Mustafa Kemal’in askerleriydik…

23 Nisan…

19 Mayıs…

30 Ağustos…

 29 Ekim...

Öğrenci olup da bugünleri sevinçle beklemeyenimiz var mıydı acaba?

Bu günler hepimiz için büyük bir sevinci ve mutluluğu ifade ederdi. Bağımsız bir vatanda yaşamanın verdiği onur, göğsümüzü kabartırdı. Atatürk’ün ‘’yedi düveli dize getirmesi” ise gözlerimizi yaşartırdı. En coşkulu şiirleri okur, marşları hep bir ağızdan söyler, Elif’in Kağnısı’nın ardından yürür, cepheye mermi taşırdık…

Tabii 23 Nisan’dan 29 Ekim’e uzanan tarihte sırasıyla yer alan bayramlar, bizim için sadece bunu ifade etmezdi. Milli bayramlar, bir yandan da rahmetli Barış Manço’nun deyimiyle ‘en güzel kıyafetlerimizi giydiğimiz’ günlerdi.

KENAN EVREN’LE DOLU ACI YILLAR

O yılları anımsayın: Darbeci Kenan Evren yönetime el koymuş, sözde Atatürkçülük adına  ‘tek tip’ bir toplum yaratma hayalinin peşine düşmüştü. Oysa  ki; yaptığının ne Atatürk’le ne de Atatürkçülükle ilgisi vardı. Bu hayalden öğrencisi olduğumuz okullar da nasibini almıştı! Kenan Evren’in talimatı üzerine her birimiz birer küçük asker haline dönüştürülmüştük… Kimimiz Denizci, kimimiz Karacı, kimimiz ise Havacıydık… Milli bayramlarda geçit törenleri olur, minicik çocuklar üzerlerindeki asker kıyafetleriyle stadyumlarda ya da kent merkezlerindeki geçit törenlerinde  ‘’uygun adım’’ yürürdü.

Ben ve fotoğrafta gördüğünüz ağabeyim Sedat da  bu bayramlarda yürüyen ‘’küçük askerler’’dendik. En güzel ‘’mili bayram kıyafeti”miz ise 23 Nisan törenlerinde giydiğimiz Deniz Subayı; bilinen adıyla Bahriyeli elbisesiydi.

Yıl sanırım 80’lerin ortasıydı… 1983 ya da 84’tü… Ben Kars Fevzi Paşa İlkokulu’nun 3. Sedat ise 5. sınıfında okuyordu. Kenan Evren’in verdiği talimat üzerine milli bayramlarda geçit törenleri sürerken, ülkenin dört bir yanındaki cezaevlerinden feryatlar yükseliyor, işkence görenlerin sesleri duvarları yıkıyordu.

Tabii biz bunları algılayacak ve sorgulayacak yaşta değildik. Bizim için bayram demek, annemizin aldığı Deniz Subayı kıyafetini giyerek, geçitteki yerimizi almak ve Kars Stadyumu’na toplanan binlerce kişinin önünden ‘’uygun adım’’la geçmekti.  Tabii Vali, Belediye Başkanı ve bilumum zevatın olduğu protokolün önünden geçerken daha bir ciddi olduğumuzu söylemeye gerek yok sanırım…

ATATÜRK’Ü TANIDIKÇA…

Bizim her bayram ‘subay’ olduğumuz yıllarda, ailemiz Kenan Evren’e rağmen hep gerçek Atatürkçülüğün izinde oldu. Ailemiz ve akrabalarımız hep Atatürkçü çizgide durdu. Atatürk’ün posterleri evimizi süsledi. Yaşımız ilerleyip okumaya ve anlamaya başladıkça Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün nasıl bir siyasi deha ve eşsiz bir siyasetçi olduğunu gördüm. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın hangi koşularda verildiğini öğrendikçe, Atatürk’e olan hayranlığım daha da arttı. Deyim yerindeyse; yıllar içinde Mustafa Kemalin askeri oldum! Umarım bu sıfatı haketmişimdir…

Söz milli bayramlardan açılmışken, sizi teorik tartışmalara boğmak yerine, hepimizin hayatında izler bırakan çocukluğumuzun mili bayramlarına dönmek istiyorum yeniden…

‘BİR MİLLET UYANIYOR…’

Milli bayramlar o yılarda coşkuyla kutlanırdı. Halk, Cumhuriyet’e Kenan Evren’e rağmen saygı duyar, sevgi beslerdi. TRT ise ulusun sesi olma misyonunu yerine getirir, her bayram bir kahramanlık öyküsünü ekrana yansıtırdı. Biz çocuklar ise resmi  geçit törenleri bitince eve koşar, yemeğimizi yer ve hemen ekranın başına geçerdik. En büyük favorimiz ise şu günlerde kaybettiğimiz rahmetli Kartal Tibet’in Yüzbaşı Davut’u canlandırdığı ‘’Bir Millet Uyanıyor’’ filmiydi. Filmi defalarca izlememize rağmen, heyecanımız hiç eksilmez, gözümüzü ekrandan bir saniye bile olsun ayırmazdık. Vatanın neden ve nasıl sevilmesi gerektiğini Yüzbaşı Davut’tan öğrenirdik… Haaa; gerçi ben ve ağabeyim Sedat  “Denizci” idik ama  ‘’Karacı” Yüzbaşı Davut’u yine de severdik…

Benim Mustafa Kemal’in askeri olma öykümün izleri önce ailemde, sonra okulumdaki yurtsever öğretmenlerde, kafama bir türlü oturmayan ve bu yüzden Erzurum’da bile yenisini aradığımız denizci şapkamda başlar… Ki, o da ayrı bir hikayenin konusudur…

MUSTAFA KEMAL’İN ASKERİ OLMAK…

Hoş bugün asker kıyafeti giymiyoruz… Başımıza uyacak bir asker şapkası da aramıyoruz… Çünkü ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ demenin, militarizmi kutsamak olmadığını, Mustafa Kemal’in askeri olmanın, kılık – kıyafetten geçmediğini biliyoruz.

Mustafa Kemal’in askeri olmak, onun emir ve talimatlarını uygulamak ve bize bıraktığı eşsiz  mirasa sahip çıkmaktır. Bilimin ışığını takip ederek hep gerçeği aramaktır. Her koşulda cesaretle doğruyu söylemektir.

Dün neredeysek bugün de oradayız;  yarın da orada olacağız… Mustafa Kemal’in askeri olmaktan onur duyduk; onur duyacağız…