Motosiklet yolculuğumuz başlıyor

TÜİK verilerine göre Türkiye’de trafiğe kayıtlı motosiklet sayısı haziran ayında 5 milyon 600 bine ulaştı. Yıl sonuna kadar sayı 6 milyonu geçecek gibi gözüküyor... Trafiğe kayıtlı olmayanları da eklersek sayı 7 milyona yaklaşıyor. Kilis, Manisa, Muğla ve Iğdır’da motosiklet sayısı otomobil sayısını geçti. Bu sayı 2025’te daha da artacak. Rakamları biraz daha somutlaştırırsak; Türkiye’de 6 milyon motosiklet sürücüsü var, her biri bir litreden 7 milyon motosiklet günde 7 milyon litre benzin harcıyor, 14 milyon motosiklet lastiği belirli periyotlarla değişiyor. İki yılda bir sigorta, muayene, sürücü kursları, ekipman... Anlayacağınız iki tekerli demir atların oluşturduğu sektör dev boyutlara ulaştı. 

Ben de sizlere 40 yıllık bir iki teker sevdalısı ve 35 yıllık bir gazeteci olarak bu köşeden motosiklet dünyasını yazacağım. Bazen 3 milyonu aşkın servis emekçisinin (kuryelerin) dertlerini, bazen motosiklet alacaklara tavsiyelerimi bazen de motosiklet yolculuklarında keşfettiğim güzellikleri yazacağım.

EYVAH KIZIM MOTOSİKLET ALMAK İSTİYOR

Bana göre Türkiye’de motosiklet kullananlar üçe ayrılıyor. 

İş için kullananlar: Kuryeler paket servisi yapan ‘iki teker emekçileri’: Sayılarının üç milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Yaz sıcağı da zorluyor ama en çok soğuk ve yağışlı havalarda çile çekiyorlar. Zamana karşı yarışırken kendi hayatlarıyla birlikte yayaların da hayatlarını tehlikeye atıyorlar. Çok eleştiriliyorlar. “Kardeşim sağdaki geçsin diye sola kayıyorum bu defa soldaki korna çalıyor” dediğinizi duyar gibi oluyorum. O zaman size şöyle bir soru sormak istiyorum “Pizzanız 30 dakika yerine bir saatte gelirse, kızıyor musunuz? Pizzacıya veya kuryeye düşük not veriyor musunuz, bu gecikmeyi sosyal medyadan paylaşıyor musunuz?”. Ticaret Bakanlığı’nın paket servisi yapan şirketlerin “10 dakikada kapınızda, soğumadan sofranızda” gibi kuryeleri zaman cenderesine sokan taahhütlerini yasaklaması gerekiyor. Kuryelerin düzenli aralıklarla eğitimden geçirilmesi, denetimlerin sıklaştırılması şart olmalı...

Pandemiyle birlikte patlayan paket servisi sistemindeki mevcut kaotik durum bu eğitimlerle ve düzenlemelerle zaman içinde azalacaktır...

Ulaşım Amaçlı kullananlar: İtalya, İspanya, Fransa gibi ülkelerde bisiklet ve motosiklet yaygın olarak ulaşım amaçlı kullanılıyor. Gençler okullarına, çalışanlar mesailerine motosikletleriyle gidiyor. Bu sayede trafik yoğunluğu sabah ve akşam saatlerinde daha az hissedilebiliyor. Motosiklet son birkaç yıldır Türkiye’de de zaman tasarrufu ve ekonomik nedenlerle ulaşımda sıkça kullanılmaya başlandı... Sistemli bir şekilde Türkiye'de motosiklet kullanımı artırılmalı. Türkiye petrole daha az para ödemeli, karbon salınımı en aza indirilmeli. Zira 125 veya 150 cc’lik bir scooter ile 100 km’de 2 litre civarında yani 80-100 liralık benzin yakar. Ulaşımda rahatlama olur. Zaman tasarrufu da cabası. Ayrıca vatandaş toplu taşımaya vereceği paradan daha ucuza okuluna, işine gidebilir. Yeter ki çevre dostu şu aletler kurallarına göre kullanılsın.

