Hayal Köseoğlu erkekte neyi seksi bulduğunu açıkladı! "Güzel ve dişi..."

Fox Tv'nin yeni dizisi Mahkum'da Sasha karakterine hayat veren güzel oyuncu Hayal Köseoğlu'dan çarpıcı açıklamalar geldi. Köseoğlu, erkekte neyi seksi bulduğunu açıkladı.

Başrollerinde Onur Tuna ve İsmail Hacıoğlu'nun yer aldığı Mahkum dizisinde Sasha'ya hayat veren başarılı oyuncu Hayal Köseoğlu, Posta'dan Alev Gürsoy'a konuştu. Köseoğlu, Mahkum ile ilgili düşüncelerini, oynadığı karakteri, dizi dışındaki hayatını ve başarı öyküsünü paylaştı. Güzel oyuncu ayrıca, erkekte neyi seksi bulduğuna dair iddialı açıklamalarda bulundu. İşte o röportaj...

Mahkum dizisi ortalığı kasıp kavurdu, sizi en çok ne etkiledi bu proje elinize geldiğinde ve bu kadar başarılı olabileceğini tahmin ediyor muydunuz?

Ben ilk okuduğumda Savaş ve Barış'tan çok etkilenmiştim. Sürekli ters köşe yapan bir senaryo olduğunu düşünüp çok heyecanlanmıştım. Hatta orijinalini bilmediğim için, senaryoyu okurken, ilk bölümdeki cinayet sahnesine geldiğimde ağzım açık kalmıştı. Senaryonun, adım adım bizi bir cinayet hikayesine taşıması beni gafil avlamıştı. Bir şey okurken ya da izlerken gafil avlanmayı severim. 

SASHA'YA BAYILIYORUM

Rolü kabul ettiğinizde ne hissettiniz. Sasha olmayı sevdiniz mi?

Ben aslında ilk başta Büge rolü için görüşmeye gitmiştim fakat yönetmenimiz Volkan Kocatürk bana görüşme sırasında "sporla aran nasıl?" "Dövüş biliyor musun?" Gibi sorular sormaya başladı. Ben, neden bana o soruları sorduğunu hiç anlamamıştım... Sonra Sasha geldi. Sasha'ya bayılıyorum. Çok özgün bir kadın karakter. Hem de bitmeyen bir mücadele onu canlandırmaya çalışmak. 

Tam oturdu diyorum, hop, sonraki bölüm bambaşka bir yüzünü görüyoruz. Bu tempoda, elimden geldiğince iyi canlandırmaya çalışıyorum ama daha çok üzerine çalışacak vaktimiz olsun çok isterdim. Maalesef dizi temposunda bazı şeyleri cepten yemek zorunda kalıyorsunuz ama yine de Sasha'yı çok sevdiğim için onunla ilgili hayal kurmak da bana çok keyif veriyor.

İNSAN, SEVDİKLERİNİ KORUMAK İÇİN HER ŞEYİ YAPABİLİR

Ne kadar zor bir karaktere hayat veriyorsunuz. Sasha hiç acımadan patır patır insanları öldürebiliyor ve bir an olsun yaptığı şeyden pişmanlık duymuyor, onu canlandırırken ne hissediyorsunuz?

Hepimizin içinde karanlık bir taraf olduğunu düşünüyorum. Ben Hayal olarak düşündüğümde bana çok uzak gelen tarafları var çünkü ben şiddet yerine sevgiyi, kötülük yerine iyiliği seçmeyi insan ruhuna çok daha faydalı buluyorum. Fakat benim oyuncu olarak görevim kendimi ikna etmek. 

Hayatta hepimizin savunma mekanizmaları var. Sasha'yı bu acımasızlık, bu hissizlik seviyesine taşıyan şeyin de savunma mekanizmaları olduğunu düşünüp kendimi ikna edecek uyaranlar buluyorum onunla ilgili. Hepimizin içinde birini öldürebilecek bir taraf var. 

