PKK Türkiye’deki seçimlerde neyi aradı; 4. Safha’nın mı peşinde?

Biz, bu seçim döneminde YPG/PKK/KCK’nın yaptıklarının ne anlama geldiğinin tam farkında mıydık bilmiyorum, ama toplum ve siyaset olarak derinden derine manipüle edile edile bir şeyler yaşadık. Yaşadıklarımız da hâlâ ortada duruyor.

Öncelikle şunu vurgulamak gerekiyor. Gerilimi yüksek bu seçim sürecine PKK hiç olmadığı, hiç yapmadığı kadar duruma angaje ve müdahil oldu. Başyılan Karayılan, Bese Hozat, Cemil Bayık ve Duran Kalkan başta olmak üzere PKK kadroları açıklama üstüne açıklama yaptılar, süreçleri etkilemeye, yönetmeye çalıştılar.

Peki neden?

Veya soruyu şuradan soralım: Neden böyle yapmak zorunda kaldılar?

Hangi zorunluluk onları buraya itti ve bunun üzerinden neyin peşine düştüler?

Çok net anlaşılıyordu. Bir sıkıntıları vardı, yaptırdıkları ve yaptırmadıklarıyla bu seçimlerden veya sonuçlarından bir şeyler umuyorlardı.

***

Her ne kadar Apo içeride olsa bile Apo’ya biat etmiş, ona bir put, bir tarikat şeyhi gibi iman etmiş Kandil’deki terör baron ve baroniçeleri onun izinden çıkamazlar. Apo tabudur. Örgüt, düşünce ve eylemlerini bu tabu kalıplar içinde şekillendirirler.

YPG/PKK terör örgütünün biat ettiği Apo’cu doktrinde üç safhalı bir stratejik yaklaşım vardır:

1. Safha: Stratejik Savunma

2. Safha: Stratejik Denge

3. Safha: Stratejik Taarruz

Terör örgütü "Hendek terörüyle" stratejik taarruzu denemişti. Karayılan’ın "30 il ve ilçe" ve "Stratejik Taarruz" diye tanımladığı Cumhuriyet tarihinin bu en büyük istikrarsızlık girişimini çok ağır bir bedel ödeyerek ve ödeterek kaybetmişti.

***

Sonrasında, özellikle 15 Temmuz’dan sonra devletin terör örgütü üzerindeki baskıyı hiç kaldırmaması örgütün Türkiye sınırları içinde terörist varlığını ve eylem kapasitesini yitirmesiyle sonuçlandı.

Türkiye içinde terörle eş güdümlü mücadele, TSK’nın yaptığı sınır ötesi harekâtlar, üç yıl önce başlayan MİT’in etki odaklı operasyonları... Bu etki odaklı operasyonlarla ortaya çıkan stratejik etki, terör örgütünün en başından beri kendini en güçlü gördüğü ve hükmettiği alanlar ile dağ kadrosundaki teröristler üzerinden Irak, Suriye, Türkiye, İran’da ortaya koyduğu algı ve etkinin çöktüğü, örgüt liderleri, siyaset ve stratejisi üzerinde (açmaz ve çaresizliklerle birlikte) siyasî, askerî, psikolojik sonuçlar üreten bir döneme karşılık geliyor.

Kurtarılmış bölge ilan ettiği ve devlet kurduk iddiasıyla hükmettiği Sinath, Haftanin, Metina, Zap, Avaşin Basyan ve Hakurk temel kamp alanlarını TSK’nın yaptığı harekâtlarla kaybetti. Böylece Irak’ın kuzeyindeki dağlarda kurduğu alan hakimiyeti çöktü. Elinde bir tek Kandil ve Gara kaldı. Oralarda da çok fazla terörist tutamıyor (Kandil ve Gara’da birkaç yüzle ifade edilen teröristini barındırabiliyor). Çare olarak KYB-Soran bölgesinde ve himayesinde sivil toplumun içine ve uzaklara gizlendi. Ve oralarda da özellikle dağlık alanlarda hiç rahat değil.

Bu karasal hakimiyet kaybı sadece bir alan kaybına karşılık gelmiyor. Son derece yıkıcı bir irade, iddia, moral, güç, etki ve inisiyatif kaybına da karşılık geliyor.

Tam bu noktada bir başka stratejik etkiye odaklanmak gerekiyor. MİT, üç yıl önce devreye girdiğinden beri hem sahadaki hem de havadaki etkisini çok ileri taşıdı. Şu güne kadar 130’u aşkını lider kadrosunda olmak üzere binin üzerinde teröristi etkisizleştirdi. Bine tamamlayan sahadaki ayak takımını bir tarafa koyacak olursak, 130 civarındaki örgüt liderinin etkisizleştirilmesi, her bir lider kadro üzerinden "etki odaklı bir operasyona" karşılık geliyor. Yani örgüt içindeki kritik bir rolle birlikte, patronaj, bağlantılar, angajmanlar, planlar, olası faaliyet ve eylemler, hiyerarşik bağlar, moral ve güven değerlerini de alaşağı ederek yok oluyor.

Üstle alt arasındaki bağ kopuyor. Şu an örgütün en büyük sorunlarından biri lider kadro ile taban arasındaki bağın kopması, uyumun, komuta kontrolünün, biat ve itaatin bozulması. Bütün bunlar etki odaklı her bir operasyonun ürettiği kendi içindeki sonuçlar. Artık burada bütünleşik etkiye bakmak gerekiyor. Buna da stratejik etki deniyor. MİT’in bu etki odaklı harekâtları; yeri doldurulması çok zor ve zaman alıcı 130 örgüt liderini etkisizleştirmesi; örgüt üzerinde sadece bir stratejik etkiye değil, bir stratejik yıkıma da karşılık geliyor.

***

PKK/KCK artık, TSK ve MİT’in yaptığı ve yapacağı alan hâkimiyeti harekâtlarıyla, stratejik etkiye odaklı, etki odaklı operasyonların sonunu getirmekte olduğunu görüyor. Ancak İstanbul'daki Taksim saldırısında olduğu gibi taşeronlarını kullanarak eylem yapabiliyor. Topoğrafyayla ve demografyayla bağı kopma noktasında. Sadece siyasi, sosyolojik, sivil toplum, sosyal medya, mafya, uyuşturucu ve ekonomik türevleriyle toplumu ve siyasi hayatı manipüle edebiliyor. Ancak bunlar terörün asıl varlığıyla ilgili fizikî, doğrusal bir güce, etkiye, aranan sonuca karşılık gelmiyor. Hatta bu türevler "örgüt açısından" öyle bir yere gitti ki örgüte stratejik faydadan çok zarara neden olan hedeflerinden uzaklaşmış, kimyası bozulmuş, dönüşmüş, yolunu bulmuş, devşirilmiş, çıkarlarının peşine düşmüş yapılara evriliyor. Öyle ya, onlar dağda ölürken, şehirdekiler semiriyor.

Örgüt silahlı varlığını, gücünü devam ettirmeyi, göstermeyi, stratejik bir terör etkisi üretmeyi ve sonuç almayı istiyor. Ama ortada olan gerçek, İHA’lı-SİHA’lı bu dönemde yaşanan ve her geçen gün derinleşen çöküş var.

Örgüt artık yok olmayı engelleme dürtüleri ve ontolojik güdüleriyle bir çıkış yolu arıyor.

İşte seçim, onlar için bunun seçimiydi.

***

Artık bundan sonrası da Türkiye’nin "içeride ve dışarıda" yapacaklarına kalıyor.