-Motosiklet tutkunları: Motosiklet kullanmak büyük bir çoğunluk için vazgeçilmez bir tutkudur. Alışkanlık yapar… Altınızdan akıp giden asfaltın vızıltısı, püfür püfür esen rüzgarın uğultusu, ormanda çam, bahçelerde çiçeklerin kokusu sizi hep çeker. Hafta sonu gittiğiniz gezinin güzel kareleri bir hafta gözünüzün önünden gitmez. Hafta ortasında yatağa başınızı koyduğunuzda bir sonraki hafta sonunun hayalini kurarsınız. Yollar, ormanlar, denizler, zirveler ovalar beklemeye başlar. Üç Anadolu Efsanesi’nde Alageyik’in Halil’i çağırdığı gibi motosikletiniz de sizi çağırır. Bu güzel bir tutkudur. Ama ayarını kaçırmamak şartıyla… Yoksa işinizden, eşinizden veya sevgilinizden olursunuz...

Gelelim başlıktaki konuya “Eyvah oğlum, kızım, sevgilim motosiklet almak istiyor” Çok korkuyorsunuz… Ya kaza yaparsa... diyorsunuz.  

“Motosiklete karşı değilim ama Türkiye’de arabalar motosikletlileri hiç takmıyor, yok sayıyor, direksiyonu özerlerine kırıyor” diyorsunuz. O motosikleti aldırmamak için elinizden geleni yapıyorsunuz... Sevdiğiniz kişi ekmeğini kuryelikten kazanacaksa, kızınız işine okuluna giderken duraklarda beklemekten perişan oluyorsa nasıl engel olacaksınız. Bir de o kişide motosiklet tutkusu başlamışsa bu çabalarınız nafile kalacaktır. Karşı koymanız ilişkilerinizi de bozacaktır. 

Çocuğu ya da eşi, sevgilisi motosiklet almak isteyenlere tavsiyeler

Eğer sevdiğiniz kişi motosiklet almaya kararlıysa daha fazla karşısında durmayın. Aksine yanında durun. Ondan şöyle talepleriniz olsun;

1-Önce bir kursa gidip ehliyetini alacaksın

2- Ehliyetini aldıktan sonra profesyonel eğitimcilerin yer aldığı motosiklet kurslarına başlayacaksın. İyi bir sürücü olmanın ayrıntılarını öğreneceksin. Kursta hocalarınla cadde ve uzun yol sürüşlerine çıkacaksın. Okul bahçeleri gibi dar alanlarda eğitim veren kurlara gitmeyeceksin. Hocalarının sürüş eğitimindeki kariyerlerini araştıracaksın.

3- Bu kurslarda hocalarının tavsiyelerini dinleyerek motosiklet seçimini yapacaksın. (Benim önerim başlangıç için boyuna, kilona uygun bir motosiklet olmalı.)

4- Hayırlı olsun, motosikleti de aldın. Ama bitmedi. Daha önemli bir konu var. Sürüş kıyafetleri, güvenlik aparatları... Birincisi paraya kıyıp iyi bir kask alacaksın. Öyle mikadan yapılmış karpuz gibi dağılan beş para etmez kasklardan uzak duracaksın. Omuzlarında, dirseklerinde sırtında korumaları olan iyi bir mont alacaksın. Korumaları olmayan havalı montlardan uzak duracaksın. Motosiklet eldiveni alacaksın. Unutma Allah korusun bir kaza sırasında yere ilk temas eden organımız refleks gereği ellerimizdir. Sonra bir bellik alacaksın. Bu hem belini ve sırtını darbeden koruyacak hem de rüzgar ve soğuğa karşı böbreklerini kuruyacak.