Özellikle ölüm-kalım meselelerinde içgüdüsel olarak herkes karşındakini yok edecek raddeye gelebilir. Bence Sasha, geçmişine bakarsak, herkesi tehdit olarak görüyor olabilir. Ve onun için sevgiye en yakın şey Barış'la kurduğu ilişki. İnsan, sevdiklerini korumak için her şeyi yapabilir. Ne kadar sağlıksız gözükse de...

Hele o kamyonla insanları ezme sahnesinde ne hissettiğinizi daha da çok merak ediyorum…Bir de Sasha tüm bunları neden yapıyor ve her şeye nasıl bu kadar hakim?

Bunu bize biraz zaman gösterecek. Benim kendime göre bulduğum kodlar var tabii ki. Dediğim gibi, bence çok yalnız ve zorluklarla dolu bir hayatı olmuş. Barış, onun hayatında belki de tek bağlantı kurduğu, onu hayata bağlayan insan. Ona değişik bir obsesyon, bir kaybetme korkusu duyduğunu düşünüyorum. 

Tekrar yalnız kalmamak için her şeyi yapabilir. Ayrıca emin olun, benim de Sasha kadar zor bi hayatım olsa ben de elimden gelen her türlü beceriyi, bıçak gibi bilemek isterim. Tırla cinayet bence kurgu içinde çok garip bir şey değil, birçok erkek karakter inandırıcılıktan çok daha uzak şeyler yapıyorlar. 

Bence Sasha erkek olsa bu kadar garip gelmezdi. Kaldı ki beni gerçek hayatta tanısanız size daha mantıklı gelir. Gerçekten çok güçlüyümdür, dövüşe ciddi anlamda yeteneğim var, eskrim yapabiliyorum, direk dansı yapıp havalarda uçabiliyorum, ayrıca kredi kartıyla her türlü kapıyı açabilirim. :)

Kötü insan olmak, şiddete yatkın insan olmak, vicdansız insan olmak, rol icabı bile olsa insanı nasıl etkiler, o anlarda nasıl hissediyorsunuz kendinizi?

"Kötü" olmanın, korkudan ve korku temelli erk ihtiyacından geldiğini düşünüyorum. Elimden geldiğince rolü yargılamadan, anlamaya çalışarak yaklaşıyorum. İçimdeki karanlık tarafı, içgüdülerimi bir nebze olsun serbest bırakabilmek, yaşadığımız coğrafyada içimdeki dişiye iyi geliyor. 

Rolünüzü nasıl anlatırsınız, sevebildiniz mi Sasha’yı? Saşha ne demek?

Sasha, koruyucu melek demek. Bence Barış'ın koruyucu meleği zaten. Sosyal medyada “ölüm meleği” diyen de var. Sasha'yı oynamayı çok sevdim ama gerçek hayatta tanışsam biraz acıyabilirdim. Çok acı çekmiş, acıdan kaçmak için de çok sağlıksız yollara başvurmuş bir kadın. 

İçimde öyle bir öfke ve korkuyla yaşamadığım için mutluyum. Tamamen kendisini fiziksel ve zihinsel acıdan korumak için inşa ettiği inanılmaz duvarları var ve o duvarları kendisine karşı bile yıkmıyor. Bazen Barış'a açılıyor o duvarın kapıları, çünkü bence onu kaybetmekten çok korkuyor. 

KADINA, HAYVANA, ÇOCUĞA, GÜÇSÜZ OLANA YAPILAN EZİYET BENİ ÇOK ÜZÜYOR

Mahkum’u izleyince insan oradaki haksızlıklar karşısında çileden çıkıyor, isyan ediyor, sizi gerçek hayatta neler isyan ettirir ya da çileden çıkarır?

Kadına, hayvana, çocuğa, güçsüz olana yapılan eziyet. İnsanın kendisi olma özgürlüğünün kısıtlanması. Baskı. Haksızlık. Aptal yerine konma. Aptallık ve cehalet. Ne yazık ki son dönemde sosyal medyaya bakıp da çileden çıkmamak mümkün değil.

ÖZGÜRLÜĞÜMDEN TAVİZ VERMEM BU HAYATA KİMSEYİ RAHAT ETTİRMEK İÇİN GELMEDİM 

Hayatta asla taviz veremeyeceğiniz ve en çok itiraz edeceğiniz şeyler nedir?

