Muhafazakâr yazar soruyor: Cumhurbaşkanı niye suskun?
Yazar soruyor:
“Tepki vermeyen bir siyasi lider kaldı mı, diye bakıyordum.
Bu yazıyı yazdığım sırada Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan ya da bu konuda hassasiyet göstermesi çağrılarına muhatap olan Emine Erdoğan’dan bir tepki, değerlendirme gelmemişti…”
Soruyu soran laik medyanın muhalif bir yazarı değil.
Muhafazakâr bir yazar.
Karar gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren.
Hem altı yaşındaki gelin olayını hem de İran’da “İslami Devrim adına yapılan rezillikleri” eleştiren harika bir yazı yazmış.
AYNI MUHAFAZAKÂR YAZARIN ZARİF VE SORUMLU CEVABI
Taşgetiren bu soruyu soruyor ve cevabını da son derece zarif biçimde şöyle veriyor:
“Muhtemel ki onların suskunluğu konunun açığa çıkmasını beklemeleri sebebiyledir, yoksa olayı herhangi bir sebeple tolere edeceklerini düşünmek haksızlık olur.”
Son derece zarif ve bence hakkaniyet ölçüsünde bir cevap.
Ben de aynı samimiyetle katılıyorum.
BİR ARKADAŞIM SORDU, BEN DE CUMHURBAŞKANI HAKLI DEDİM
Aynı saatlerde bir arkadaşım da bu yazıyı bana göndermiş ve biraz da tepkili bir şekilde görüşümü soruyordu.
Ona aynen şu cevabı yazdım:
“Cumhurbaşkanı da eşi de çok doğru bir şey yapıyor…”
Herhalde benden böyle bir cevap beklemiyordu ki çok şaşırdı.
Gerekçemi şöyle anlattım:
“Bizler 6 yaşında bir çocuğun evlendirilmesi ve resmen tecavüze uğraması ile ilgili fikrimizi söyleyebiliriz. Ama Cumhurbaşkanı’nın henüz iddianame aşamasını geçip mahkeme tarafından karara bağlanmamış bir olay üzerinde görüş bildirmesi çok yanlış olur…”
ARKADAŞIM DA HAKLI OLARAK ŞUNU SORDU: YA KABATAŞ?
Arkadaşımdan gelecek cevabı tahmin etmiştim.
Anında bana şunu yazdı:
“Ama Cumhurbaşkanı bırakın iddianame yazılmasını, hakkında tek suçlu olmayan, hiçbir şekilde kanıtlanamayan, yani hiç olmamış bir Kabataş olayı ile ilgili görüşlerini gerçekmiş gibi açıklamıştı.”
Bazıları o iftirayı hâlâ savunmaya devam da ediyor.
Ben de şunu yazdım:
“İyi de bir yanlış, yapılan doğruyu da yanlış hale getirmez.”
Ben mi haklıyım, arkadaşım mı?
İsteyen herkes buna kendi cevabını verebilir.
Ben yine de Cumhurbaşkanı’nın bu konudaki tutumunu doğru bulmaya devam edeceğim.
Çünkü oturduğu koltuk ve yeni başkanlık rejiminin ona verdiği yetkiler, yargıyı etkileme gücünü de fazlasıyla veriyor.
‘İNANÇ’, ‘İDEOLOJİ’ VE ‘DAVA’ ADINA YAPILAN REZİLLİKLER
Buna karşılık benim elim serbest ve kişisel olarak söyleyebileceklerim var.
Ve şurama kadar gelen duyguyu yazabileceğim en öfkeli halimle haykırmak istiyorum.