5- Koruma kıyafetlerin olmadan asla en kısa yola bile gitmeyeceksin. Örneğin “Hava çok sıcak monta gerek yok” demeyeceksin. Arka mahalledeki arkadaşına giderken bile kaskı, eldivenini takacaksın.

6- Trafik kurallarına uyacağına dair için söz vereceksin. Kendini ve başkalarını tehlikeye atmayacaksın.

Sevdiğiniz kişi bu taleplerinizi emin olun yerine getirecektir. Hatta bunları yerine getirirken yanında olun. Hem sevdiğiniz kişi huzurlu olacaktır hem de kaygılarınız azalacaktır...

MOTOSİKLET ALMANIN TAM SIRASI

Geçtiğimiz günlerde dünyaca ünlü bir motosiklet markasının Türkiye’de satış müdürlüğünü yapan bir arkadaşımla sohbet ediyorduk. Şöyle dedi “2023 yılında Türkiye’de motosiklet satışları patladı. 480 bin motosiklet satıldı. Siparişlere yetişemedik. Aşağı yukarı her marka neredeyse yok sattı. Doğrusunu istersen hazırlıksız yakalandık. Keşke daha fazla getirseydik dedik. İşte 2024’ün de böyle olacağını tahmin ederek tüm markalar gibi biz de üretici firmalarla büyük bağlantılar kurduk. Satışlar ilk altı ay için yine çok iyiydi. Fakat hazirandan itibaren kur baskısı, yüksek faizler, kredilerin daralması derken zorlanmaya başladık. Ekim ayındayız ve pek çok markanın elinde daha satılmayı bekleyen pek çok motosiklet var. Bu yüzden Instagram başta olmak üzere pek çok sosyal medya mecrasında cazip koşullarda satış reklamları var. Şurada üç ay sonra yıl bitecek, 2025 modeller gelecek ve biz 2024 modelleri elimizden çıkarmak zorundayız. Haziran ayında 600 bin liranın üzerinde satılan dünyaca ünlü markalar şu anda 500 bin liradan satılıyor... Hatta biraz vade farkı ekleyerek kredi kartına 12 ay taksitler yapılıyor. Aslında samimi söylemek gerekirse kur baskısı ve stok maliyetinden kurtulmak için zararına satış yapıyoruz.”

Araya girdim… “O zaman yıl sonuna kadar daha da cazip fiyatlar ve şartlarla karşılaşabiliriz” dedim.

“Distribütörler ve bayilerin elinde motor kalırsa cazip şartlar devam edebilir veya artabilir” dedi.

Arkadaşımın söylediklerine şaşırdım. Onunla konuştuktan sonra dikkat ettim. Hakikaten de sosyal medyanın her bir mecrasında, internet sitelerinde kredi kartına 12 taksitli ayrıca büyük indirimlerle satılan reklamlar gördüm. İş için, ulaşım için veya iki teker sevdanız yüzünden motosiklet almaya karar verdiyseniz, daha fazla beklemeden harekete geçin. Hem kurlardaki yükseliş hem de stokların erimesiyle birlikte motosiklet fiyatları 2025’te çok fazla artacak gibi gözüküyor.

MOTOSİKLET STRATEJİK BİR ARAÇTIR

Kendimi bildim bileli iki teker üstündeyim. 5 yaşında iki tekerli bisikletim, 12 yaşında mobiletim oldu. Lise yıllarımda Java ve İje’lere bindim. Yıllar geçti okul, iş hayatı derken motorlu hayattan biraz uzaklaştım. Ta ki o talihsiz güne kadar. 17 Ağustos 1999… Büyük felaket... O zaman Türkiye’nin ilk haber kanalında istihbarat şefiydim. Depremin ilk gününü kaos içinde geçirdik. Bir yandan sokakta kalan ailemizi düşünürken bir yandan yayın yapmaya çalışıyorduk. İlk günün akşamına doğru televizyonun farklı servislerinde çalışan nişanlı bir çift yanıma geldi. Kadın çalışanımız Gölcük’te oturan anne ve babasından haber alamıyordu. Telefonlar çalışmıyordu. Deprem bölgesine giden yollar kilitti. Bazı yerlerde yollar yarılmış, bazı bölümlerde köprüler ve viyadükler çökmüştü. Nasıl gideceklerdi. Çaresizce benden yardım istiyorlardı. O an aklıma geldi.