Özgürlüğümün kısıtlanması ve baskılanmak. Benim bir tane hayatım var ve kimseyi rahat ettirmek için gelmedim buraya. Hayatımı kendimi keşfederek ve sonuna kadar ifade ederek yaşamak istiyorum. Herkese de bu hakkın verilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Dizi dışında neler yapıyorsunuz, nasıl gidiyor hayat?

Kendi yazdığım ve geliştirdiğim bir projem var: Limbo. O işle uğraşırken çok eğleniyorum. En yakın arkadaşım Duygu Ardayla birlikte geliştirdiğimiz, benim senaryosunu yazdığım bir mini dizi. Yönetmenimiz Onat Esenman. İstanbul Film Festivalinde Beni Sevenler Listesi'nin yakaladığı başarıdan sonra tekrar birlikte çalışmak şahane.

Bana ilaç gibi geliyor. Seksi ve yaramaz bir iş. Çok bilgi veremiyorum şu an ama yakında buluşacağız. Onun dışında müziğe, dansa ve spora ağırlık vermeye çalışıyorum. Hayat güzel gidiyor. Biraz şükretmeyi öğreniyorum artık bu yaşımda. Eskiden hayatımdaki en ufak pürüze takılıp karalar bağlardım. 

Şu anda, özellikle ülkemizdeki ekonomik iklimden dolayı açlık sınırına gelmiş, geçim sıkıntısı çeken, ailelerini geçindirmek için canla başla çalışan, bir sürü gerçek acının içinde sıkışıp kalmış insanları gördükçe kendi küçük sıkıntılarımı değil onları düşünmek daha mantıklı geliyor. 

Biraz da mesafeli ve duvarları olan biri gibi duruyorsunuz…

Evet, bu yaşla gelişti. Eskiden böyle değildi. İnsanların kolayca alanıma girmelerinden hoşlanmıyorum. Aslında çok samimi ve sıcakkanlı biriyimdir, ama yine de gerçek anlamda kendimi birine açmam çok uzun süremi alabilir. Biriyle tanışıp, çok uzun süre görüşüp, çok eğlenebilirim ama o orada kalır. Gerçek anlamda dost olmam çok uzun sürüyor. 

GERÇEK BAŞARI KENDİNİ KOŞULSUZ SEVEBİLMEKTİR

Buralarda geliş öykünüzü de merak ediyorum. Hayal Köseoğlu olarak tanınmak çok zor oldu mu, merdivenleri tırmanmak sizin için ne kadar zordu?

Ben sevdiğim mesleği yaparak bir hayat kurmayı seçtim, oyunculuğa hiçbir zaman dışarda bir merdiven tırmanmak olarak bakmadım. Benim için her zaman içsel bir merdiven oldu. Buraya gelişim bir sonuç oldu, amaç değil. Geleneksel anlamda "başarılı olmak" benim için ekonomik anlamda istediğim her şeyi yapabilecek ve üretebilecek özgürlüğü kazanmak demek. 

Gerçek başarı ise benim için kendini koşulsuz sevebilmek ve insanların kendilerini koşulsuz sevmelerine yardımcı olabilmek. Bunun için de elimden geldiğince özsaygı ve sevgimi dıştan gelen beğeni, başarı, rekabet konseptlerinden özgürleştirmeye çalışıyorum. Bizim meslekte çok zor olsa da adım adım sıyrılmaya çalışıyorum bunlardan. 

Beğeniye takıldığın anda zaten oyunculuk yetin de köreliyor. Mesleğim için de anda kalma kasımı geliştirmeye çalışıyorum. Başarı konseptine takık insan başarısızlıktan, dolayısıyla denemekten çok korkar. Oyunculuk ise denemekten ve rezil olmaktan korkmayan insanların içinde yeşeriyor.

Nasıl bir ailede dünyaya geldiniz ve onlardan öğrendiğiniz en önemli şey neydi?

