Merhametin bedeli mi bu? Doğru yapan İnönü müydü?

Kim kimdir, bir de mezar taşlarına bakın!

Ve bir de Çanakkale’deki Siyon Alayı’na…

Adı: Abdülcabbar

Baba adı: Reşit

Doğum yeri ve tarihi: Kudüs-1892

Şahadet yeri ve tarihi: Arıburnu muharebesi-5 Mart 1915

Bir mezar taşı daha…

Adı: Hüseyin

Baba adı: Halil Hasan

Doğum yeri ve tarihi: Gazze-1888

Şahadet yeri ve tarihi: Seddülbahir muharebesi-20 Ekim 2015

Devam eder…

Tam 53 şehit…

Kudüs’ten, Yafa’dan, Halilürrahman’dan, Gazze’den gelmişlerdi… Bir alay Filistinli asker, Çanakkale Geçilmez demek için yürüdüler. Sonra bir kısmı Hak’ka yürüdü.

Bunları neden yazıyorum biliyorsunuzdur.

Birileri İngilizler tarafından satın alınmış Mekke Şerifi Hüseyin’in adı üzerinden tepinip duruyor ve İsrail faşizmini adeta dolaylı yoldan aklamaya çalışıyor da ondan.

Sanki ülkemizi İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan işgal etmemiş gibi Batı’nın önünde iki büklüm eğilenler, aslında Mekke Şerifi Hüseyin ve etrafındakilerden farksızlar.

Onlar her yerde bulunur. Bizde biraz daha fazla gerçi… Ama GERÇEKLİK yukarıda da yazdım, o mezar taşlarında ve üzerindeki yazılanlarda.

Hani diyor ya o meşhur Drama Köprüsü türküsünde yanık yanık;

Mezar taşlarını koyun mu sandın

Adam öldürmeyi oyun mu sandın…

GERÇEKLİK Hintli, Arap, Afgan, Türkistanlı Müslüman kadınların kollarından çıkarıp Mustafa Kemal’e gönderdikleri altın bileziklerde. O bilezikler Belçikalı, Fransız, Amerikalı ve Alman kadınlardan gelmedi. Bugün CHP’nin hissedarı olup parasını yediği İş Bankası o altınlarla kuruldu.

Ve bir GERÇEKLİK daha var…

Çanakkale’ye savaşmaya gelen SİYON ALAYLARI… (*)

Toplam 500 asker, 750 katır ve yirmi subaydan oluşan SİYON ALAYI’nı İngiliz subayı Albay John Henry Patterson kurdu.

Yakalarında sarı renkli Davud'un yıldızı işlenmiş bir şekilde gerekli teçhizatı da kuşanan “SİYON KATIR ALAYI”  gemilerle 17 Nisan 1915'de Gelibolu'ya hareket etti. Orada Seddülbahir yöresine ayak basan müfrezenin ilk harekâtını Patterson'un seyir defterinden takip etmek mümkün. Önce lojistikte görev yapan Siyonistler daha sonra ellerine silah alıp kurşun sıktılar Osmanlı askerlerine. Hedeflerindeki Osmanlı siperlerinde kendileriyle aynı kanı taşıyan, aynı dinin mensubu olan Musevi Osmanlı vatandaşları da vardı.

Bilinemeyenlerin dışında tespit edilen şu ki Çanakkale Savaşı’nda 78 Musevi vatandaş şehit oldu.

SİYONİZM BÖYLEDİR.

Kendi vatandaşını da gözünü kırpmadan katleder.

Bu katır alayı Filistin topraklarına döndükten sonra çetelere bölündü. Onlardan biri “Gece Zaptiyeleri” anlamına gelen Haşomer adlı eşkıya grubuydu. Filistin’deki Araplara yönelik toplu katliamlar düzenledi.

Bitmeyen bir acı ve zalimlik.

Bugün yaşadığımız, o zaman başlayanın devamıydı.

Son günlerde bir fotoğraf dolaşıyor sosyal medyada.

Gemiyi tıklım tıklım dolduran ve iniş izni bekleyen Nazi zulmünden kaçmış Yahudiler, Filistinlilere yazdıkları pankartlarla şöyle yalvarmaktaydılar:

“Almanlar ailelerimizi yok etti, siz umutlarımızı yok etmeyin.”

