Konut sorunu acil çözüm bekliyor…

İstanbul'da ve birçok kentte artan kira fiyatları nedeniyle geçen yılın haziran ayında yürürlüğe giren kira artış oranına getirilen yüzde 25 sınırlandırılmasının süresi doluyor.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 1 Temmuz 2023’te tarihi dolacak düzenlemeyi yeniden TBMM’ye getirmek için çalıştıklarını söyledi. AK Parti MYK toplantısı sonrası açıklama yapan Ömer Çelik de fahiş kira artışlarıyla ilgili iletilen bütün şikâyetleri yakından takip ettiklerini belirtti.

Öncelikle hükümet tarafından durumun ciddiyetinin farkına varıldığı anlaşılıyor. Lakin uygulamada yüzde 25 sınırının bağlayıcı olduğuna dair örnekler yok denecek kadar az. Yüzde 300, 400 civarında artışlar ve pazarlıklar söz konusu. Bu sebepten dolayı ev sahipleri ile kiracılar arasında yaşanan gerilim sosyal patlamaya yol açmak üzere…

Olayları sonuçlar üzerinden değerlendirmek kolay, bunun yerine sorunun kaynağını irdeleyerek çözüm odaklı düşünmek gerekiyor.

Araştırmalara baktığımızda, konut ve barınma krizi uzun yıllardır bütün dünya ülkelerinde varlığını gösteren küresel bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bu sorun şimdiye kadar dar gelirlileri etkileyen ve az gelişmiş ülkelerin sorunuyken, artık orta sınıfı da içine alan ve gelişmiş ülkeleri de kapsayan boyuta ulaştı…

Kira ve konut değerlerinin dünyada ve Türkiye'de bu denli yükselerek ulaşılması zor küresel bir sorun niteliği taşımasının elbette ki sebepleri var.

Dünyadaki savaşların, jeopolitik risklerin yansıması konut sektöründe de kendini gösteriyor. Türkiye özelinden konuyu ele aldığımızda göç hareketlilikleri, refahı yüksek Ortadoğulu göçmeler, Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası ortaya çıkan tablo İstanbul başta olmak üzere konut sorununu etkileyen unsurlardan biri.

Diğer bir husus ise sosyal konut modelinden vazgeçilmesi, neoliberal kapitalist politikalarla bu alanın serbest piyasaya terk edilmesi, rant ve yatırım alanına dönüşmesidir. Yine pandemi, akabinde kötü ekonomik şarlar ve yüksek enflasyon, konut sorununu tetikleyen etkenlerden. Nitekim küresel jeopolitik riskler, göç, arz ve talep baskısı, yüksek enflasyon hem maliyetlerin hem de konut ve kira fiyatlarının artmasına neden oldu.

İnşaata dayalı bir büyüme modeli belirlendiğinde, konut yatırım ve rant aracına dönüşüyor ve buna bağlı olarak sistem sürekli adaletsizlik üretiyor. Türkiye’deki konuta erişim sorununun kaynağı da aslında bu temele dayanıyor. İnşaat piyasası, altındaki sektörleri etkiliyor. Örneğin demir, çimento, çam, çerçeve arsa gibi…

Bu mobilizasyon ekonomiyi canlı tutuyor, fakat kendi içinde bir değer üretmediğinden uzun vadede sürdürülebilir değil…

Peki sorun nasıl çözülür?

Konut sektörünün yatırım ve rant aracı olmaktan çıkarılıp bir gereksinim olarak algılandığı, herkesin kendi ihtiyacına göre barınma hakkının karşılandığı bir sistem inşa etmek gerektiği çok açık.

Düşünün ki bin konutun sahibi bir kişi oluyor ve bu kişiler konut sektörünü tamamen yatırım ve rant alanına çevirip haksız ve inanılmaz kazançlar elde ediyor. Dolayısıyla konut ve inşaat sektörüne yatırım yapmak cazip hale geliyor. Bir şeye talep ne kadar fazla olursa o kadar değeri artıyor. Konut herhangi bir yatırım aracına göre çok daha fazla kazandırdığı için insanlar bu alana yöneliyor. Konuta yatırım yap, yan gel yat mantığından vazgeçilmeli…

Konut piyasasında denge bozuldu. Konut sorununu çözmek için radikal kararlar alınmalı. Sosyal konut dışındaki inşaat projelerine ucuz kredi imkânı tanınmamalı. Boş tutulan konutlar ve fazla konut sahipleri yüksek ek vergilere tabii tutulmalı.

Konut yatırım ve rant aracı olmaktan çıkarılmalı. İnsanların barınma hakkı yatırım aracına dönüşmemeli. Yani barınma hakkının metalaşmaması lazım. Alternatif yatırımlara yönlendirme yapılmalı. Konut piyasası devlet eliyle denetlenip, kontrol altına alınmalı.

Lüks konutlar, iş merkezleri, siteler, rezidanslar yerine toplumcu bir bakış açısıyla, herkesin ulaşabileceği bir şekilde projeler geliştirilmeli. Önceliğin alt ve orta gelir gruplarına verildiği, gelir dağılımını iyileştirici politikalar devreye girmeli.

Üretime ve ihracata dayalı daha belirleyici ekonomik modeller geliştirilmeli. Büyük şehirlerde özellikle İstanbul’da tersine göçü teşvik edecek projeler hayata geçirilmeli. Yabancılara arazi ve arsa satışı durdurulmalı, konut satışına da sınırlandırma getirilmeli.

Yerel seçimlere giderken, büyük şehirlerdeki oy oranında konuta erişememe sorununun etkili olduğunun ayrıca altını çizmek gerekir…

Şehir plancıları, sosyal bilimciler; devlet, konut krizi konusunda adımlar atamaz, alt ve orta gelirlinin konut sorununu çözemezse bu uzun vadede bize sağlıksız, üretken olmayan nesiller, iş ve ekonomik kayıplar, ekstra sağlık harcaması yükü olarak geri dönecek uyarısında bulunuyor.

Sonuç olarak, toplumcu bir bakış açısıyla hareket edip dar ve orta gelirli kesimin konuta ulaşılabilirliğini sağlayacak kaynaklar oluşturulmalı. Türkiye bu kaynakları oluşturabilecek güce ve imkâna sahip. Her şeyin başı adalet bilincinden, planlamadan ve denetimden geçiyor...