Sokmak…

Bunun bir de muadili var; koymak…

Seküler kesim her iki kelimeyi de çok seviyor.

Ama birer fiil olan bu iki sözcük gerçek anlamlarıyla kullanılmıyor.

Misal;

“Sabah kalkar kalkmaz ilk işim çayı koymak olur”

“Yastığı kılıfının içine sokmakta çok zorlandım”

Dikkat ederseniz iki örnek de kadınların gündelik hayatlarına ilişkin söylem biçimi.

Ama günümüzde “sokmak” ve “koymak” fiillerini cinsel içerikli küfürlere malzeme etmek sıradanlaştı. Üstelik sadece erkekler değil, pek çok kadın bu iki kelimeyi küfür içerikli cümlelerde kullanmayı seviyor.

Konuya girmemin sebebi şu.

Televizyon programlarında CHP adına muhalif bir siyaset yorumcusu olarak da konuşan, son zamanlarda sosyal medya fenomenliğine soyunan Avukat Feyza Altun’un “ŞERİATA SOKAYIM” diye X’te bir paylaşım yapması.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın şeriatla ilgili açıklamalarına cevap veriyor diyeceğim ama bilemedim. Çünkü Erdoğan 20 gün önce yaptı o açıklamayı ve “Şeriata düşmanlık İslam düşmanlığıdır” dedi. 

Yani Feyza Altun TDK’da “Din bilgisi, Kur’andaki ayetlere, Hazreti Muhammed’in sözlerine dayanan İslam Hukuku” anlamına gelen Şeriat’a sinkaflı küfür ettiğinde, Türkiye’de Kur’an’a göre yaşayan insanların değerler sistemine ve inancına da hakaret etmiş oldu.

Haklı olarak büyük tepki gördü. Hakkında suç duyurusunda bulunuldu ve gözaltına alındı. 

Ama Feyza Altun hakkında suç duyurusunda bulunanları da unutmamış:

“Suç duyurunuza da sokayım”

Altun dindar insanların değer verdiği kavramlara saldırarak ve bu küfürleri ederek ne yapmayı amaçlıyor?

Sebepleri var tabii.

Misal Gazeteci Emre Erciş tarafından son haftalarda geliriyle, gideriyle, harcamalarıyla, ödediği ya da ödemediği vergileriyle didik didik edilen bir isim Feyza Altun ve sevgili eşi. Hatta Emre Erciş onların Dilan ve Engin Polat ikilisinden farksız olduklarını ve kesinlikle vergi denetimine tabi tutulmaları gerektiğini uzun uzun yazdı. Saatleri, mücevherleri, lüks otomobilleri, malları, mülkleri ve ödemedikleri vergileri vs.

Epey sıkıştı.

Biliyorum köşeye sıkışan canlı ısırır.

Feyza Altun da o misal. Sıkıştı ve kendini ideolojik olarak konumlandırıp cezasının en yüksek “mertebe”den kesilmesini sağlayabilmek adına ŞERİAT gibi en çok ses getirecek yerden saldırıyor.

Etrafında bir politik taraftar kitlesi toplayarak sıyırma çabası olarak görün bunu.

Karısını döven ve bu yüzden kınanan ünlü CHP’li Anchorman’ın baklava dilimli Atatürk kazağı giyip poz vermesi gibi.

Feyza Altun’u bir sohbetinde biraz izledim. Zor bir çocukluk geçirmiş. Özellikle annesiyle ilgili geçmişte yaşadığı ciddi problemleri var. Çok fazla dayak yemiş örneğin. Dinlerken üzüldüm.

Ama tabii her zor çocukluk geçirenin “Küfür bana yakışıyor, başkalarının değerlerine saygısızlığım normal karşılansın, çocukluğumda çok çektim vergi kaçırayım bari” diyecek hali yok. Feyza Altun da muhtemelen böyle düşünmüyordur.

Yani meselenin özü bu. Sıkışmışlık hali. Bir de film şirketi mi ne kurmuşlar, altlık yapıyor da olabilirler. Malum malı satacakları kitle Yılmaz Özdil’i, kakaladığı dört-beş adet Atatürk kitabıyla milyarder yapan saftorik bir topluluk. Altın formül, hiç şaşmaz. Belki de “Şeriata sokayım” dediğinde epey kitle toplayabilir etrafına.

Küfür çok enteresan bir mevzu.

İstanbul Üniversitesi Sosyal Yapı Sosyal Değişme yüksek lisans programını “İlkelliğin Yeniden İnşası: Duygu ve Dil Açısından Sosyal Gen Aktarımı Olarak Küfür” başlıklı teziyle tamamlayan Hilal Ekşi adlı bir araştırmacı, küfrü kullanma gerekçesinin kişiden kişiye değiştiğini ifade ediyor:

“Küfürlü söylemler, kadın ve erkekler için kurulamayan benliklerin birer inşa sembolü. Erkekler varlıklarını ve güçlerini toplumsal arenada göstermek, kadınlar ise varlıklarını erkekler üzerinden tanımlayarak onlarla ‘eşit’ konumda yer alıp aynı muameleyi görebilme talebinden küfürlü söylemleri kullanıyorlar.”

Kadınların neden küfrettiğine kafa yorarken bu yorumu okudum.

Evet, kadınların kendilerini eşitleme çabaları.

Aslında kadınlar küfredince biraz sevimli de bulunur açıkçası. Filmlerde görürüz hep.

Hepimizin annesi, akraba kadınları kendi aralarında konuşurken ya da çocuklarına kızarken küfür eder. Bir akraba teyzemizin “Babanın şarap çanağına s…tırtma” deyişine kahkahalarla güldüğümüzü hatırlarım. Anneannemin açık saçık giyinip fingirdeyerek erkekleri etrafında pervane eden kadınlar için “Açık g.te sinekler de konar” demesi çok komik gelirdi yine.

Lâkin hiçbiri erkeklerin de olduğu topluluklarda ve aleni olarak ağızlarını bozmazlardı.

Günümüzde benim en çok şaşırdığım bu işte. Kadınlar artık aleni olarak, toplulukların ortasında, ağızlarını doldura doldura küfrediyor. Küfredince takdir gördüklerini düşünüyorlar çünkü.

SOKMAK fiilini Feyza Altun ile ele aldık.

Dediğim gibi bir de “Koymak” fiili var.

Evet, bu fiilin geçtiği küfrü genç kızlarımız, kadınlarımız rahatlıkla kullanabiliyor. Bunu onların ağzından işitince böyle bir küfrü nasıl rasyonelleştirdiklerini hakikaten çok merak ediyorum. Stand up gösterilerinde de komedyenler o kadar rahat kullanıyorlar ki kadınların tepkisiz gülebilmelerini hayretle izliyorum.

Geri kafalı mıyım?

Hayır, olmadığımı biliyorsunuz.

Bu küfrü eden ve işittiğinde tepki vermeyen kadınlarla ilgili merakım şu:

Dilbilimsel olarak, küfürdeki koymak fiilinde, konulan nesnenin kadında, koyan nesnenin de erkekte olmasından kaynaklı olarak, her kadının hayatlarındaki mahrem anı böylesine kirleten, kadınları konulan-koyan ilişkisinde aşağılayan bir küfrü nasıl içlerine sindirebiliyorlar?

Feyza Altun’dan nerelere geldik.

Sokmak ve Koymak fiillerine eski itibarlarını iade etsek nasıl olur?