“Motosiklet kullanabiliyor musunuz” diye sordum. Erkek olan “Kullanıyorum” yanıtını verdi. "Motorla gidin" dedim. Bir arkadaşının motorunu aldı. Yarılmış yolların kenarından, çökmüş köprü ve viyadüklerin yanından geçerek anne ve babalarına doğru yola çıktılar. Devamını sormayın…

İLK MOTOSİKLETİMİ O ZAMAN ALDIM

Onlar yola çıkarken artık vaktin geldiğini düşündüm. Depremin üzerinden bir ay geçmeden İstanbul’daki ilk motosikletimi aldım. O gün bu gündür aynı motorun Kawasaki Kle 500’ün üzerindeyim. Bu yıl 26 yaşına girdi. Kapadokya’dan Bolu Dağı’nın içlerine, Kütahya’daki Frik Vadisi’nden Trakya’nın longozlarına kadar çok yer gezdim.  Beni hiç yolda bırakmadı. Hiç büyük arıza çıkarmadı. Ve fakat etrafa baktıkça yeni nesil motosikletleri gördükce, denedikçe bir üst aşamaya geçmenin vaktinin geldiğini düşünmeye başladım.

Güz mevsiminde Suziki V-Strom 800 DE ile Kapadokya

Hazırlıklarımı tamamladım. Daha önce emektar Kawasaki Kle 500 ile yaz aylarında üç kez gittiğim Kapadokya'ya bu kez güz mevsiminde gideceğim. Yola arkadaşım 2024 model bir Suziki V-Strom 800 DE olacak. Yani 46 değil 82 beygirle çıkacağım yola. V-Strom 800 DE efsane olmuş V-Strom 650'nin güçlendirilmiş ve modernize edilmiş versiyonu.

Daha üzerine oturur oturmaz fark ediliyordu. Örneğin selesi çok rahat. Başlangıçta biraz ağır ve yüksek geldi. Sele yüksekliği 85 cm. Biraz düşürünce 84 cm oldu, 1.76 boyuma rağmen yine de biraz yüksek gibi gelse de hemen alıştım.

Motosiklet üreticilerine tavsiyem sele yüksekliklerini 5 cm kadar düşürebilecek şekilde teknolojilerin geliştirsinler. Zira dünyaca ünlü bir markanın endurosunun sele yüksekliği 87 cm’den taş çatlasa 85’e iniyor. Koltuk değiştirerek bunları yapabiliyorsunuz ama müşterinizi daha fazla memnun etmelisiniz. 1.70 boyundaki kişiler de bir enduroya rahatça binebilsin. Motor, sürüş, denge ve fren sistemlerinde harikalar yaratan üreticiler sele yüksekliklerini kolayca ayarlanabilir hale getirebilirler.

Gelelim Suziki V-Strom 800 DE’ye. 85 cm’lik sele 84’e inebildi. Aynı tavsiyem Suziki için de geçerli.

ANADOLU’NUN İÇLERİNE DOĞRU 2500 KİLOMETRE

İki günlük bir hazırlıktan sonra beklenen an geldi. Sabah 08.30’da Üsküdar'dan başladı yolculuğumuz. Daha ilk anda 82 beygirin gücünü, yol tutuşunu 230 kilolunun yere basışını hemen hissettim. Şehrin kalabalığından çıkıp Çamlıca gişelere kadar geldiğimde ilk etabı 750 kilometre olan bu yolculuğun keyifli geçeğini fark ettim.