“Yetti artık…”
Bu ülkede “inanç” adına, “ideoloji” adına, “dava” adına yapılan rezillikler, adaletsizlikler, kendi mahallesinin kabahatlerini, suçlarını, rezilliklerini örtme çabaları…
Çocuklarımızın geleceğini ilgilendiren kararların, şahsi duygular, öfkelerle verilmesi…
Kollektif aklın tamamen devreden çıkarılması…
İşte sonuç ortada…
ÖNÜMDEKİ İKİ FOTOĞRAFA BAKIYOR VE HOMURDANIYORUM
48 saatten beri önümde iki fotoğraf duruyor…
Bakıp bakıp homurdanıyorum…
Biri altı yaşında bir kız çocuğunun fotoğrafı…
Öteki 23 yaşında bir genç bir erkek…
İkisi de aynı inancın mensubu…
Müslüman…
Biri bir tarikatın kurbanı…
Öteki aynı inanç üzerine kurulmuş despot bir rejimin.
GÜYA İNANCIN AHLAKI VE İNANCIN SİYASETİ ADINA
İkisi de “inanç” adına yapılıyor.
Altı yaşında bir kız çocuğuna gelinlik giydiriliyor, allanıp pullanıyor ve eşek kadar bir adamın koynuna ailesi tarafından sokuluyor.
Öteki ise 23 yaşında ve “inanç cellatları” tarafından darağacına gönderiliyor.
Suçu?
Ülkesinin kadınlarının kendi iradesi ile başını örttürmeme mücadelesine destek vermek.
Hem de o genç insanı, “hoşgörü inancı” Müslümanlık adına öldürüyor.
BU DA 28 ŞUBAT KOMPLOSU DİYEN ADAMA HAYKIRIYORUM: YAHU BU RESMEN PEDOFİLİ
Ve hâlâ birtakım insanlar bunun altında “28 Şubat döneminin entrikaları var” diye örtmeye çalışıyor.
Haykırıyorum.
Be adam bırak onu bunu…
İnancını koy bir yana…
Bu olay resmen “Pedofili” yahu…
Dünyanın en ağır suçlarından biri…
Hiç mi gözünün önüne gelmiyor kendi ailen, kendi evladın.
BİR DEĞİL, İKİ DEĞİL, ÜÇ DEĞİL… DÖRT VE KATLARI
Şu çok yakın tarihimize bir bakın…
Ülkemizin doğusunda bir evladımız, ailesi tarafından zorla yatırıldığı tarikat yurdunda intihar etti.
Üstelik hepimize, vasiyet gibi, ağıt gibi bir video kaseti bıraktı.
Bu ülkenin bütün annelerine, babalarına videolu, ağır bir ders verdi.
“Ben işte bu yüzden, bu baskı yüzünden hayatıma kıyıyorum” dedi…
Seks kasetiyle milletvekili düşüren ahlakımız, bu çocuğun kasetini görmezden geldi.
Üç gün konuştuk, dördüncü gün unutturulduk.
YA O ANLI ŞANLI İNANCI AKPAK VAKIF
İslami esaslara göre kurulmuş, adı sanı şanlı bir vakıf…
Çocuklar resmen tacize, tecavüze uğradı.
Ne yaptık?
“Aman bu vakıf iyi niyetli bir vakıftır, adını karıştırmayalım” dedik.
Unutturulduk…
Adı sanı şanlı vakıf devlet nezdinde en devletlü vakıf olarak giderek büyüyor. Yurt dışında örgütlenmeye de başladı.
O GÜZELİM KIZ EVLATLARIMIZ GÖZÜMÜZÜN ÖNÜNDE CAYIR CAYIR YANDI
Yine İslami esaslara göre kurulmuş bir kız öğrenci yurdu.
Kızlar kaçmasın diye kapıları kilitlenmiş.
Cayır cayır yandı evlatlarımız…
Gözümüzün önünde, canlı yayında yanıp kül oldular.
Beş gün konuştuk.
Unutturulduk.
Hayali Kabataş iftirası hâlâ her gün gözümüze sokulurken, kanıtlanmış facialar resmen unutturuldu bizlere…
ALLAH AŞKINA DİNİMİZE ASIL SALDIRANLAR KİMLER?
Bazıları hâlâ utanmadan “Dinimize saldırı” diye uyutmaya çalışıyor bizi.
İnsaf yahu… İnsaf… İnsaf…
İslam’a asıl saldıran sizlersiniz.
