Nasıl sevelim?
"Yakınlarımı nasıl seveceğimi hiçbir zaman bilemedim. Bence özellikle yakınlarını sevmek, yabancıları sevmekten daha zordur..." Dostoyevski.
Senin Allah'ına kurban dayı, ağzın bal yesin. Yesin de bunlar bize pek gelmez, biz doğuştan şerbetliyiz.
Sizin oralarda evladı çok seversen tepene çıkıyor, yüzüne çemkiriyor mu mesela?
Eşi, sevdiceği elde tutmanın bin bir denenmiş tarifi sizde de kızlara çarpım tablosundan önce öğretiliyor mu?
Bilir misin "ipi salmak", "burnunu sürtmek" "kapıda köpek etmek" nedir? Hangi döviz kurundan işlem görür?
İs yerinde yükselmenin "kendini iyi pazarlamaktan geçtiği" sözlü kanununu sizin insan kaynakları hangi dilde çevirir? Kendini pazarlamak, kendini pazarlamaktır dayı çeviriye lüzum yok, yorma kafanı...
Hayırlı evlat demenin "hayır"sız evlat demek olduğunu, itirazın akıldan bile geçirilmediğini peki? Yok devenin nalı değil mi? Deme sen yine öyle, ana babadır neticede.
Dostluk, arkadaşlık peki? Düşmanının düşmanı dostunsa, dostunun dostu düşmanın değilse nedir?
Misal bir kızım var benim. O kadar çok sevdiğim için kendimde hata arıyorum. Bir yanlışlık olmalı çünkü o kadar sevilmez, sevilmemeli. Kimse öyle sevilmemeli deli olmayın.
Diyeceğim o ki dayı, hoş adamsın, güzel konuşuyorsun, lakin bizde sevgi kaşıkla verilip kürekle beklenir. İğne de çuvaldız da bize değil karşıdakine... O da yetmezse popoya kazık çakılır.
Başımıza gelenler mi? Ah sorma onlar hep şu temiz kalbimizden, hep iyi niyetimizden...