Evet, Filistinli Araplar onlara kucak açtı, hiçbir problem olmayacağını düşündü.

Topraklarını verdi o yetimlere.

Merhamet etti.

O merhametin geldiği nokta bugün tecelli ediyor.

İsrail, Gazze’deki katliamlarını dün gece hastane bombalayıp 500 kişiyi katlederek taçlandırdı kendi Nazi imparatorluğunu.

Tarihe yeniden dönüyorum.

KAFAMDAKİ SORU: İNÖNÜ HAKLI MIYDI?

İkinci Dünya savaşı sıralarında iki gemi yanaştı İstanbul limanlarına. İçi tıklım tıklım Yahudi dolu iki gemi; STRUMA ve SALVADOR.

Biri Uruguay bandıralı SALVADOR gemisiydi. 3 Aralık 1940’da Bulgaristan'ın Varna Limanı'ndan demir aldı. Yelkenli ahşap gemi, eski ve bakımsızdı.

Çok sayıda kadın ve çocuğun da bulunduğu 352 yolcusunun da tek umuduydu bu yorgun gemi. İçi Nazilerden kaçabilen Polonya ve Romanya Yahudileri ile henüz istila edilmemiş Bulgaristan’daki Yahudilerle doluydu. Türk karasularına giren geminin kaptanına İsmet İnönü hükümeti "Burada daha fazla bekleyemezsiniz" uyarısında bulundu. İlk altı gün seyir için uygun hava şartlarını bekleyen gemi gece Silivri açıklarında patlayan bir fırtınayla sürüklenmeye başladı ve Canbaz burnu açıklarında karaya oturdu. Yıpranmış gövdesi parçalanan gemi, ambarlarındaki yolcularla birlikte battı. Yolcuların bir kısmı boğularak öldü. Karaya çıkabilen yorgun ve ıslak yolcuların çoğu ise donarak hayatını kaybetti. Kazadan, sadece 122 kişi sağ kurtulabildi. Resmi ölü sayısı 103, kayıp sayısı ise 120 olarak açıklandı.

Diğeri bu facianın ve göz göre göre yapılan bir katliamın ardından geldi İstanbul’a.

12 Aralık 1941'de Romanya'nın Köstence Limanı'ndan 790 yolcu ve 10 mürettebatla kalkan STRUMA GEMİSİ.

Motoru arızalanınca İstanbul’da Sarayburnu’na demir attı.

İsmet İnönü hükümeti Salvador gemisinde olduğu gibi Struma’dakilerin de karaya çıkmasına izin vermedi. Dokuz haftalık bekleyişin ardından 23 Şubat 1942'de Türk emniyeti tarafından gemiye çıkarak müdahale edildi ve motorlarla çekilerek Karadeniz'de Şile açıklarına bırakıldı. Gece boyunca sürüklenen gemi, 24 Şubat sabahı büyük bir patlamanın ardından battı. 103'ü çocuk olmak üzere 768 kişi öldü.

Korkunç bir trajedi.

Hangisi doğru?

İnönü’nün yaptığı mı yoksa Filistinlilerinki mi?

Alın size bir münazara konusu…

Gerçi CHP iktidarının Milli Şefi İsmet İnönü için Türk ya da Yahudi fark etmiyordu.

Boraltan Köprüsü katliamı diye geçer tarihte.

Yıl 1945. 195 Azerbaycan Türkü Sovyet askeri Boraltan Köprüsü’nden geçip Türkiye’ye sığınır. Kasaplıkta Hitler’le aşık atan Stalin vahşetinden kaçmışlardır.

İnönü Azerbaycan Türklerini iade eder Stalin’e.

O askerler Sovyet tarafına geçer geçmez kurşuna dizilirler, sınırdaki Türk askerlerinin gözünün önünde.

Tarih 6 Ağustos 1945’ti.

O gün ABD Hiroşima’ya atom bombası atıp 300 bin insan evladını katletmişti.

Münazara konusu dedim ama söz bitti aslında.

Çünkü insanlık kaide, merhamet esastır.

(*) https://canakkalemuharebeleri1915.com/yazarlar/konuk-yazarlar/405-siyon-katir-birligi-canakkale-savasi-ve-israil-in-kurulusunda-oynadiklari-rol