İkisi de sanata çok yeteneklidirler. Annem kimya mühendisi olsa da oyunculuk ve müzik kabiliyetim ondan geliyor. Bir hikaye anlattığında ondan başka yere bakamazsınız ve şahane bir sesi vardır. Babam ise reklamcı ve yazar. İkisi de son derece analitik düşünen insanlar. Ben onlara göre her zaman daha özgür ruhlu biri oldum. Ama günün sonunda beni her zaman desteklemeyi seçtiler. Her ailedeki gibi çatışmalarımız oldu ama sevgilerini benden hiç eksik etmediler. Onlardan öğrendiğim en önemli şey sanırım özgürlük, özgünlük ve mizah oldu. 

Hayatımda tanıdığım en komik insanlar olabilirler.

ADIM ‘HAYAL KAHVESİ’NDEN GELİYOR

İsmini kim koymuş, kimin hayaliymiş bu?

Annemin doğum sancıları Hayal kahvesinde başlamış. Adımın Hayal olmasının sebebi bu. Yıllarca Hayal Kahvesinde bu hikayeden prim yaptım. Ben 1 ay erken gelmişim. Hala hayata karşı aynı sabırsızlığım vardır. Eğlenceli bir hikaye. (Gülüyor)

Youtube’ta şahane videolarınız var ve şarkı söylüyorsunuz. Dinliyorum da tek yeteneğiniz oyunculuk değil yani, müzik, dans her şey iç içe sanki? Aynı zamanda bir de eğitimlisiniz değil mi?

Evet. 4 sene tiyatro okudum daha sonra müzikal tiyatro okumak için konservatuar sınavlarına bir daha girdim, kazandım fakat dizi temposu nedeniyle sadece yarım dönem devam edebildim. Ara ara şan dersi almaya özen gösteriyorum çünkü ses tellerim nodüle çok yatkın. Dans ise beni gerçekten en mutlu eden şeylerden biri. Müzik, dans ve oyunculuk benim için çok iç içeler. Ben sanırım genel olarak sahne sanatlarına karşı tutkuluyum. 

Bazıları dizilerdeki şiddet sahnelerinin kadına şiddeti daha da körüklediğini iddia ediyor. Mahkum da daha ilk bölümde bir kadının korkunç bir erkek şiddetiyle öldürülmesiyle start verdi. Sizce şiddetin asıl nedeni ne, temeli, herhalde cidden diziler olamaz?

Bir şeyi görmediğimizde var olmadığını düşünüyoruz ne yazık ki. Şiddeti yüceltmek ve bir reyting aracı olarak kullanmak bence çok kötü bir şey. Fakat bu, bir katilin ve bir masumun hikayesi. Tabii ki bir cinayetle başlaması gerekiyordu. Sahne hiçbir açıdan, görsel olarak da duygusal olarak da bu durumu süistimal etmedi, toplasanız 2 dk süren bir sahneyle bize Barış karakterinin hastalıklı dünyasının kapılarını açtı. 

Dediğim gibi, şiddet sahnelerinin reyting aracı olarak kullanılmasından nefret ediyorum ama bir anlatım aracı olarak kullanmaya karşı değilim. Zaten Türkiye'de herhangi bir haber kanalını açtığınızda, kocası sevgilisi hatta çocuğu tarafından öldürülen bir kadın karşınıza çıkacaktır. Keşke, bir kadını öldürdükten sonra elini kolunu sallayarak adaletten kaçan erkekler sadece dizilerde olsa...

‘ŞİDDETE MARUZ KALMADIM’ DİYEN KADIN YA ŞANSLIDIR YA DA ŞİDDET TANIMI FARKLIDIR 

Bir kadın olarak şiddet konusunda sesi çok gür çıkan ve benim de taktir ettiğim bir isimsiniz. Sizin başınıza böyle bir şey gelse ne yapardınız, kadınlara bu konuda bir öneriniz var mı?

Bence, yaşadığımız dünyada başıma gelmedi diyen kadın ya çok şanslıdır ya da şiddete bakış açısı farklıdır. Gerek psikolojik, gerek fiziksel şiddet yaşamak kadın için ne yazık ki çok basit. Ben, gerçekten kadınlara ücretsiz olarak kendini savunma dersi veren bir oluşum kurulması taraftarıyım. Hem psikolojik olarak hem fiziksel olarak... Hayattaki en büyük hedeflerimden biri de bu. 