V-Strom 850 DE Japon mühendisliğinin tüm hünerlerini üzerinde taşıyan bir makine. Teknolojik ayrıntıları bu köşede yazmayı uygun bulmuyorum. Bu detayları kullandıkça ve yeri geldikçe yazacağım. Zaten YouTube'da ‘uzmanlık uzmanı motosiklet uzmanları’ bazı markaları göklere çıkarıp bazılarını yerin dibine sokuyorlar. Binlerce saatlik arge çalışmaları, binlerce kilometrelik test sürüşleri, YouTube’daki bir videonun kurbanı olabiliyor. YouTube’daki videoyu seyrederek motor alınması da ayrı bir zafiyet tabi ki.

MOTOSİKLETİN HIZ SINIRI ARTIRILMALI

Önümüzde 750 kilometrelik bir yol var. Yol ilerledikçe ve yeri geldikçe bunlardan bahsedeceğim. Kurtköy'den Kuzey Marmara Otoyolu’na girdim. Gazı biraz açtım. Bir anda 140 kilometreyi gördüm. Otoyol hız sınırını aşmamaya çalıştım. Ve fakat eminim bilenlerin sayısı az; motosikletlerin için maksimum hız 100 kilometreyle sınırlı. Şunu açık şekilde ifade etmek gerek; bu 100 kilometrelik hız sınırı günümüzün koşullarında hiç mantıklı ve uygulanabilir değil. Otomobillerle aynı seviyeye yani 140 kilometreye çıkarılması konusunda İçişleri Bakanlığı’na çağrıda bulunuyorum.

Birçok motosiklette olduğu gibi V-Strom'da da sürücünün güvenliği en üst seviyede tutulmuş. ABS fren sistemi kusursuz işliyor. Amortisörler yol tipine göre ayarlanabiliyor. Eğer ilave bir rüzgar deflektörü takılırsa 120 kilometre üstünde karşıdan gelen rüzgarın vücudunuzu dövmesini engelleyebiliyorsunuz. Farklı sürüş modları, yağmurlu kaygan zeminlerde, offroad arazi şartlarında, yine yol ve hava şartlarına göre frenlemelerde işinizi kolaylaştırıyor, güvenliğinizi artırıyor.

Motosikleti tanımaya çalışırken Bolu Tüneli'ne geldiğimi fark ettim. Hava biraz soğumaya hatta tünel çıkışında yağmur atıştırmaya başladı. Çekiş kontrol sistemini yağmur-kaygan zemin modunu getirdim. Bu özellik arka tekerinizin hızı ile ön tekerinizin arasında olabilecek hız farkını ortadan kaldırıyor. Yani arka tekeriniz kayıp patinaj çekip hızlanıyor ise çekiş kontrol sistemi devreye giriyor ve hızını ön tekerin hızıyla eşitliyor.

Bolu'yu geçtikten sonra hava biraz daha soğudu 9 dereceye düştü. Takviye giyseler gerekti. Bu arada benzin de aldım. Suziki V-Strom 800 DE'nin deposu 20 litre alıyor. Ortalama otoyol hız sınırlarında 270 kilometrelik bu etapta yaklaşık 12 litre benzin tüketti. Hızı 120 km'lerde tutmuş olsaydım broşüründe belirttiği gibi 100 km'de 4 litreyi yakalayabiirldim. Bu tüketim bana gayet ekonomik geldi.

Bu arada Gerede'ye doğru yükseldikçe yolun kaygan olabileceğini düşünerek SDMS modunu da A konumuna getirdim. Bu modda, farkında olarak ya da olmadan gaza yüklendiğinizde arka tekeriniz patinaj yapmıyor. Yani sizi kaydırıp savurmuyor. Ayrıca ABS'yi asfalt ve uzun yol konumunda tuttum. Eğer arazide çamurda offroad yapıyorsanız ABS'yi kapatmanız gerekiyor. Zira ABS offroad şartlarında işinizi zorlaştırıyor. Yolda ilerledikçe teknolojinin geldiği noktayı biraz daha keşfettim. Zira kullandığım motor sanki yapacağım eylemi birkaç saniye önceden fark ediyor ve kendini ona göre ayarlıyordu.