Bazılarının “Öfkeli gençler” diye resmen koruduğu İŞİD, El Kaide ve Müslüman Kardeşler ele ele siyasi İslam’ı bitirdiler.
Ama İslam’a asıl büyük zararı “Tarikat” adı altında sürdürülen bu İslami dayanışma teşkilatları vermiyor mu?
Televizyonların, sosyal medyanın, video kanallarının o konuşan kafa hocaları…
DAHA KAÇ KIRIK KOL, BU YAMALI BOHÇA YELLER İÇİNDE KALACAK?
Her gün kırılan üç beş kol, yen içinde kalıyor…
Kalıyor da şu üç günde çocuk gelinle ilgili çizilen trajik çizgiler, dergi karikatürleri hiç mi yakmıyor içinizi…
Müslümanlar olarak niye korkmadan, çekinmeden bakmıyoruz bu inancımızı içinden kemiren asalaklara…
İslam’a zarar vermemek için mi…
Haahaaa…
Asıl bu asalaklar veriyor İslam’a zararı…
Camilere gitme oranı neden yüzde 10’lara düştü sizce…
Neden gençler deizme yöneliyor…
Korkmaya hiç neden yok.
Tek tanrılı dinler dünyanın her yerinde benzer sorunlarla karşı karşıya…
29 KASIM GÜNÜ İNGİLTERE’DEN GELEN DÜŞÜNDÜRÜCÜ BİR HABER
Bakın önümde 29 Kasım 2022 tarihli bir haber var. Aynen şöyle:
“İngiltere ve Galler’de Hristiyan nüfus ilk defa toplam nüfusun yüzde 50’sinin altına düştü…”
Nereye mi gitti insanlar?
“Hiçbir dine inanmamaya…”
Deizme, ateizme yani…
İnsanlar Tanrı’ya inanmaya devam ediyorlar. Tanrı’larıyla, Allah’larıyla, Rab’leriyle bir sorunları yok.
Onları uzaklaştıran, işte, inanç adına bütün bu rezillikleri yapanlar.
MUHAFZAKÂR TEPKİ 1: BİRİ TUTMUŞ, BİRİ PİŞİRMİŞ, ÖTEKİ DE YEMİŞ
Bu son olayda beni rahatlatan tek şey var.
Cumhurbaşkanı haklı olarak henüz karara bağlanmamış bir iddia üzerinde görüş bildirmiyor.
Ama muhafazakâr dünyanın saygın birçok ismi artık tepki vermeye başladı.
Yazımı, işte o dünyadan iki yazardan alıntıyla bitireceğim.
Biri HaberTürk yazarı Nihal Bengisu Karaca’nın tweetinden:
“Aile, dini yapılar, sivil toplum, yargı… Hiçbiri görevini yapmamış, bilakis saldırının parçası olmuşlar. Resmen biri tutmuş, biri pişirmiş, öteki yemiş…Ülkeye bakın…”
MUHAFAZAKÂR TEPKİ 2: HIRPALADILAR, ÖRSELEDİLER, İTİBAR KAYBETTİRDİLER
Keza yine muhafazakâr dünyanın bir yazarı Kemal Öztürk’ün yazısı.
Önce son bir haftanın suç çetelesini çıkarmış:
“Muhafazakâr camia;
(*) Çocuk istismarına yeterince tepki vermedi…
(*) Market zincirlerine yapılan tuğlalı saldırılara ses çıkarmadı.
(*) Milletvekilini az daha öldüreceklerdi, partisi adamı disiplin kuruluna bile sevk etmedi.
(*) Bir siyasi parti genel başkanı parti binasında bıçaklandı, adama bu cesareti nereden aldığı sorulmadı…
Bu ülke adaletsizliğe ses çıkarmadığı için hırpalandı, örselendi, itibar kaybetti…”
Bu cümlenin eksik sorusunu da ben sorayım:
İtibar kaybeden sadece ülke mi oldu…
Ya inancımız…