Erkekler, iki açıdan da kadınları güçsüz gördükleri için buna cesaret edebiliyorlar. Hem mental hem bedensel olarak güçlü bir kadına şiddet uygulamanın o kadar kolay olacağını düşünmüyorum. Ayrıca komplekslerine yenik düşmemiş, güçsüz hissetmeyen, erkekliği her şeyden zarar görecek kadar zayıf olmayan hiçbir erkeğin şiddete başvuracağını düşünmüyorum. 

Keşke psikolojik yardım herkes için daha ulaşılabilir olsa. Hastalıklı bir zihniyetin sonucu şiddet, biz semptoma müdahale etmeye çalışıyoruz, belki de temelinde yatan zihniyeti iyileştirmeye çalışmak daha uzun vadeli bir çözüm olabilir. Eğitim sistemimiz ve halk için otorite sayılan insanların açıklamalarını revize etmeleri de bu açıdan bence çok önemli.

Ekrandaki güzellik anlayışının herkesi aynılaştırdığını savunan kişilerin sayısı da artıyor. Buna katılır mısınız?

Bir salın diyorum gerçekten. Herkesin biraz kendisini ciddiye almaktan vazgeçmesini öneriyorum. Dış görünüşten çok daha önemli şeyler var hayatta. Özgünlüğü çok önemli buluyorum. Keşke kiloma, güzelliğime takıldığım kadar oyunculuğuma takılsaydım diyorum. Konservatuvar zamanlarımı hatırlıyorum. O kadar komik gelirdi ki bana tüm bunlar. 

Sektöre girdikten sonra algım bir süre tamamen dış görünüşüme kaydı ve çok büyük bir zaman kaybı olduğunu düşünüyorum. Estetik olan, her zaman ilgi çekicidir. Ama göreceli kavramlar bunlar. kusursuzluğun çok da ilgi çekici olduğunu düşünmüyorum. Mükemmeliyet bence çok sıkıcı. Kilo, güzellik, yakışıkılık falan bunlar çok içi boş konseptler. Bence seyirci de bunu anlıyor. 

Eğer gerçek bir yetenek görüyorlarsa kimse görünüşe takılmıyor. Bunun ülkemizde de dünyada da birçok alternatifini görebiliriz. İnsanları, hayat kadar şahne bir maceranın içinde dış görünüş kadar bomboş bir konseptle meşgul etmenin bir yönetim stratejisi olduğunu düşünüyorum. Ben mesela, çok saçma gelebilir ama dış görünüşüne çok fazla emek harcayan erkekleri çekici bulamıyorum. 

Zamanını ve zihinsel enerjisini hayatın daha derinlerine harcaması bana daha seksi geliyor. Ben tabii ki güzel ve dişi hissetmeyi seviyorum. Ama özgünlük, gün geçtikçe benim için daha fazla kıymet kazanmaya başladı. Güzellik algısı bence bizim sektördeki insanlar için mini bir travma. Üzerine uzun süreler çalışmak lazım ama adım adım bence daha sağlıklı bir hale geliyor.

Bir çocuğun ruhunu öldürmek de cinayettir diyordu Barış Yesari, dizideki bir sahnede ve bu beni çok etkiledi. Bir anne olsaydınız, çocuklarınıza öğreteceğiniz ve aşılayacağınız ilk şey ne olurdu?

Kesinlikle kendisini koşulsuz kabullenip sevmesini sağlamaya çalışırdım. Bana duyduğu saygıdan ziyade kendisine duyduğu saygı benim için daha önemli olurdu. Onu başkalarından ayıran şeyleri gizlemesini değil parlatmasını isterdim. Şu anda kendime 29 yaşında öğretmeye çalıştığım şeyi ona doğduğu andan itibaren öğretmek isterdim. Bence hayattaki en önemli şey bu. Diğeri de insanlara ve çevrene duyduğun şefkat, anlayış. Herkesin özgürlüğüne hoşuma gitmese bile saygı duymak. Onu da bana ailem öğretti.

AŞK, BAĞIMLILIK GİBİ BİR ŞEY

Aşk sizin için ne ifade ediyor?

