Samimiyetle yollarını ayıran siyaset kaybettirir
Samimiyet, dilimiz ile kalbimizin, söylediklerimiz ile yaptıklarımızın birbirini tutmasıdır. Verilmek istenen mesajın karşı tarafta gerçek manada etki oluşturması isteniyorsa, her şeyden önce samimiyet gerekir. Samimiyet muhatabına ulaşan en etkili iletişim dilidir daha net ifadeyle etkili iletişimin temeli samimiyettir.
Samimiyet; doğruluk, dürüstlük, özü sözü bir olma, tutarlılık, olduğundan başka türlü görünmeye çalışmamak, kendin olmak demektir. İçten ve kalpten olan sevgi ve bağlılıktır. Aile, iş, sosyal, siyasi; hayatın bütün alanlarında samimiyete ihtiyaç duyarız.
Samimiyetin bozulduğu yerde yalan, riya, maddi ve manevi çürüme, güvensizlik, endişe, belirsizlik, çelişki, tutarsızlık, ayrışma, başarısızlık ve huzursuzluk gibi etkenler baş gösterir, heyecan ve enerji tükenir…
Yerel seçimlere bir haftadan az süre kaldı. 31Mart Pazar günü sandık başına gidiyoruz. Hep siyasileri dinlemek durumunda kalan heyecanı ve enerjisi tükenmiş, seçim yorgunu, insan yetimi kalmış milletin sandıkta konuşacağı sürprizlere gebe büyük güne…
O vakit şu soruyu soralım. Siyasette samimiyet var mı? Ne gezer cevabını duyar gibiyim. Var desek samimi olmaz dolayısıyla kimseyi inandıramayız. Samimiyet siyasetin doğasına aykırıdır tezine haklı sebepler üreten sözde aydınların bir şeyleri düzeltmeye niyeti yok. Peki; dün, bugün ve gelecek çizgisinde böyle gelmiş böyle mi gidecek? Bu zinciri gerçek manada kim kıracak?
Elbette ki “strateji ve taktik” olmadan siyaset anlamını yitirir fakat samimiyetten uzaklaştırılan siyasetin stratejik ve taktiksel hataları hem siyaseti hem toplumu öğüten şekliyle karşımıza çıkıyor…
Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür (insan hafızasının eksikliği unutkanlığıdır) diye anlamlı bir özdeyiş vardır. Yerel seçimler münasebetiyle tekrar hatırlanan olaylar silsilesi tarih tekerrürden ibarettir sözünü akıllara getiriyor. Verilen ama tutulmayan, yapılmayanı yapılmış gibi gösteren sözler, hatırlanmayan vaatler, sahte kahramanlıklar, risk yönetimi ile önlenebilecek krizi yönetememeyi başarı sayan siyasi kurnazlık, israf düzeni, rant/çıkar ilişkileri, başkalarında kınadığını kendilerinde mubah gören bir siyasi anlayış…
Her seçim kendi içinde önemli mesajlar, çıkarılacak dersler barındırır. 2019 yerel seçimleri, 11 ay önce yapılan 14 Mayıs genel seçimleri ve ikinci tura kalan cumhurbaşkanlığı seçimi. Mesaj alındı mı, çıkarılması gereken dersler çıkarıldı mı? Geldiğimiz süreçte ne değişti?
Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy “kıssadan hisse” şiirinde bu genel soruna dikkat çekiyor;
Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
‘Tarih’i tekerrür diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
Üzerine ne söyleyebiliriz? Adaylar ve partiler siyasi kampanyalara ve seçim propagandalarına odaklanmış kazanma hırsı ile ilerliyor. Herkes eteğindeki taşı dökmek için birbiriyle yarışıyor. Yerel seçimlerin her ne kadar kendi dinamikleri olduğu kabul edilse de bu seçimde genel siyasi politikaların, partilerin ve parti liderlerinin duruşu, söylemleri seçimin sonuçlarına fazlasıyla etki edecektir.
Yerel seçimler aynı zamanda dev bir bütçenin yönetimini seçmektir. Bu bütçeyi şahsi çıkarlarına yatırım aracı olarak görenler kaybedenlerdir. Türkiye’nin beyni Ankara, kalbi İstanbul’dur. Yerel seçimlerin nabzı bu iki önemli büyükşehirde atıyor. Yeniden aday olan mevcut başkanların beş yıllık karnesi 31 Mart’ta önlerine koyulacak. Beş yıldır başkansız yönetilen, ihmal edilen, geriye giden İstanbul’u yeni dönemde ne bekliyor öngörmek zor. Bu da samimiyetle yollarını ayıran, amacının dışına çıkarılan siyasetin kilitlendiğine delalet ediyor…