Şifa ve rahmet ayı: Ramazan

Yeryüzü Ramazan’a, gökyüzü dualara hazırlanıyor… Her yıl olduğu gibi, bu yıl da Ramazan ayı, bereketiyle, huzuruyla ve şifasıyla kapımızı çalıyor. Rabbim, bu mübarek ayı İslam âlemine şifa ve rahmet kılsın…

Ramazan ayı, insanları doğru yola ileten, helali haramdan, hakkı batıldan ayıran Kur’an-ı Kerim’in indirildiği bir zaman dilimidir. Bakara Suresi’nin 185. ayetinde belirtildiği gibi; “sizden her kim bu aya erişirse, onu oruçla geçirsin.” Bu ifade, Ramazan’ın Müslümanlar için ne kadar önemli ve müstesna bir ay olduğunu açıkça ortaya koyar.

Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’in indirildiği bu ay aynı zamanda manevi bir arınma mevsimidir. Kalplerin, zihinlerin ve davranışların yeniden gözden geçirildiği, merhametin ve paylaşmanın çoğaldığı, vicdanların sorgulandığı bir iklimdir. Oruç, sadece mideye değil, öfkeye, dedikoduya, israfa, kibre, doyumsuzluğa, hırslara da set çekmeyi öğretir. Böylece insan, hem bedenen hem de ruhen disipline olmaya başlar.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in “her şeyin bir zekâtı vardır, vücudun zekâtı, oruç tutmaktır” hadis-i şerifi, orucun beden üzerindeki hakkını nasıl eda ettiğimizi bize gösterir. Nasıl ki zenginliğin zekâtı vardır, varlığın bir kısmını ihtiyaç sahipleriyle paylaşmak farzdır; bedenimizin sıhhati, maneviyatımızın temizliği için de oruç bir nevi ‘beden zekâtıdır.

Her mevsim, her gün farklı güzellikler taşısa da Ramazan ayının gönüllerde ayrı bir yeri vardır. Belki de en çok, hayatın koşuşturması içinde göz ardı ettiğimiz manevi boyutla bizi bir anda yüzleştirmesinden kaynaklanır bu. Çünkü Ramazan; bir ay boyunca bedenimizi ve ruhumuzu eğitmenin yanı sıra çevremizle ve kendi iç dünyamızla yeniden bağ kurmanın adıdır.

Oruç tutmak, kimine göre “yemek ve içmekten uzak durma” gibi basit bir tanıma indirgense de aslında çok daha derin bir anlam taşır. Hızlı tüketim alışkanlıklarının, hemen her şeyi çabucak elde etmenin, bencilliğin bir yaşam tarzı haline geldiği zamanımızda, oruç bizlere “beklemeyi ve sabretmeyi” yeniden öğretir.

“Ben oruç tutmak istemiyorum” diyenlerin bile ilgisini çekebilecek bir yönü vardır bu disiplinin: Kendini tanıma ve sınırlarını keşfetme deneyimi. Yaşadığımız çağda hepimiz, iç dünyamızın karmaşasıyla baş etmeye çalışıyoruz. Stres, kaygı ve bitmek bilmeyen istekler… Oruç, kişi istemese bile, ona farkındalık penceresini aralayabilir. Bedenin neye, ne kadar ihtiyacı olduğunu gözlemlemeyi, kendine bile vakit ayıramayan insanın içsel sesini duymasını sağlar.

Ramazan’ın bir başka inceliği ise paylaşma ve dayanışma kültürüdür. Hem evlerimizde hem de toplumsal ilişkilerimizde “ben”den “biz”e geçiş yaşanır. Bu ay, yardımlaşmanın, merhametin ve dayanışmanın somut örneklerle hayata dokunduğu bir aydır.

Ramazan, hayata ve kendine dair yeni bir pencere aralamak isteyen herkes için bir davettir. İnsan, Ramazan’ın içsel yolculuğuna kulak verdiğinde, hayatın rutininde görmezden geldiği pek çok güzelliği keşfetmeye başlar. Bu da gerçek anlamda bir arınma ve yeniden doğma hissini beraberinde getirir.

Ramazan, Cenab-ı Hakk’ın biz kullarına bahşettiği sonsuz bir lütuf. İster derinlemesine idrak edelim ister yüzeysel bir şekilde yaşayalım, Ramazan’ın bizzat varlığı bile kalplerimize ferahlık ve umut dağıtıyor. Ramazan aynı zamanda insanın kendisiyle yüzleşme ayı. İnsanın günahları, kusurları, eksikleri elbette var. Ama bu ayda kalbin kapısını çalan rahmeti hissetmek, bize meleklerin fısıldadığı bir gerçeklik sunuyor: “Ne olursa olsun, kapı her daim açık.” Yeter ki gönül kapımızı kapatmayalım ve o rahmetin içimize dolmasına izin verelim.

Belki de içimizde saklı olan iyi, doğru, dürüst, samimi bütün hislerin filizlenmesi için ideal bir iklim bu. Ramazan, gök kapılarının sonuna dek açıldığı, insanın kendi nefsiyle cesaretle yüzleşebildiği, hatalarına gözyaşı dökebildiği ve günahlarından tövbe ederek yenilenebildiği bir fırsat sunuyor.

Ramazan’ın bereketinden, rahmetinden, Kur’an’ın nurundan, orucun disiplininden, şifasından en güzel şekilde nasiplenmek dileğiyle. Hayırlı Ramazanlar…