Bağımlılık gibi bir şey bence. Bunu diyeceğimi hiç düşünmezdim ama sevgi, saygı, uyum, beraber eğlenebilmek, üretebilmek, deneyimleyebilmek ve iki insanın iletişim kurma becerisini daha önemli buluyorum. Benim için aşk eskiden çok önemli bir şeydi. Aşksız yaşayamayacağımı düşünürdüm. Benim için tutku, en çok yaşadığımı hissettiren şey çünkü. Ama tutkunun sanırım anlamı değişti. Özgür hissetmeye ve hayata karşı tutku duymaya başladım, herhangi birine karşı değil.

KENDİNİ ÇOK CİDDİYE ALAN BİR ADAMA AŞIK OLAMAM 

Hangi karakterdeki bir erkekle asla olamazsınız? Ve nasıl bir adama aşık olursunuz?

Kendini çok ciddiye alan bir adama aşık olabileceğimi düşünmüyorum. Öyle biriyle arkadaş da olamam. Mizah benim için en önemli şey. Ayrıca hayata karşı belli bir açlığı olan insanları ister istemez çekici buluyorum. Monotonluğa okey olan, insanları yargılayan, kısıtlayıcılığı tercih eden bir insanla mutlu olabileceğimi düşünmüyorum. 

Ayrıca eskiden karanlık olmayı ve negatifliği seksi bulurdum. Bana daha gerçek gelirdi. Şu anda sadece ergence geliyor. Hayatı ve kendisini seven, çevresindekileri ve kendisini mutlu etmek isteyen, eğlenmeyi bilen ve kendisine yeten insanları artık kesinlikle daha çekici buluyorum. 

Sizce Türkiye’de ve bu sektörde kadın olmak ne kadar zor? 

Genel olarak baskılanmak, durmadan çifte standarda maruz kalmak, yaşam güvenliğinin minimumda olması, doğduğun bedenin metalaştırılması veya kirli bir şey olarak görülmesi, hemcinslerinin sürekli belli formlarda şiddete, haksızlığa ve tacize uğraması ne kadar zorsa o kadar zor. :)

Bir yandan bakıyorum su gibi duru, çok güzel çıtı pıtı güzel bir genç kız, bir yandan bakıyorum çok seksi şahane bir kadın… Siz kendinizi ne kadar seksi ya da ne kadar çocuksu buluyorsunuz?

Bunu bana hep söylüyorlar. Ben kendimi çocuksu ya da seksi bulmuyorum. Ben kendimi yaramaz ve hafif şımarık buluyorum. Oyun oynamayı seviyorum. Sanırım ikisini de yaratan şey bu. 

Şöhret sizin için önemli mi ne ifade eder ve dışarıdan göründüğü kadar ışıltılı, renkli ve güzel mi?

Büyüme çağındayken şöhret bana çok parlak gelirdi. MTV'yle büyüdüm ben. Sanki ün, şan, şöhret ulaşılabilecek en yüksek mertebeymiş gibi hissederdim. Büyüdükçe onun sadece ışıltılı bir paket olduğunu fark ettim. İçinin boş olduğunu anladığımda gerçekten beni beslediği için oyunculuk eğitimine, müziğe ve dansa yöneldim. Şöhret hep bana biraz korkutucu gelmiştir. 

Ne kadar büyürseniz, o kadar çok göze batıyorsunuz, dolayısıyla özgürlüğünüz de o kadar kısıtlanıyor. Bunun altında ezilmemek için gerçekten sağlam bir karaktere ve iyi bir dünya görüşüne sahip olmak gerektiğini düşünüyorum. Çok güzel tarafları, kolaylıkları, kendine has bir ışıltısı olmasına rağmen şöhreti amaçlamayı doğru bulmuyorum. Bence ya bir araç ya da bir sonuç olmalı.

Nelerin çok başka olmasını isterdiniz?

Değerlerimizin. Özellikle ahlaki ve etik değerlerimizin. Ayrıca 90’larda bu yaşta, bu mesleği yapıyor olmak isteyebilirdim. Çok daha benlik bir dönemmiş.

Kaynak: Posta

Sonraki Haber