Suçluya cezayı polis değil mahkeme verir
İstanbul Ümraniye'de vatandaşın huzuru ve güvenliğini sağlamaya çalışırken şehit olan polis memurumuz Şeyda Yılmaz'a Allah'tan rahmet diliyorum, Rabbim ailesine sabırlar versin.
Onu vuran kişinin cezası benim nazarımda kısasa kısas olmalı; yani masum bir canı alanın cezası aynı şekilde mukabele etmek olmalıdır.
Şeyda'larımız hayatını kaybederken onların katilleri hapiste bile olsa yaşamamalı, hukukumuz bu cezaya açık olmalıdır.
Bununla beraber suçluyu bırakın “poşet geçirerek” götürmeyi, gerekirse o poşetle itlaf etmek vicdanları ancak soğutur.
Lakin cezayı mahkeme verirken bunun infazını da yetkili memurlar yapmalıdır.
“İntikam” alınacaksa da kanunlar üzerinden alınır. Kızgınlık, intikam, öfke farklıdır; hukuk farklıdır.
Suçlular mukavemet göstermediği sürece polisler tarafından fiziksel ve sözlü şiddete maruz kalamazlar.
Eğer suçlu mukavemet gösteriyorsa fiziksel müdahale yapılır. Hatta gerekirse polisimiz tehlike karşısında “vurma” yetkisini kullanır. Polisimizin kılına zarar gelmemelidir.
2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu, 16.Madde bu hususta açık yetkiler vermektedir.
Sokak ortasında birisini vurmak cinayettir. Ancak bunu uygun koşullar altında polisimiz yaparsa buna suçu ve suçluyu durdurmak denir.
Suçluya poşet geçirilmesi olayını “suçluya acıdığım için” değil, bunun başka yanlışlara sebep olacağını düşündüğüm için doğru bulmuyorum.
Bir de katillere mahkemede “takım elbise, kravat” giydirilmemeli, kahverengi renkte tulumla hâkim karşısına çıkmalıdır .
Bir gazeteci olarak doğru bilgi vermek adına elde ettiğim bazı bilgileri de aktaracağım...
KISACA OLAY GÜNÜ: Şahıs, 22 Eylül’de motosiklet hırsızlığı suçundan yakalanıyor ancak kolluğun elinden kaçıyor. Ihlamurkuyu Mahallesi’nde görülmesi üzerine yakalanma sırasında arbede yaşanıyor. Bu sırada polisin silahını alıyor ve ne yazık ki malum hadise gerçekleşiyor. Polisimiz şehit oluyor.
İstanbul’da polisimizi şehit eden 19 yaşındaki Yunus Emre Geçit’in UYAP’ta 19 kaydı var. Bu kayıtların olması şahsın 19 kez suç işlediği anlamına gelmiyor.
5’ine kovuşturmaya yer olmadığına dair karar (KYOK) verilmiş. Yani bu ihbar olabilir, delil yoktur, şikayete tabi olabilir. Yeterli suç şüphesi bulunmamış ve iddianame düzenlenmemiş.
Bu kayıtlardan 1 dosyada yargılanmış, hükmün açıklanması geri bırakılmış. Bu uygulama dünyanın her yerinde var.
8 dosya birleştirilmiş. Bunlar uyuşturucu kullanma suçu ve dosya nihayete ermiş.
Buraya kadar yazdıklarımla birlikte 14 dosya oldu.
Geri kalan 5 dosyanın 3’ünün soruşturması devam ediyor. Bunlar da uyuşturucu kullanmak, tehdit, kötü muamele gibi TCK’da basit suçlar olarak değerlendirilen suçlar. (Bana göre bunlar da basit suç değil) Bunlar 2024 tarihli olup soruşturması devam ediyor. Henüz iddianame aşamasına gelmemiş.
Diğer 2 dosyaya gelince...
Birinden 3 yıl 20 gün ceza almış (yağma suçu) bu dosya istinaf aşamasında. Yani kesinleşmemiş.
Diğeri de kasten yaralama suçu. Bunun da yargılaması devam ediyor.
Sonuç olarak bu kişinin 5 dosyası var. 3’ünün soruşturması, 2’sinin de yargılaması devam ediyor.
Hâl böyleyken “Suç makinesi nasıl ortada geziyor?” sorusunu yasa koyucu olan TBMM’ye sormak lazım.
Meclisimiz bu tür suçları olanların “gezmesi önlenmeli ve hapse atılmalıdır” diyorsa gerekeni hep beraber yapalım.
Ama her kriminal ve menfur vakada “Burası nasıl ülke kardeşim” deme basitliğini bırakalım.
HÜLÂSA; nefs-i müdafaa dışında birini öldüren kişi, toplu katliamcılar ve tecavüzcüler toplumdan arındırılmalıdır ve bunun yegâne yolu hukuk ve net deliller ışığında suçlunun bedeninin ortadan kaldırılması, yani idam edilmesidir.
Evet “idam” kelimesi çok karamsar ve karanlık geliyor. Çünkü ülkemizde “idamlar” hep siyasi saiklerle gerçekleşti. Masumların idamına bugün bile üzülüyoruz. Ancak milletçe bir karar vermeliyiz. Gerçekten adalet istiyor muyuz, yoksa her olayda hamasi nutuklar atmayı mı seviyoruz?
SON SÖZ: Adalet mülkün, devletin, insan olmanın temelidir. Sadece adaleti bekleyen değil, aynı zamanda adaletli davrananlar olalım.