Önce Türkiye diyeceğiz…

Bin aydan daha hayırlı olduğu bizlere bildirilen, Kadir Gecesi’nin de içinde bulunduğu on bir ayın sultanı Ramazan-ı Şerif’i bu yıl seçim atmosferinde idrak ettik.

Bugün arefe yarın Ramazan Bayramı. Bu vesileyle milletimizin ve tüm İslam âleminin Ramazan Bayramı’nı kutluyor, insanlığa huzur, refah getirmesini diliyorum.

Ramazan ayı İslam inancı ile yaşayan toplumlarda önemli bir yere sahiptir. Oruç tutmak bedenen ve ruhen insanı yenileyen bir ibadettir. Sabretmeyi, şükretmeyi, açın halinden anlamayı, nimeti paylaşmayı, kötü düşüncelerden arınmayı, barışı, birlik ve beraberliği bize öğretir. Dilerim bu güzel hasletleri hayatımızın bütün alanına yayarak insanlığa faydalı bireyler olmayı başarırız. 

Depremin travması ve burukluğu içinde, Ramazan ayının ılımlı ve sakin havası ile üç ayı geride bıraktık. Seçime kaldı 26 gün… 

Anlıyoruz ki Türkiye’de siyaset kendi haline bırakılmıyor. İçeriden ve dışarıdan müdahalelerin Türk siyasetini nasıl dizayn ettiğini açık ve net bir şekilde görüyoruz. Keşke seçimi hak eden kazansın diyebileceğimiz, demokrasi bayramı havasında geçireceğimiz bir seçim olsaydı.

Terör ve suç örgütlerini cesaretlendiren tartışmalı isimlerin, milletvekili listelerinin başköşesinde yer almış olmalarını, tabandan gelen tepkilere rağmen adaylıklarının geri çekilmeyişlerini hayretle izliyoruz…

Muhalefet bloğunda şöyle bir ezber ele alınmış. Partilerin, listelerin, isimlerin hiçbir önemi yok, önemli olan Tayyip Erdoğan’ı göndermek ve sistemi değiştirmek. Hatta HDP’li Sırrı Sakık, 100 yıllık Cumhuriyeti değiştireceklerini üzerine basa basa öyle bir ifade ediyor ki bu ifadeleri ülkenin bekasına yönelik tehdit algılamamak mümkün değil. Daha vahim ve ürkütücü açıklamalar birebir terör örgütlerinin elebaşlarından geliyor…

Neye dayanarak, hangi cesaretle böylesi büyük iddialar öne sürülebiliyor? Anlamakta güçlük çekiyoruz. Türkiye değişime ihtiyaç duyuyor diyorlar, kime göre? Bunun kararını millet mi verecek, CHP ve İYİ Parti’nin milletvekili listelerine kadar sirayet etmiş terör bağlantılı yapılar mı? 

İfade, düşünce özgürlüğünden dem vuran bu muhalif blok en ufak eleştiriyi kabul etmiyor. Her soruyu ve sorgulamayı muhalefet yıpratılmaya çalışılıyor diyerek öteliyor. Sorular cevapsız, endişeler giderilmiyor. Seçmene verdikleri talimat, oy atın gerisine karışmayın şeklinde...

Yani yeter ki iktidar gitsin seçmenin kime ve hangi partiye oy attığını bilmesine gerek yok. Tamamen demokrasi ve özgürlük bağlamından kopuk, baskıcı ve dayatmacı bir anlayışın tezahürü sergileniyor…

Normal şartlarda iktidarlar seçimle gelir, seçimle gider. Cumhurbaşkanı ve milletvekili adaylarının, parti programlarının kendi başına bir ağırlığı olur.

İktidara aday muhalefet masasında başından bu yana karma karışık, bilinmez, karanlık, çelişkili bir durum hâkim. Riyakârlık, takiye, mezhep, etnisite ve din istismarı muhalif siyaseti kuşatmış, çözüm üreten değil sorun teşkil eden, tehdit oluşturan yerde kendilerini konumluyorlar.

Bütün hesap iktidar gitsin de nasıl giderse gitsin, gerisi mühim değil üzerine. Türk milletinin yıllar yılıdır başına bela edilen PKK, FETÖ, DHKP-C gibi terör örgütlerinin yeniden sahalara sürülme riski ile karşı karşıyayız. Göz göre seçmeni de buna mahkûm etmeye çalışıyorlar…

İşte böyle bir ortamda seçime gidiyoruz. İktidarın eleştireceğimiz birçok yanı yok mu? Var elbette, ama oluşan muhalif tehdit karşısında bunlar çözülemeyecek, üstesinden gelinmeyecek sorunlar değil. Hele şu badireyi bir atlatalım yapılan hatalara, yanlışlara, haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı eleştiri hakkımızı sonuna kadar kullanırız…