bizi dünya müzeleri sıralamasından en üst sıralarda olan bu müzede gezdirirken Göbeklitepe ve Karahantepe’den çıkarılan heykelleri gördüğümüzde hayranlığımız daha da arttı. Hakikaten müzeciliğimiz bakımından gurur duyduk.
Gezinin ana ekseni ise Urfa’nın MİRAS TABAKLARI idi.
Şanlıurfa'nın tarihi dokusuyla iç içe geçmiş, mistik atmosferi ve Urfa mutfağının geleneksel lezzetleriyle tanınan Cevahir Han’da “Gelenekten Geleceğe; Şeflerin Yorumuyla Miras Tabaklar” başlığıyla sunulan gastronomi projesi hepimizi adeta büyüledi.
Ülkemizin önde gelen şefleri Cüneyt Asan, Hazer Amani, Doğa Çitçi, Yaren Çarpar ve Yalçın İnam mutfağa girerek Şanlıurfa’nın yöresel ürünlerinden aldıkları ilhamla kendi tabaklarını oluşturdular.
Şef Doğa Çitçi’nin Damak Hoşluğu olarak hazırladığı İSOTLU OMAÇ’la başlayan menüde, Yalçın İnam’ın hazırladığı PATLICAN SÖĞÜRME BOSTANASI, Hazer Amani KUZU TANDIRLI EKMEK AŞI, Cüneyt Asan ve Doğa Çitçi’nin birlikte oluşturdukları FIRIK KEBABI ve Yaren Çarpar’ın BI NEVI ŞILLIK TATLISI, antik dönem mozaiklerinden esinlenerek tasarlanmış, Mezopotamya serisine ait tabaklarla sunuldu.
Cevahir Han, aynı zamanda Stone House by Cevahir otelini de açmış. Ben de orada kaldım. Harika bir konaklama deneyimi. Süryani tarihinden izler taşıyan taş duvarları ve avlusu ile huzurlu bir ortam. 12 odalı ve 2 eyvanlı bu konak Balıklıgöl Havzası ve tarihi çarşılara da yakın.
Ancak Şanlıurfa otel yatak kapasitesi bakımından henüz yetersiz. Vali Hasan Şıldak’ın bildirdiğine göre yaklaşık 8000 yatak var şehirde. Bu ise yeterli olmuyor. Şehri genellikle Mardin, Diyarbakır ve Gaziantep’e gidip kalanlar günübirlik ziyaret ediyorlar ki kültürlerin beşiği olan bu müstesna şehir için kalış süreleri son derece yetersiz. Tek başına Göbeklitepe ve Balıklı Göl, Urfa yemekleri ve SIRA GECELERİ bile en az üç-dört gün kalmayı gerektiriyor bu güzel şehrimizde. Daha sonra eski Urfa sokaklarında gezinti, kahvaltı, Urfa çarşılarında alışveriş darken unutulmaz bir seyahatin tatlı yorgunluğuyla dönmeniz mümkün.
Benden söylemesi.