Örneğin "Viraj geliyor biraz hızım fazla galiba diye endişelenirken" gazı kapattığım anda veya arka freni yokladığımda her şey bir anda normalleşiyor, endişe hemen yerine rahatlamaya bırakıyor. Veya kazınmış kanal kanal olmuş asfalt zemine girdiğimde tedirgin olmaya başladığım anda sanki "Korkma seni fazla sallamayacağım, bana bırak ben hallederim diyor". Gerçekten de hiç hissettirmedi.

Gerede'ye doğru yükseldikçe Bolu Dağları'na sonbaharın geldiği renklerin yeşilden turuncuya döndüğünü gördüm.15 güne kalmaz bu renkler iyice sarıya döner. Az ileride Kartalkaya sapağı var. İki aya kadar buralar da beyaza bürünür.  Rakım yükseldikçe hava biraz daha soğudu. Fakat kıyafetler hissettirmiyor. Motorunuzun kalitelisi tabi ki önemli ama sizi güvende tutacak, güvende hissettirecek kıyafetlerin kalitesi daha önemli. Tabi ki bu kıyafetlerin konforu da -örneğin yazın yakmaması sonbaharda üşütmemesi gibi- önemli bir ayrıntı.

Gerede yaylalarından Ankara'ya doğru süzülüyorum. Yaklaşık beş saat oldu ama altımda, basenlerimde bir yanma, bir uyuşma ve bir ağrı hissetmedim. Benim emektarı artık daha kısa yollarda kullanmalıyım.

Ankara’dan Kapadokya’ya gidişte üç seçenek var. Yeni açılan ücretli Ankara-Niğde Otoyolu, Ankara Şereflikoçhisar-Aksaray Duble Yolu ve Ankara-Kırsehir-Hacıbektaş, Nevşehir Duble Yolu. Üçü de cazipti. Ben paraya kıydım ve otoyola girdim.

Uçsuz bucaksız sarı bozkırın içleri doğru gazladım. Motosiklet üstünde ve uzun yollarda insan hayatının muhasebesini de yapıyor.

Altınızdan akıp giden asfaltın vızıltısı ile ömrümüzden akıp yılların vızıltısı birbirine karışıyor. Hayatı bir yere varmak için mi yasamalı yoksa yasamak için mi yasamalı. Yani önemli olan varmak mı yoksa yolda olmak mı?

İşte bu muhasebeyi yaparken benzinin tek dişe düştüğünü gördüm. Beş kilometre ilerde bir tesis var oradan alırım dedim.

Devam ettim.

Varmaktan öte yolda olmak daha iyi değil mi? Hem mutlak sondan gayri varacağımız yer neresi?

Böyle derken akaryakıt istasyonun giriş tabelası gözüktü, altında da "Bir sonraki tesis 35 km uzakta" yazıyordu.

“Bir sonrakinden alırım” dedim ve tekrar hızlandım.

Göstergede sıcaklık 24'ye gelmişti... Bence motosiklet kullanırken ideal sıcaklık 24-28 derece arası olmalı…

Aksaray çıkışına yaklaşırken geçmiş yazdan kalan anızların kokusu geldi burnuma. Bir traktör uzaktaki tarlayı sürüyordu: Bu kez toprak kokusunu çektim içime. Sağımdaki ve solumda sapsarı kabak tarlaları vardı. Orta Anadolu’ya özgü bu kabakların çekirdekleri uzun ince dolgun içlidir. Nevşehir'de, Ürgüp'te önce üzerlerine süt serpilir sonra tuzlanır ve özel fırınlarda kavrulur. Önce bir kâse arkasından bir kâse daha yersiniz. Bırakamazsınız.

Sonra; Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim. Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benzeyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim.

İçimden büyük ustanın şiirini mırıldanırken benzin almam gerektiğini hatırladım. “Filanca tesislere 5 km kaldı”… Yakıt ikazı yanıp sönmeye başladı.

Nihayet istasyonun dev totemi gözüktü. Sağ sinyali yak, vites düşür giriş yap. Fakat o da ne… Dubalar var. Giriş kapalı, istasyon inşaat halinde… Olsun az ileriden çıkıştan girerim, belki kenarda köşede benzinleri vardır. Ama benzin yok. İnşaatta çalışan işçiler "Buraya senin gibi benzini biten çok insan geliyor. Yolda kalanlara jandarma benzin taşıyor" dediler.

Çaresiz devam ettim. Yolda kalırsam ben de jandarmamızı ararım. Işık bir süre daha yanıp söndü, sonra sadece kırmızı yanmaya başladı. Fakat Nevşehir çıkışına da üç-beş km kaldı.

Şükürler olsun otoyoldan çıkar çıkmak depomu doldurdum.

Bu arada Ulaştırma Bakanlığı'na bir uyarım var: Lütfen otoyollarda henüz açılmamış akaryakıt istasyonları için yol kenarlarına "Bir sonraki istasyon 30 km" yazılmasına izin vermeyin. Navigasyonlarda açılmamış otoyol istasyonlarına yer verilmesini yasaklayın. Sürücülere de bir uyarı: Ankara'dan Niğde veya Niğde-Ankara Otoyolu’na girmeden deponuzu doldurun. Benim kadar şanslı olmayabilirsiniz…

Ve Kapadokya… Güz mevsimi de bir başka güzel. Haziran ayının başında gelmiştim, Her yer yeşildi. Şimdi sarıya dönmüş. Ama sarı da yakışmış. Yaklaşık 30 yıldır yılda en az bir kez geldiğim Göreme'yi çok hareketli gördüm. Avrupalı turistleri son 10 yıldır az görüyordum. Fakat bu kez hemen hemen tüm Avrupa ülkelerinden ziyaretçiler gördüm. Uçhisar-Göreme, Ürgüp, Mustafapaşa, Çavuşini'ndeki tüm otel ve pansiyonlar Ekim ayının bu ilk günlerinde dolu. Yine de yer bulmak mümkün. Fiyatlar iki kişi 2500 liradan başlıyor. Bölgede balon turizmi patlamış. Ben buna "selfie" turizmi de diyorum. Zira Instagram’da balonda peribacalı bir fotoğrafı paylaşmak için Latin Amerika'dan gelenlere bile rastladım. Balonla uçmak için sabah 05.00'te kalkmanız gerekiyor. Ve yaklaşık 40 dakikalık uçuş için bu günlerde 180 Euro'yu gözden çıkarmanız gerekiyor. Kapadokya'ya üç kez gelen hep gelmek istermiş, 7 defa gelen ayrılamazmış.

Bir başka rotada buluşmak üzere…

ALİ GÜVEN KİMDİR?

1966’da doğdu. Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek okulundan 1988 yılında mezun oldu. 1987 -1993 yılları arasında Sabah ve Meydan gazetelerinde muhabirlik yaptı. 1993-96 Star tv’de,1996’dan 2011 yılına kadar Ntv’de muhabir ve istihbarat şefi olarak çalıştı. 2011-2018’de Cnntürk’te haber müdürlüğü yaptı. Çeşitli internet haber siteleri için finansal okur yazarlık temalı içerikler hazırladı.Yeditepe Üniversitesi’nde “Televizyon Haberciliği” dersini veriyor. Çocuk yaşlarından beri motosiklet tutkunu. Uzun yolculuklarda yeni rotalar keşfetmeyi seviyor.